Bu işin sonu nereye varır?
Bizim yaşadığımız, dünyada ilk ve tek örnek. Avrupa Birliği üyelik yolunda ilerleyen ve demokratik niteliği kabul edilen bir ülkede, tek başına iktidarda olan bir partinin yargı yoluyla kapatılması isteniyor.
Gerekçe; laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı, yani toplanma merkezi haline gelmek.
Bir parti gerçekten, bugün farklılıkların ortak zemini, Cumhuriyet'in demokratik karakteri laikliğin, ortadan kaldırılması için iktidar imkânlarını da kullanarak faaliyet gösteriyorsa, yüzde kaçı temsil ederse etsin mevcut Siyasî Partiler Yasası'na rağmen, buna yargının seyirci kalması istenemez/düşünülemez.
Problem şurada. AK Parti bu suçlamayı hak ediyor mu? AK Parti, gerçekten iddia edildiği gibi odak mı?
Konuyu tartışan hukukçulara baktığınız zaman, rejimin hukukçusu olmayan, hukuk tekniğini ve adaleti önde tutmayı ilke edinen isimlerin bu iddialara katılmadığı görülüyor. Sadece iki isimden örnek vermek istiyorum:
Saygınlığı üzerinde kimsenin laf edemediği anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun'un değerlendirmesi şöyle: "AK Parti hakkında laikliğe aykırı hareketlerin odağı haline geldiği düşüncesi şahsi bir düşüncedir. Bunun ispatlanabileceğini sanmıyorum. Çünkü ben öyle görmüyorum.
Sayın Başsavcı'nın iddianamesinde ileri sürülen hususların pek çoğunda ben normal bir fikir hürriyetinin tezahürlerini görüyorum. Laikliğe aykırı bir taraf da görmüyorum. Dolayısıyla bu bir yorum meselesidir. Sayın Başsavcı o şekilde yorumlamış. Aynı beyanları, ben bir demokraside rahatlıkla dile getirilebilecek fikirler olarak görüyorum." İkinci isim, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk. O da şöyle diyor: "Parti kapatmak, demokrasilerde çok ayrık, kınanası bir durumdur. Sık yaşanırsa, demokrasi önce yalama olur, sonunda da tükenir. Çünkü parti bir siyasal akımın örgütlenmesidir. Partiyi kapatmakla tüzel kişiyi ölümle cezalandırmış olursunuz. Ama bu ölüm cezası, siyasal akımı, düşünceleri öldürmeye yetmez; ceza sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bu boşuna çabalardan/düzenlemelerden artık vazgeçmeliyiz."
AK Parti, gerçekten laiklik karşıtı hareketlerin odağı mı? Bu soruya bir başka açıdan da cevap vermeye çalışalım. AK Parti'nin laiklik zeminini, Anayasa'nın değiştirilemez ilkesini yok etmek için çalışmasına, Avrupa seyirci kalabilir mi? Avrupa Birliği'ne üyelik süreci başlatılmış bir Türkiye'de, AB ilkelerinin özünü kabul etmeyen, hatta bunu yok etmeye çalışan bir iktidara Avrupa müsamaha ile bakabilir mi? Buna göz yumar mı? Asla... Tam tersi, AK Parti'nin kapatılma isteğine en büyük tepki AB cenahından gelmektedir.
O zaman soru şudur: Ciddi hukukçuların ve en büyük hassasiyeti/temkini Türkiye'nin üyeliği için gösteren Avrupa yöneticilerinin görmediği tehlikeyi, içeride bir çevre nasıl görmekte ve ortalığı ayağa kaldırmaktadır?
AK Parti kapatılır mı? Bu işin sonu nereye varır?
Dünyada ciddi birer kurum olarak var olan anayasa mahkemelerinden hiçbiri, bizim Anayasa Mahkememiz kadar ağır bir yükün altına sokulmamıştır. Şu anda üniversitelerde başörtüsüne serbestlik tanıma ve AK Parti'nin kapatılması gibi iki konu Anayasa Mahkemesi'nin gündemindedir. Anayasa Mahkemesi, vereceği kararlarla ya demokratikleşmenin ve istikrarın önünü açacaktır, ya da gelişmeler Türkiye'yi siyasî ve ekonomik bir istikrarsızlığa, daha da tehlikelisi bir kaosa sürükleyecektir. Yargının alacağı onulmaz yara, meselenin bir başka boyutudur.
Bu işin sonunda AB'den kopma, içe kapanma, Batı ekseninden savrulma gibi sonuçlarını hiç tahmin etmek istemediğimiz bir döneme girilecektir. "Yargıçlar Cumhuriyeti" endişelerinin bugünlerde sık dile getirilmesinin sebebi de budur.
En zor zamanlarda milletimizin başına bir inayet eli değmiş, hep sağduyu galip gelmiş, ortak akıl bir çıkış yolu bulmuştur. Temennimiz ve duamız yine tünelin ucundaki ışığın görünmesidir...
Hüseyin GÜLERCE
|