Sultan Abdulaziz, oğlu Yusuf izzettin Efendiyi öldüren Güçler ve Bugünkü Uzantıl
İlk önce Sultan Murat delilik emareleri göstermeye başladı. Daha sonra Hüseyin Avni Paşa, Sultan Abdülâziz’in kayınbiraderi Çerkez Hasan tarafından öldürüldü. Hatta bu öldürülme hadisesinde çetenin diğer üyelerinin parmağı olduğu iddia edilir. Çünkü Hüseyin Avni Paşanın meşrutiyet taraftarı olmadığı çetenin diğer üyelerine karşı olduğu söylenir. Bu sebeple Çerkez Hasan Sultan Abdülâziz’in eşi olan kız kardeşi Sultan Abdülâziz tahttan indirildiğinde hasta olması ve kötü muameleye tabi tutulması sonucu hastalığı daha da ilerleyerek ölmesi sonucunda yeğenlerinin hem annesiz hem babasız kalmasından dolayı belki de Osmanlı ordusunda yüzbaşı olması padişah olan kayınbiraderi sebebiyle geleceği parlak olan Çerkez Hasan bu duyguların da tesiriyle Hüseyin Avni Paşa’nın dahil olduğu toplantıyı basarak iki kişiyi öldürmesi nasıl mümkün olmuştu.
Tamam Sultan Abdülâziz bir darbe sonucu öldürülmüştü ama darbenin lideri Millî Savunma Bakanı olan Hüseyin Avni Paşa bir yüzbzşı tarafından öldürülsün hem de indirilen Padişahın kayınbiraderi ve kız kardeşi bu darbecilerin sebep olduğu olaylar sonucu öldürülsün böyle bir kişi elini kolunu sallayarak darbecilerin bir kaçını öldürsün ve bunda Mithat Paşa ve Onu desteklediği Siyonistler ve İngilter’nin parmağı olmasın hani bir reklam var fındığın faydalarını saydıktan sonra “yersen” diyor ya bizim milletimiz yıllardır bu masallarla büyütüldü.
Kısaca, İngilizlerin kuklası olan Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve benzeri hırslı kişiler, kendi gayr-i meşru emellerine ters gördükleri Abdülaziz’i, İngilizlerin tahrikiyle şehid etmişlerdir
İngiltere açısından Hindistan yolunun güvenliği ve Rusya ile Almanya'nın denizlere açılmaması için, 1900 'lere kadar Osmanlının 'hasta adam' halinde yaşaması gerekiyordu.
Mithat paşa'nın Abdulaziz'i devirip önce V. Murad'ı, ardından II. Abdulhamid'i tahta çıkarması ile birlikte yeni Osmanlılar kısa bir ümide kapılmışlardı. Namık Kemal, Ziya paşa ve Şinasi'nin de bulunduğu bir komisyon, Kanun-i Esasi taslağını hazırladı. Ancak Abdülhamit, Mithat paşa korkusu nedeniyle 1877 de Rusya ile savaşı bahane ederek bu ilk anayasayı rafa kaldırdı. Mithat paşa ise önce sürgün edildi, ardından 1884'te, Abdulaziz'i öldürtmekle suçlandı ve Taif'te boğularak öldürüldü. Böylece 30 yıl sürecek istibdat dönemiyle birlikte, Jöntürklerin serüveni yeni bir safhaya girdi.
Siyonistler kendilerine Tevrat tarafından vadedilen bu topraklara ulaşmak amacıyla 19. yüzyıl sonlarında resmi girişimlere başladılar. 1897 yılında Basel’de yapılan 1. Siyonist Kongresi’nde Yahudi lider Theodor Herzl, Yahudi devletinin sınırlarını şöyle açıklamıştı:
Kuzey sınırımız Kapadokya’daki (Orta Anadolu) dağlara kadar uzanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na; sloganımız Davud ve Süleyman’ın Filistin’i olacaktır. Herzl, bütün dünya Siyonistlerinin vereceği destekten emin olarak kongrede şunları da söylemişti: Basel’de ben Yahudi Devleti’ni kurdum. Eğer yüksek sesle söylersem bütün dünya bana güler. Fakat beş sene içinde veya elli sene sonra herkes bunu bilecek
Masonluk bu bölgede İttihat Terakki Cemiyeti’ne nasıl hizmet etti ise, bilahare Meşrutiyet’in ilanını müteakip bu cemiyet de Türk masonluğunun teşkilatlanıp gelişmesine öylece hizmet etmiş ve onun yükselmesine amil olmuştur. (Türkiye’de Masonluk Tarihi, Kemalettin Apak, s.41)
Osmanlı İmparatorluğunda Siyonist faaliyetler
Cemal Kutay’ın “Sohbetler” simli aylık mecmuasının 2. sayısında Masonluğa karşı Osmanlı’da ilk mücadelenin ne zaman olduğu konusunda şu bilgilere yer vermekte: “ Sadrazam Ali Paşanın devlete ait Fransızca resmi Lâ Turki gazetesini çıkarmak üzere getirdiği ve iki ayrı devrede 11 sene memleketimizde kalmış olan Şarl Mismer, “Osmanlı Ülkelerinde ve İslam Âleminde Senelerim” adlı eserinde veriyor: Şarl Mismer’e göre Sultan Aziz’in 1867 senesinde Paris Dünya Sergisinin şeref misafiri olarak Fransa’ya yaptığı seyahat sırasında Masonların Osmanlı ülkelerindeki faaliyetinden bahseden bizzat Fransız İmparatoru 3. Napolyon’dur: Çünkü bu devrede Osmanlı Masonluğu İtalyan ve İngiliz Maşrıklarına daha yakındı. Halbuki Fransa Şarkta Katoliklerin hamisi sıfatıyla siyasi nüfuz kavgasına girişmişti ve gayesine erebilmek için her çareye başvuruyordu. Masonluğun o devre içinde nasıl siyasi hüviyeti olduğunu çok iyi bilen 3. Napolyon’un Padişahı ikaz etmesinden sonra Sultan Aziz maiyetinde Paris’e gelmiş olan Hariciye Nazırı Keçecizade Fuad Paşa’ya Masonluğun mahiyet ve gayesini sormuş “bunun gizli ve kökü dışarıda bir kuruluş” olduğunu anlayarak takip ve kapatılmasını istemişti.
Cemal Kutay, “Osmanlı imparatorluğumuzda Masonluğa karşı ilk devlet hareketi böyle başlamıştı. İzmir’deki (Büyük Mahfil) in bu karardan sonra kendi kendine faaliyetini gizlediği sanılmaktadır” demektedir.
Osmanlı İmparatorluğunda Mason olan Padişah ve Devlet adamları
Büyük ihtimalle bugünkü masonlar tarafından basılan “İlk Türk Masonları ve Sultan Murat V” isimli kitapta Osmanlı Sultanı V. Murat’ın nasıl mason olduğu hakkında şu bilgiler yer almaktadır: “Veliaht Murat’ın mason olmasında Londra’da iken tanıştığı İngiltere Veliahtı Prens Edward’ın büyük rol oynadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Prens Edward Veliaht Murat’a gönderdiği mektupta , “Buradaki mülakatımız sırasında size gizli bir cemiyetten bahsetmiştim ve bu cemiyet hakkında bazı izahat vermiştim. Hatta sizin de bu cemiyete dâhil olmanızın çok münasip olacağını söylemiştim. O zaman alelade bir tavsiyeden ibaret olan bu teklifimi şimdi size daha kuvvetle tavsiye ediyorum. Bu hususta size müracaat vuku bulacaktır. Sakın reddetmeyiniz” demiştir.
Yine aynı kitapta V. Murat’ın hangi tarihlerde masonluğun üst derecelerine ulaştığı gibi birçok detaylara ve V. Murat’a diğer üstatlardan gönderilen mektuplar yer almaktadır. Bu mektuplardan birisi de Fransız Büyük Maşrık’ının Veliaht Murat’a gönderdiği mektupta mektup şu şekildedir:
Fransız Büyük Maşrıkı, Paris, 1 Mayıs 1873
Haşmetli Veliaht Murat Efendi Hazretleri’ne
Çok kıymetli Kardeşim,
Fransız Büyük Maşrıkı olarak, Konstantinopl Maşrıkı’nda sizin Proodos isimli bir Fransız locası’nda tekris edildiğinizi, çok büyük bir memnuniyetle öğrenmiş bulunmaktayız.
Sizin üstün özellikleriniz ve mümtaz karakteriniz, masonik çalışmalarınız ve ilk üç dereceyi kazanmakta gösterdiğiniz arzu ve liyakat, bu derecelerin sembolik öğretilerini kavradığınıza işaret vermektedir. Eminim ki, sizi hür masonluk alemi en ateşli ve en nurlu bir azası olarak bağrına basacaktır.
Siz saygıdeğer Veliaht en içten sevgi bağlarımız bulunan bir toplumu yönetmek üzere, doğuşunuz icabı, bir tahtın basamaklarında ulunuyorsunuz. Tahta çıktığınız zaman büyük bir misyonu, yaşatacağınıza ve davranışlarınızla, kuruluşumuzun prensiplerine sadık kalacağınıza inanıyoruz. Tarih bize göstermiştir ki, antik çağlardan beri bu prensipler bir çok güzel ülkenin medeniyet düzeyinin süratle yükselmesinin başlıca nedeni olmuştur.
Çok Muhterem Kardeşimiz, emin olunuz ki, gelecekte ki bu en ulvi, insani görevinizin başarıya ulaşmasında Fransız Büyük Maşrıkı’nın tüm kardeşleri yanınızda olacaktır.
İşte bu düşüncelerle, çok muhterem kardeşimiz sizden,bu içten ve kardeşçe bağlılık duygularımızın kabulünü istirham ederim.
Fransız Maşrık Konseyi Başkanı’nın izniyle
Dr. St Jean Genel Sekreter
Sonuç olarak Osmanlı Padişahı olan V. Murad’ın 33. derece mason olmasına sebep olan insanlar ve bu insanların arkasındaki güçlerin İngiltere Kraliyet ailesinden bir prensesi Sultan Murad ile evlendirme gayretleri bu niyetin ne olduğu veya ne oldukları konusuna yeterli açıklık getirdiği kanısındayız..Yukarıda alıntılarla beraber kendi görüşlerimi ifade ettiğim satırları kısaca özetlersem Sultan Abdulaziz öldürülmüştür yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü. Oğlu Yusuf İzzeddin Efendi öldürülmüştür. Sultan Reşad’dan sonra Osmanlı İmparatorluğunun başına geçecek olan ve yıllarca babasının öldürülme sebeplerini incelemiş bu olayın dahili ve harici aktörlerinin kim olduğu konusunda kafa yormuş, Yeni Osmanlılar, İttihat ve Terakki gibi mason teşekküllerinin niyetlerinin ne olduğunu sorgulayarak büyümüş bu padişah adayının iş başına geçmesine bu bahsettiğimiz unsurların yukarıda ifade edilen nedenlerden ötürü müsaade etmeyecekleri açık idi. Günümüzde de bu insanların ve bu zihniyetin torunları olan İlluminatinin gayretleri bütün şiddetiyle sürmektedir. Gerisi laf ü güzâftır.
|