|
'Bebek katillerine' gerilla demek vicdana ters
İNSANLIĞIN ÖNÜNDEKİ EN ÇETİN SINAV
Erdoğan, terörizmle mücadelenin, bugün insanlığın önündeki en çetin sınav durumunda olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şunu özellikle vurgulamak istiyorum; Küresel nitelik kazanan terörizm tehdidiyle mücadele, yine ancak küresel bir işbirliğiyle mümkündür. Yeni nesillere aydınlık, huzurlu ve güvenli bir dünya bırakmak istiyorsak, tüm ülkeler olarak bu uğurda farklılıklarımızı aşmaya, güç birliği yapmaya ve mücadelede başarılı olmaya mecburuz.
2003'te İstanbul'da, 2004'te Madrid'de, 2005'te de Londra'da yüzlerce kişiyi öldüren ve yaralayan bombalar bugün de Irak'ta, Lübnan'da, Afganistan'da ve Pakistan'da patlamaya, her yıl binlerce masum can almaya devam etmektedir. Biz Türk milleti olarak terörizmin yaşattığı acıları ne yazık ki, çok daha uzun yıllardan beri biliyoruz, yaşıyoruz.
Üzülerek ifade etmek zorundayım ki, uluslararası toplumun bütün uyarı ve çağrılarımıza rağmen bu konuda duyarlı bir duruş geliştirmesi ancak acı tecrübelerden sonra mümkün olmuştur.
Pakistan eski Başbakanı Sayın Benazir Butto'nun 27 Aralıkta düzenlenen intihar saldırısında hayatını kaybetmesi, bu acı ve kanlı sürecin çarpıcı bir örneğidir.''
''TERÖRİZMİN İYİSİ KÖTÜSÜ OLMAZ''
Başbakan Erdoğan, karşı karşıya bulunulan tablonun, terörizmle mücadeleyi uluslararası toplum açısından yeniden bir numaralı öncelik haline getirdiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
''Ancak bu mücadelede başarının ilk şartı, terör eylemleri karşısında, bunların faillerine veya saiklerine göre ayrım yapmaksızın aynı refleksleri göstermek, aynı dili kullanmak ve tutarlı olmaktır. Terörizmin iyisi kötüsü olmaz, olamaz; terörün mazereti, gerekçesi de olamaz.
Samimi bir duruş, kimden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa yapılsın hiç bir ayrıma gitmeksizin teröre terör diyebilmekle başlar. Terör eylemleri, amaçları ne olursa olsun, bütün insanlığa karşı işlenmiş birer suçtur.
Uluslararası alanda terör örgütü olarak tescil edilmiş bazı yasa dışı grupların eli kanlı üyelerine kimi çevrelerce, 'özgürlük savaşçısı' gibi masumane adlar takılmasını son derece yanlış ve tehlikeli bulduğumuzu özellikle vurgulamak istiyorum. 'Direnişçiler...' Bunları son derece yanlış buluyorum. Bu anlamda her ülkenin medyası büyük bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Bugüne kadar on binlerce insanın ölümünden sorumlu olan terör örgütü PKK'nın sadece 2007 yılı içindeki saldırıları sonucunda Türkiye'de toplam 200'E yakın güvenlik görevlisi ve sivil hayatını kaybetmiştir.
Son olarak 3 Ocakta Diyarbakır'da PKK'nın bombalı araçla yaptığı saldırıda 5'i çocuk olmak üzere 6 vatandaşımızı kaybettik. Bir eğitim kurumunun önünde patlatılan bomba, masum 5 öğrencinin, hayatlarının baharında katledilmelerine yol açtı. Çocukları katleden, hatta geçmişte beşikteki bebeklere kasteden bir terör örgütünden hala, 'gerilla, ya da özgürlük savaşçısı' olarak bahsedilmesi veyahut da 'ülkemdeki bir etnik unsurun adeta müdafaasını yapan bir grupmuş gibi' bunları gösterme gayreti içerisine girmek insanlığa da vicdanlara da aykırıdır, terstir.''
''TEK HEDEF TERÖR KAMPLARIDIR''
Erdoğan, Türkiye'nin bu saldırılar karşısında, kendi halkının güvenliği için gereken adımları atmaktan başka bir seçeneği olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
''Bildiğiniz gibi, TBMM'nin bu amaçla geçtiğimiz Ekim ayında Hükümetimize verdiği yetki çerçevesinde, Irak'ın kuzeyindeki terör yuvalarının dağıtılmasına yönelik operasyonlar bir süre önce başladı. Şunu bir kez daha açıkça ifade etmek isterim ki, bu operasyonlarda Irak halkına hiçbir zarar vermemek için azami özen gösteriyoruz ve bunda da başarılı oluyoruz. Zira özellikle Irak'ın kuzey kesiminde yaşayanlarla, bizim Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız arasında akrabalık bağları ayrıca çok ciddi dostuluk bağları var. Ve asırlara dayalı bir tarihi ilişki, bağlar var. Buradaki tek hedef terör kamplarıdır. Zira buradaki kamplarda 4 bin civarında terörist eğitim almıştır eğitim, eğitim almaya devam etmektedir. Bizim yegane amacımız, bir yandan bebeklere, masum çocuklara kastederken, diğer yandan da Türkiye-Irak ilişkilerini zehirleyen PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine son vermektir.''
''KERKÜK, IRAK'IN TÜMÜNÜN MALIDIR''
Erdoğan, yüksek teknolojiye ve sağlam istihbarata dayalı bu operasyonlarda kardeş Irak halkına hiçbir zarar gelmemesine büyük özen gösterdiklerini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Zira buruda bizim çok önemli bir hedefimiz var; Irak'ta, özellikle Irak'ın toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine özen gösteriyoruz. Bunun yanında Irak'ın yer altı yer üstü zenginlikleri toplam itibariyle Irak halkına ait olmalıdır tezi, tezimizdir. Bunun yanında gerek etnik, gerekse mezhepsel olarak buradaki ayrılıklara karşıyız. Özellikle Kerkük'ün bir etnik unsura teslim edilmesine ve bunun anayasayla bir güvence altına alınmasını yanlış buluyoruz, bunu bugüne kadar savunduk savunmaya da devam ediyoruz. Kerkük, Irak'ın tümünün malıdır, tümünün Kerkük üzerinde hakkı vardır. Ve özel bir statüye Kerkük kavuşturulmalıdır tezi, tezimizdir. Irak'ın huzur ve istikrarı bizim de amacımızdır, bugüne kadar destekledik, bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz. Irak'taki Çok Uluslu Gücün lideri durumundaki stratejik ortağımız ABD ve Irak hükümeti ile işbirliği içinde bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıyız. Irak bu noktada bizim için biran önce demokratikleşme yolundaki mücadelesinde başarılı olsun istiyoruz.''
KÜRESEL BARIŞA KATKI
Erdoğan, Türkiye'nin hem bölgesel hem küresel barış, istikrar ve güvenliğe katkıları kendi yakın çevresiyle sınırlı olmadığını belirterek, ''Bugün, Balkanlar'dan Lübnan, Güney Kafkasya ve Afganistan'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada BM, NATO ve AGİT misyonlarında etkin bir rol oynuyoruz. Ayrıca, bazı bölgesel sorunların çözümüne ve bunun için gerekli güven ortamının tesisine yönelik gayretlere, ikili ve çok taraflı düzeyde yürüttüğümüz diplomasiyle ciddi katkılar sağlıyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 2007 yılının bu konuda çarpıcı örneklerine sahne olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Örneğin geçtiğimiz yıl Nisan ayında İran'ın nükleer programı konusunda bu komşumuzla AB arasında gerçekleştirilen görüşmeye ev sahipliği yaptık. Bu sorunun barışçı yollardan çözümüne, ihtiyaç duyulduğu takdirde ileride de yeni katkılarda bulunmaya hazırız.
Yine aynı dönemde, Pakistan ve Afganistan arasındaki sorunların çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Türkiye'nin ev sahipliğinde üçlü bir zirve süreci başlattık.
Her iki ülkeyle mevcut yakın bağlarımız çerçevesinde, bölgede güvenlik koşullarının iyileştirilmesi başta olmak üzere, istikrarı sağlamaya yönelik çabalarımızı bundan sonra da sürdüreceğiz.
İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Şimon Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın geçen Kasım ayında Türkiye'de bir araya gelmeleri, Türkiye'nin bölgede kazandığı güvenin bir başka göstergesi olmuştur. Bunlara ilaveten, Lübnan'ın istikrarına da büyük önem atfediyor ve bu ülkedeki Cumhurbaşkanlığı sorununun bir an önce aşılmasını sağlamaya yönelik çabalara güçlü destek veriyoruz.
Biz, komşusunun sıkıntısını kendi sıkıntısı olarak görüp onu paylaşmayı temel alan bir kültürden geliyoruz. Bu anlayış doğrultusunda Türkiye, Irak, Lübnan, Afganistan ve Filistin'de insani yardım, yeniden inşa ve ekonomik kalkınma çabalarında öncü ülkelerden biri haline gelmiştir. Savaşın yıkımına uğramış ve altyapısı tahrip olmuş bu gibi ülkelerde çok sayıda okul, hastane ve sağlık merkezi tesisi kurduk ve kurmaya devam ediyoruz. Sudan'da bu tür çalışmalar katkımız var.''
''GSMH 500 MİLYAR DOLARA YAKLAŞMAKTA''
Türk ekonomisinin, iç siyasette sağlanan istikrara paralel olarak, son yıllarda düzenli olarak Avrupa ortalamasının üstünde büyüme hızları yakaladığını ifade eden Başbakan Erdoğan, '' Türkiye bugün, 500 milyar Dolara yaklaşmakta olan Gayrı Safi Milli Hasılasıyla dünyanın 17., Avrupa'nın da 6. büyük ekonomisi durumundadır'' dedi.
Türkiye'nin 20 milyonun üzerinde de yabancı turist çeken bir ülke haline geldiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin bazı önemli göstergeler bakımından Maastricht ekonomik kriterlerini de bugünden karşılar durumda olduğunu anımsattı. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye enerji alanında Avrupa Birliği'nin dördüncü ana arteri olma yolunda hızla ilerlemektedir. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve enerji güvenliğinin sağlanması, Türkiye'nin tam üyeliğinin Avrupa Birliği'ne sağlayacağı somut kazançlardan sadece biridir.
Türkiye, birliğe, genç, dinamik ve çalışkan nüfusu, halkının artan refah düzeyi ve alım gücü, sahip olduğu elverişli yatırım ve üretim ortamıyla sayısız avantajlar sunmaktadır. Türkiye'nin üyeliğini, farklı din ve kültürler arasında ön yargıların giderilmesi, karşılıklı saygı, diyalog ve işbirliği anlayışının kalıcı biçimde tesisini amaçlayan 'Medeniyetler İttifakı'nın mümkün olduğunu göstermesi bakımından büyük bir fırsat diye düşünüyorum. Ve Medeniyetler İttifakı'nın dünyada farklı dinleri, kültürleri, inançları bir araya getirmeyi amaçlayarak Avrupa Birliği'nin bu noktada önemli bir adres olması Türkiye'nin burada en önemli aktör konumunda olması, inanıyorum ki 1.5 milyar nüfuslu İslam dünyası ile Avrupa Birliği'ndeki gayrimüslümlerin veyahut da Hristiyan dünyasının, Batı ile Doğu'nun bütünleşmesine önemli bir vesile teşkil edecektir. Ve başından beri bunu sürekli olarak AB'deki toplantılarda gerek bizler gerekse Dışişleri Bakanlarımız hep ifade etmişlerdir. Şu ana kadar ne yazık ki bazı sıkıntılar hala devam etmektedir, bu ön yargılardan kurtulmamız gerekir diye düşünüyorum, insanları olduğu gibi kabul etmek gerekir. Bütün bunlar, Avrupa'da, Türkiye'nin üyeliğine objektif, ön yargısız ve akılcı biçimde yaklaşan herkesin kabul ettiği hususlardır.''
AVRUPA MEDYASI VE ÖN YARGILAR
Erdoğan, Türkiye'nin son dönemdeki dönüşümün ile bölgesinde yıldızı hızla parlayan bir ülke olduğunu belirterek, Türkiye'nin siyasi ve demokratik açılımlara paralel olarak, ekonomide gerçekleştirdiği atılımlarla bölgenin istikrarına büyük katkılar sağladığını vurguladı.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin, bu katkıları artıracağını, hem bölgesel hem de küresel barış ve refahın tesis edilmesine yardımcı olacağını belirten Erdoğan, ''Bu noktada özellikle Avrupa'daki gazeteci dostlarımıza büyük görev düştüğüne inanıyorum. Ön yargıların giderilmesinde, yanlış anlamaların yok edilmesinde, medya kilit rol oynamaktadır. Süreç içinde, inanıyorum ki bu ön yargılar ve yanlış anlamalar da giderilecektir'' diye konuştu.
ZAMAN
|