|
Mehmedim sevinin başlar yüksekte, ölsek de sevinin eve dönsek de..
Mehmedim sevinin başlar yüksekte, ölsek de sevinin eve dönsek de
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti grup toplantısında konuştu. Konuşmasının sonunda sınır ötesinde çarpışan Mehmetçiklere seslenen Erdoğan, askerler için Allah'tan 'güç ve kuvvet' temenni ettiğini söyledi.

Erdoğan, terörle mücadelede canını dişine takan askerlere Necip Fazıl Kısakürek'in 'Zindandan Mehmede Mektup' şiirindeki sözlerle seslenerek;
"Mehmedim sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir." dedi.
Erdoğan, grup toplantısını takip eden partililer ve ziyaretçiler tarafından ayakta alkışlandı.
NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP ADLI ŞİİRİ
Zindanda iki hece Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı ?..Belki ..Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde.
Akıl almazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde.
şiir için tıklayınız
http://www.zaman.com.tr/multimedya.d...tifgaleri=2791
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün" maruzat"!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz! Ruhuma geçti bileksem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maktada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş gibi bıçak, nara gibi tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Kopuk kopuk, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, bas bas gölgeler...
Duvar, katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin
Sukut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç varda, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah’a açık
Dua, dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep Yoncalınmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş.
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir
26 Şubat 2008, Salı
ZAMAN
|