Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03-04-2008, 23:26   #2
Kullanıcı Adı
fazlrahmet
Standart Sultan Abdulaziz, oğlu Yusuf izzettin Efendiyi öldüren Güçler ve Bugünkü Uzantıl
Gelelim Sultan Abdulaziz’in öldürülme sebebinin perde arkasındaki sebeplerine

Abdulaziz Han tahta çiktigi zaman, Masonların ve Emperyalist Batı ülkelerinin güdümüne girmiş ve kendilerine Jon Turk (Genç Turk) denilen gürühun devletin içten çokertilme faaliyetinin had safhaya ulaştığı bir devredir. Bunlar -ekseriyetle- Fransa’da tahsil gormus ve orada hususi bir sekilde misyonerler tarafından sinsice yetiştirilerek yukarıda Sultan Abdulhamid’in ifade ettiği gibi zafiyetlerine göre ele geçirilmiş su ve yemleri dışardan temin edilen Osmanlı görünümlü bir misyonerler topluluğu idi. Memleket, distan maddi istilaya ugrarken, içten de manevi bir tahribata maruzdu. Tanzimat Fermanı ile misyonerlik faaliyetleri artmış, basta Ermeniler olmak uzere Hıristiyan azınlıklar üstündeki tahrikler çoğalmıştı.

Mason görünümlü derneklerin aşağıda ifade edeceğimiz Siyonist bir devlet kurmak için pay kapma yarışına girmişti. Bu bahsettiğimiz Siyonist gurubun faaliyetleri daha sinsi ve Sanki Osmanlı’nın çıkarlarını korumak için faaliyet gösteriyormuş görünümünde olan
Osmanlı aydınlarını kendi emellerini gerçekleştirmek için ön plana iten ama kendileri daha geri planda kalıp her an rüzgar gülü gibi her yana dönen hiç kimseye dost olmayan ama dost görünen ama asla asimile olmayan pirincin içindeki beyaz taş misali gurubun faaliyetleri daha tehlikeli bir boyutta seyrediyordu.

Nitekim bu kesimin özelliklerini Ilgaz Zorlu ( Kendisinin de bu kökenden olduğunu gizlememektedir) ” Ben Selanikliyim” isimli kitabında şu şekilde bahsetmektedir. “Türkiye mozağini oluşturan topluluklar içinde en az bilinenini ve en kapalı olanı kuşkusuz ki sabetaycılardır. Mistik Mesih Sabetay Sevi’nin öğretisini takip eden dışta Müslüman içte ise kabalistik bir Yahudi yaşamını devam ettiren....” Yine bu kitapta İttihat ve terakki adlı bu partiden şu şekilde bahsetmektedir. “ Sabetaycılar özellikle İttihat Terakki’den günümüze dek Türk Siyasi Hayatı’nın vazgeçilmez unsurlarından biridirler. Önemli pek çok siyasi aktör sabetaycı kökenlidir...”

Yine bu kitapta bu kesimin devlet kurma fikrinin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili tespitleri şu şekildedir: “ Osmanlı topraklarına Fransız ihtilali sonrası giren milliyetçilik fikirleri tüm milletler üzerinde etkili olmuştur. Yunanlıların egemenlikleriyle doruğa çıkan merkezden ayrılma fikirleri, altı asırdır beraber yaşayan farklı unsurlar arasında kin, hırs ve savaşlara yol açtı. Her millet kendi devletini kurmak istiyordu. Yahudiler 400 yıla yakın Osmanlı topraklarında yaşamakta idiler. Sık sık yaşanan pogromlar ve soykırımlar yüzünden Yahudi cemaatleri yok olmakta zorunlu göçlere tabi tutulmaktaydılar.İşte bu Yahudilerin bu yurt sahibi olmalarını temel alan Siyonizm bu bağlamda ortaya çıkmıştır...”

“ Tabi batı kökenli olan siyonizmin ilk başlarda Osmanlı Yahudileri için bir belirleyiciliği olmamıştır. Fakat zamanla imparatorlukta yaşanan kargaşaya paralel olarak, özellikle batı ile teması olan cemaatlerin bu fikirlerden etkilenmesini beklememek yanlış olacaktır. Alliance okullarıyla Osmanlı Yahudileri bu fikirleri tanımaya başlamışlardır. Merkezi yönetime karşı başkentten uzak olan Selanik’e giderek güçlenen İttihat Terakki harekatı, bu kente önemli nüfusa sahip olan Yahudi ve sabetaycı cemaatlerin desteklerini kazanmakta gecikmemiştir. Özellikle İslamcılık siyasetinin giderek etkisini kaybettiği bir sırada başlayan kimlik arayışları, Osmanlılık fikrinin iflasıyla beraber ister istemez milleyetçi düşüncelere dönüştü. 1908 harekatı sonrasında yaşanan kaos, Yahudi burjuvazisinin desteğindeki İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesine yol açtı...”

Kitabında çok önemli tespitlerde bulunan ve bu cemaatle ilgili çok gizli ayrıntılara yer verecek kadar bilgi birikimine sahip bu yazarın bu cemaatin faaliyetlerini Osmanlı’da yaşanan kargaşa ve kaos ortamının sebeplerinden birisi değil de sonuçlarından birisiymiş gibi göstermeye çalışması bize pek inandırıcı gelmedi. Osmanlı, Yahudileri Avrupa da yaşanan birçok soykırımdan kurtararak kucak açmasına rağmen bu kesimin Siyonist emelleri olan unsurları, Osmanlı’nın düşmanlarıyla işbirliği yapmaktan onlara stratejik destekler vermekten vazgeçmemiştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmed’in zehirlenme hadisesinde zehirleyen doktorun Bu cemaatten olması ve bunu Papa’nın emriyle gerçekleştirmiştir.Hatta Yavuz Sultan Selim’in sirpençe hastalığından değil de bir sefer esnasında Yahudi doktoru tarafından zehirlenerek öldüğünü Cemal Kutay “Sohbetler” isimli kitabında ifade etmektedir.

Burada yanlış anlaşılmasın bir kesime düşmanlığı körüklemek değil niyetlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktır. Bu niyet nedir? İşte günümüzde olayların ve dökülen kanların arkasında da bu niyet gizlidir.

Bu niyet Chrıstıan Jacq’in Hiram Usta ve Süleyman Peygamber isimli kitabından anlaşılmaktadır: Hz. İbrahim Peygamber’in İsrail kavmi için seçtiği, Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman iç çatışmalarla paramparça olan İsrail’i birleştirdiği ve Kudüs kayasının üstüne bir tapınak inşa ettiği bu topraklar Siyonistlerin gizli emellerine temel teşkil etmektedir.. Bu tapınağı Süleyman (AS)’ın gizemli güçlere sahip olduğu iddia edilen Hiram adı verilen bir ustaya yaptırıldığına inanılmaktadır. Bu gün Hiram adının bu kavim arasında yaygın olmasının sebebinin bu olması muhtemeldir.

İşte asıl mesele Hz. Davud (AS)’ın ilk başkenti olduğuna inanılan Kudüs şehrinde bu tapınağın kalıntılarına benzerinin inşa edilme gayretleri ve Büyük İsrail devletinin kurulması için küresel güçlerin bu coğrafyada sudan sebeplerle cirit atmasıdır. İşte bu devletin sınırları nerde başlamakta nerde bitmektedir. Bu sorunun cevabı ortaya çıktığında Türkiye’nin de dahil olduğu bu coğrafyada ki sıkıntıların kaynağının ne olduğu konusunda ipuçları ortaya çıkacaktır.

Bu kurulacak olan Büyük İsrail devletinin sınırları içerisinde Türkiye’de yer almaktadır. Hz. Musa’nın İsrail kavmini Mısır’dan çıkarıp Firavun’un zulmünden kurtardığında bu kavim Hz. Musa’nın Allahû Tealâ’dan aldığı bir emri yerine getirmediği için iki nehir arasındaki Konya ovası kadar topraklarda 40 yıl hapis kalıyorlar. Hz. Musa ölüyor sonra emre itaat etmeyen kuşak ölüyor Allahû Tealâ ikinci kuşağın bu topraklardan çıkmalarına Hz. Harun (AS) önderliğinde müsaade ediyor. İşte bu toprakların kutsal topraklar olduğuna inanılmaktadır. Bu topraklar Türkiye sınırları içerisinde yer alan Dicle ve Fırat arasında kalan topraklardır.

fazlrahmet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla