Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03-08-2008, 01:46   #4
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Borç Batağına Battık Yalanı (Borç Verileri)
Borçlanma ve İtibar...

Ekonomik anlamda ülkelerin ve şirketlerin itibarını, büyük ölçüde uluslararası kredi derecelendirme (rating) kuruluşları belirliyor.

Onlara borçlarını geri ödeme yetenekleri konusunda notlar vererek uluslararası sermayeye "yol" gösteriyorlar. İnsanlar, bu kuruluşların açıklamalarına bakarak söz konusu ülke ve şirketle olan ilişkilerine yön veriyor.

Amerikan şirketi Standard and Poor's, Moody's, Duff and Phelps ile Fitch, Japon JCR ve İngiliz IBCA bu tür kuruluşların en meşhurları. Bu kuruluşlar öylesine etkin ki, değiştirilen bir not, yapılan küçük bir açıklama bile koskoca bir ülke ekonomisinin sıkıntıya düşmesini ya da olumlu mesafe almasını sağlıyor.

Bununla birlikte, "şu iyi", "bu kötü" diye tasnif yapan bu kuruluşlar, her zaman ve her konuda isabet edemiyor. Verdikleri notun, hazırladıkları raporların fos çıktığı, insanları yanılttığı dönemler de var. Bunun en bariz ve tarihî örneği 1997-98 Asya krizi. Bu büyük krizi öngöremediler.

Yapılan hataların temelinde genel olarak sadece rakamlara dayanan yüzeysel değerlendirmeler yatıyor. Bir de şeffaflığın olmadığı ülkelerde yanılma ihtimali çok yüksek. Fakat Türkiye son yıllarda şeffaflık konusunda önemli mesafeler aldı.

Kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, üç gün önce Türkiye'nin kredi notunu yükselterek ekonomik görünümünü, "durağan"dan "pozitif"e yükselttiğini açıkladı. Gerekçe olarak "sağlam ekonomik büyüme, kamu finansman açığı ve borç yükündeki azalma ile siyasi istikrar" gösterildi. Ayrıca, sosyal güvenlik reformunun kanunlaşması, enflasyondaki başarının ve hassas para politikasının devamı halinde kredi notunun daha da yükselebileceği belirtildi. Bunun yanında birtakım uyarılar da yapıldı.

Uluslararası yatırım bankası Deutsche Bank da, kasım ayı ortasında Türkiye'nin dış borca dayalı performans notunu, "zayıf"tan "normal"e yükseltmişti. Uzun yıllar pek görmedik; ama artık bu tür açıklamalara sıkça rastlıyoruz. Sadece ülke olarak değil, Türk şirketleri için de olumlu not yağıyor. Turkcell'inden İş Bankası'na, Petrol Ofisi'nden Erdemir'e kadar.

Notların olumluya dönmesi, yükselişe geçmesi dış borçlanma maliyetlerini de aşağı çekiyor. Hem Hazine hem de bankalar ve reel sektör şirketleri için. Hazine, uluslararası piyasalarda, tarihinde hiç görmediği rahatlıkla borçlanabiliyor. Vadeler uzamakta, faizler de daha makul ölçülere inmekte. Hazine'nin 2005 yılında yurtdışında gerçekleştirdiği dolar cinsinden tahvil satışlarında faiz yüzde 7 seviyesinde bulunuyor. Avro cinsinden yapılan ihalelerde ise yüzde 4,75. Satışa sunulan son tahvillerin yüzde 4,75'lik getiri oranı, Hazine'nin bugüne kadar Avro cinsinden uluslararası piyasalarda ihraç ettiği tahviller içinde en düşüğü. Şu an dış borçların yüzde 93'ü uzun, yüzde 7'si de orta vadeli.

Dışarıda düşük faiz, uzun vade ile borçlanabilmek önemli bir başarı. Daha iyisi ise daha az borçlanmak, borçlanmak mecburiyetinde kalmamak. Eğer umulmadık gelişmeler olmazsa, 2006 yılında Türkiye dış borçlanma açısından çok daha rahat olacak. Çünkü özelleştirme ve TMSF'nin varlık satışlarından yüksek gelir bekleniyor. Dolayısıyla döviz cinsinden olan borçların ödenmesinde sıkıntı beklenmiyor. Gelecek dövizler sebebiyle dövizli borçlanmaya fazla ihtiyaç duyulmayacak.

Birtakım riskler görülmekle birlikte, AB ile müzakere sürecinin başlaması, dalgalı kur uygulaması, güçlenen kamu maliyesi ve bankacılık sektörü sayesinde ekonomi, iç ve dış şoklara karşı eskisinden çok daha güçlü görünüyor. Bu yabancı yatırımcıların Türkiye'ye dönük gelecek beklentilerinin olumlu olmasını, borçlanma maliyetinin düşmesini ve vadenin uzamasını sağlıyor. Borç yükünün getirdiği olumsuzlukların tamamen atılabilmesi içinse, bu eğilimin ve güvenin korunması gerekiyor.

Kadir Dikbaş,
09 Aralık 2005