|
işte biz türklerin anadolu destanııı
6. HAZARLAR
“Önceleri, Hazarlar’ın kaynakları, hangi soydan geldiği kesinlikle bilinmiyordu, bu konuda değişik görüşler ileri sürülüyordu. Daha sonra incelenen Musevi, Bizans ve Arap kaynaklarına göre Hazarlar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğu Uygur, Hazar, Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu açıklandı.
Hazarlar’ın, Batı Hun Devleti’nin yıkıntıları üzerine devlet kurdukları (468), Göktürk İmparatorluğu’nun batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, Göktürkler ile eş kaynaktan geldikleri anlaşıldı. Türk adını almaları da bu yüzdendir” (Anonim, 1990:734).
“Anadolu’ya Selçuklular’dan çok önce gelen Türk kavimlerinden biri de Hazarlar’dır. Hazarlar ile Sabarlar arsında ilişki kurulmakta, Hazar Devleti’nin teşekkülünde Sabarlar’ın rol oynadığı ileri sürülmekte ve Hazarlar Sabarlar’ın devamı olarak görülmektedir. Hazarlar’ın az sayılamayacak kadar bir kısmı Anadolu’ya yerleşmiştir. Bu yerleşmeler bazen Anadolu’ya akınlar sırasında olduğu gibi bazen de bizzat Bizans tarafından özellikle askeri alanlarda faydalanmak için yapılıyordu. Hatta 626 yılında Bizans İmparatoru Heraklius, Hazar Devleti’nden yardım istemiş ve kendisine 40.000 atlı Türk askeri gelmiştir” (Nimet, 1972:30).
“Hazarların, Sabar Türklerinin devamı oldukları İslam yazarı el-Mes’udi (10. yüzyıl)’nin bir kaydı ile de kuvvet kazanmıştır. Ona göre, İranlıların Hazar dedikleri topluluk Türkler tarafından Sabar diye anılır. Sabar adı yerine Hazar tabirinin hemen aynı manaya gelmesi de bunu teyit eder. Hazarları meydana getiren ahalinin yalnız eski Sabar Türklerinden ibaret olmadığı, aslen Sabar olan Semender ve Belencer adlı iki Hazar boyundan başka, hakanlık topraklarında yaşayan zümreler arasında türlü Türk gruplarının da yer aldığı şüphesizdir.
Hazar tarihinin gerçek hakanlık devresi 630’dan itibaren başlamaktadır. Bu tarihte Orta Asya’da Gök-Türk hakanlığının Çin hakimiyetini tanıyarak bir fetret devresine girmesi üzerine, kendi topraklarında kendi başlarına idareler kurmaya girişen bir çok Türk topluluklarında görüldüğü gibi, Hazarlar da, müstakil hakanlık olarak devletlerini geliştirdiler. Başarı için gerekli siyasi ve iktisadi şartlar mevcut bulunuyordu” (Kafesoğlu, 2003:167-168).
“Göktürkler ile aralarında kaynak birliği olan Hazarlar, Sasanilerle sık sık savaşırlardı. Bizans ile aralarında daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı. 627 yılında yapılan Bizans-İran savaşında Hazarlar, Sasaniler’e karşı Bizans’ı tuttular. İslam’ın doğuşundan sonra hızla gelişen Arap saldırıları kısa bir süre içinde Azerbaycan’a yayıldı. İstanbul’u kuşatan Emevi ordularına karşı Bizans, Hazar ve Bulgar Türklerinden yardım istedi. Bizans’ın yardımına koşan Hazarlar, Arapların hıncını üzerlerine çektiler, bu yüzden bu bölgeyi ele geçiren Araplar 721-723 yıllarında Hazar topraklarına saldırdılar, başkenti Belencer’i aldılar. Araplar karşısında başarısızlığa uğrayan Hazarlar, 7. ve 8. yüzyıllarda Avrupa ve Bizans ülkelerinde durumlarını korudular. Kırım ve Azak ülkelerinde daha da güçlendiler. Kırım Gotları bu yüzyıllarda Hazarlar’a bağlıydılar. Gotlar kendi aralarında bağımsızdı. Daha sonraki yıllarda Hazarlar yavaş yavaş Gotlar’ın bağımsızlıklarına son verdiler” (Anonim, 1990:734-735).
“Hazar Devleti, İran karşısında Bizans’ın en iyi müttefiki durumundaydı. Türk-Bizans işbirliği sayesinde zayıflayan Sasani İmparatorluğu 634-637’lerde İslam kuvvetleri tarafından çökertilip İran toprakları Arapların eline geçerek, İslam ileri harekatı bir yandan Ermeniye yolu ile Kafkaslar’a doğru, bir yandan da Suriye üzerinden Anadolu’ya doğru gelişmeye başlayınca bu ittifak tabii bir hal aldı. 7. asrın 2. yarısından itibaren gittikçe kuvvetlenerek 8. yüzyıl boyunca devam eden siyasi menfaatler ortaklığı, iki tarafın hükümdar aileleri arasında evlenmeye varacak ölçüde değer ve ehemmiyet kazandı” (Kafesoğlu, 2003:169).
“Anadolu’ya geçiş bilhassa 8. yüzyılda Araplar’ın Hazarlar tarafından mağlup edilmesinden sonra daha da sıklaşmıştır. Nitekim Hazarlar’ın hakimiyeti altında olan Kabarlar, Hazar idaresine karşı ayaklanınca, bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı Macarlar’a katılmış, bir kısmı ise Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir” (Fırat, 1981:65).
“Hazar İmparatorluğu bir yandan Norman-Rus bir yandan Selçuklu ve Kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. Gittikçe kuvvetlenen Ruslar Kiev’i Hazarlar’ın elinden aldılar. 965 yılında bir Rus ordusu bütün Hazar şehirlerini yakıp yıktı. Aynı yıllarda Aşağı İdil ve Terek’teki Hazar Devletleri de Oğuz ve Kıpçaklar’ın saldırıları sonucu ortadan kalktı. Geniş bir alana yayılan Hazarlar, Kıpçaklar, Peçenekler, Oğuzlar gibi yeni Türk boylarına karıştılar” (Anonim, 1990:734-735).
“Hazarlar yarı göçebe, yarı şehir hayatı yaşarlardı. Genellikle yazın çadırlarda, kışın şehirlerde otururlardı. Evler, Türklerin derme evleri denen ağaçtan yapılmış ve üstleri keçe ile örtülü türdendi. Onlar bu evlere odade adını veriyorlardı. Pek azı ker***ten yapılırdı. Hakandan başka kimse tuğla ev yapamazdı. Şehirde ayrıca çarşı ve hamamlar vardı.
Hazarların devlet teşkilatında çifte krallık düzeni uygulanıyordu. Devlet başkanı olan hakan doğruda doğruya devlet işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyor. Yönetim onun naibi olan Hakanbeh’in elinde bulunuyordu. Ancak Hakanbeh’i değiştirmek, görevinden almak her zaman asıl hakanın yetkileri arasındaydı. Buna karşılık orduları, memleketi yöneten, savaş açabilen Hakanbeh idi. Vilayetler ile ilgili işler memleketin adalet ve iç işleri de onların elindeydi” (Anonim, 1990:735).
“Kaynaklarda açıklandığına göre, Hazar hakanlığı refah içinde idi. îbn Fadlan (M. 922) Hazarların bal, mum, un, kadife ve kürk ticareti yaptıkları, Gerdîzî (M. 1048) arıcılık ve balmumu ticareti ile uğraştıkları söylemekte, İstahrî (M. 930-933) Hazar devlet hazinesinin kaynakları olarak, ülkeye giriş noktalarında ve kara, deniz ve nehir yollarının belirli yerlerinde elde edilen gümrük resimleri ile tacirlerden alınan 1/10 vergileri zikretmekte, el-Mes'üdî (M. 944) Hazarların denizde ve nehirlerde gemiler işlettiklerini bildirmektedir . Aynı kaynaklara göre Hazar ülkesinde tarım için verimli topraklar ve pek çok meyve bahçeleri bulunuyor ve bunlar "hayata kolaylık getiriyordu". Mevcut imkanlar dolayısıyla Hazarlar şehirler de kurmuşlardı. Bunların en mühimi başkent îtil şehri idi. Öteki büyük şehirler, Belencer etrafında 4 bin kadar bahçesi ile Semender (Dağıstan bölgesinde deniz kenarında) , Kuban'ın Karadeniz'e döküldüğü yerde Tmutorokan (Taman Tarhan adından), Volga kıyısında Sarıgşın (Arap kaynaklarında, Al-beyza). Bugünkü Türkçe ile "Ak-şehir" diyebileceğimiz Sarıgşm, başkent îtil'in bazan "Hazaran" denilen doğu kısmı idi. Başkentte hakanın oturduğu batı semtine "Han-balıg" (Han-şehri) adı verilmişti.
Başta kağan (hakan) veya Yilig (elig) ile bey (beh, peh)in bulunduğu, Şad'lar Tarhan’lar Tudun'lar idaresinde olarak, eski Gök-Türk teşkilatını devam ettiren Hazar devleti kuvvetli ordusu ile hakim olduğu geniş sahada asayiş ve ulaşım güvenliği temin ederek 7.-9. yüzyıllar boyunca, Doğu Avrupa'da tam manasıyla bir "Hazar Barışı" ("Pax Khazarica") çağı gerçekleştirmişti Hatta bu maksatla herhangi bir dış saldırıyı vaktinde önlemek için Bizans'tan getirilen ustaların yardımı ile 835'de ünlü Şarkel kalesi yaptırılmıştı. Rus kroniklerinde Bela Vedza (Beyaz kale) olarak zikredilen bu kale beyaz taştan ve tuğ-adan inşa edildiği için batı Türkçe’si ile Şarkel (ak-ev=ak-kale) diye adlandırılmıştı. "Hazar Barışı" ulaşımı hızlandırmış, mal mübadelesini artırmış, dolayısıyla hakanlık Doğulu, Batılı milletlerden kütleler halinde ticaret ve sanat erbabının kaynaştığı bir ülke haline gelmişti. Bu sebeple, konuşulan çeşitli diller yanında türlü yazılar (Gök-Türk, Arab, îbranî, Kyrill) kullanılıyordu” (İnternet 4).
|