|
ADİL DÜZEN, DENGE DÜZENİDİR -1-
ADİL DÜZEN, DENGE DÜZENİDİR
Adil Düzen; Her dinden her kavimden, her görüşten ve her sınıf ve seviyeden bütün insanların, birlikte barış ve bereket içinde yaşama düzeni ve herkesin temel insan haklarıyla kişisel hürriyetlerini, başkalarına zarar vermeden kullanma disiplinidir. Zaten İslâm da, “silm” kökünden, barış demektir.
Evet İslâm; hayatın ve hakikatin kendisidir. Huzur ve hürriyetin reçetesidir. İslâm, medeniyetin ve insaniyetin ilahi rehberi ve tarifesidir.
Çünkü; İslâm hem Hak ve ilahi dinlerin ortak ismidir. Hem, her asırda kâmil ve adil bir düzen öngörmektedir. Hem de birbirine zıt ve karşıt gibi görünen durumlar arasında, gerçek bir denge ve yüksek bir ahenk oluşturan ve her türlü dışlamayı ve düşmanlığı barıştıran bir mutluluk ve sonsuzluk müjdesidir. Bu bakımdan Adil Düzen:
1- Maneviyatçılıkla akılcılık arasında,
2- Sabitlikle değişkenlik arasında,
3- Madde ile mana arasında,
4- Fert ile cemiyet arasında,
5- Adalet ile hürriyet arasında,
Yani “bireylerin hürriyetleriyle başkalarının hakları ve haysiyetleri” ortasında uyum ve denge kurmuş, asla barışmaz ve bir arada olmaz zannedilen kavram ve kurumları uyuşturmuş... Dünyaya huzur ve emniyet, ölüme ise hayat ve ebediyet kazandırmayı amaçlamış ve bunlardan bir bütün oluşturmuştur.
“ADİL DÜZEN, maneviyatçılıkla akılcılık arasındaki dengedir”: Zaten dinimizin temel kaynağı ve asıl dayanağı Kur’an da dengeyi esas alır. Sünnet ise Kur’anın ilk yorumu ve örnek tatbikatıdır.
Ancak bu temel ve genel esaslar hem aklıselime, hem ahlaki ve vicdani ölçülere hem de müspet ilme bütünüyle uygun bulunmaktadır.
Bu bakımdan Adil Düzende din-devlet çatışmasına, iman-ilim zıtlaşmasına, ahlâkla hukuk farklılığına asla yer yoktur. İslâm’ın son ve mükemmel din olmasının sırrı ve hikmeti de zaten burada yatmaktadır.
İmam-ı Gazali’nin dediği gibi İslâm’ın en önemli gayesi: Dini, hayatı, aklı, nesli ve mülkiyeti korumaktır. Bu nedenle Adil Düzen de ilahi prensiplerle ilmi ve akli neticeler uyuşmaktadır.
ADİL DÜZEN; “sabit” likle “değişken” lik arasında dengedir:
İslâm bütün hayatı kuşatan ve her konuda sağlam ve sabit esaslar koyan bir din olmakla beraber, değişen ve gelişen şartlara göre bu temel ve genel esaslara uygun olarak içtihat ve ruhsat kapısını da açık bırakmıştır.
Bu bakımdan İslâm’i hayat; kaynağı Kur’an konusu insan, prensipleri ideal, tatbikatı kolay ve pratik, metotları ilmi, ruhu demokratik (katılımcı), modeli toplumcu, sahası şümullü ve evrensel, tabiatı enerjik ve canlı olan bir yapıya sahiptir.
Ve zaten insan yeryüzünde Allah’ın halifesi ve temsilcisidir. Allah’ın C.C. temel ve genel kanunlar koyması, ilim ve ehliyet sahibi insanların da bunlara dayanarak gerekli ve yeterli kurallar yapması da hilafetin başka bir ifadesidir.
ADİL DÜZEN; Madde ile mana arasında dengedir.
Adil Düzen’in en önemli özellik ve üstünlüklerinden birisi de, madde ile mana arasında köprü kurması ve bunların bir bütün halinde ele alınmasıdır.
Mü’minin duası ve davası: “hem bu dünyada en iyiye ve en mükemmele ulaşmak, hem de ahirette en güzele kavuşmaktır.”
Adil Düzen; insanın fıtratındaki (yaradılışındaki) şehvet, lezzet, ünsiyet (sevgi) gibi duygu ve değerlerini körletmeyi ve kirletmeyi değil, bunları mubah ve meşru yollarla tatmin etmeyi ve geliştirip güzelleştirmeyi amaçlar.
Ve zaten İslâm’ın koyduğu kanun ve kurallar da hayatı disiplinize etmek, başıboşluğu ve sorumsuzluğu önlemek ve her türlü zorluğu gidermek içindir.
Zira : “Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez"
“Allah yükünüzü hafifletmeyi ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” Akıllı insan dünyası için ahretini, ahreti için de dünyasını terk etmeyen yani her ikisine de hakkını veren insandır...
“Dünyadan nasibini unutmamak ve Allah’ın kulları için yarattığı helal ve güzel nimetleri haram kılmamak”ta Kur’anın emridir.
“Bu bakımdan, ilimden cehalete, refahtan sefalete, adaletten zulmete, hürriyetten esarete, izzet ve şereften horluk ve zillete meyleden hiçbir şeyin İslâmiyet’te yeri ve değeri yoktur.”
İman, istikamet ve iyi niyetle beraber kişinin okuması, çalışması, kazanması, dinlenmesi, eğlenmesi, uyuması hatta ailesiyle oynaşması bile bir nevi ibadet hükmüne geçmektedir...
İnsanın ibadet yapması çalışıp kazanmasına, takva sahibi olması siyasetle uğraşmasına, zikir ve tarikat ehli bulunması, cihat ve teşkilat hizmetlerine katılmasına, manevi ilimlerle uğraşması müspet bilimler sahasında çalışmasına, samimi ve dindar biri olması sanat ve sporla meşgul olmasına asla mani değildir.
Bu dünya aslında her yönden bir olgunlaşma evi, ahireti ve ebedi saadeti kazanma yeridir. Namaz, oruç, zekât, zikir gibi müspet ibadetler ise iman akülerini dolduran ve insana kuvvet ve gayret kazandıran manevi güç kaynaklarıdır.
ADİL DÜZEN; Fert ile Cemiyet arasında bir dengedir:
Adil Düzen; fertlerin hakkını ve hürriyetini cemiyet adına gasp eden Sosyalizm ile, toplumun menfaatlerini fertlere feda eden Kapitalizme nazaran orta bir yol takip eder.
Bu bakımdan Kur’an Müslümanları “vasat (orta) bir ümmet, adil ve mutedil bir millet” olarak tarif eder.
Barış toplumunda birileri çoban, diğerleri koyun sürüsü değildir. Tam tersine herkes kendi çapında bir yöneticidir. “Hepiniz birer çobansınız ve raiyetinizden sorulacaksınız” hadisi bu gerçeği ifade etmektedir.
Toplumun her üyesi bir vücudun azaları gibidir. Birisinin sorunu ve sıkıntısı diğerlerine de sirayet edecektir. O halde hepsinin birbirine ihtiyacı var demektir.
Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (sav) “Cemiyetin içine karışan, insanlara faydalı olan ve onlardan gelen sıkıntılara katlanan kimselerin, toplumdan uzaklaşıp kendi başına ibadetle uğraşan kişilerden daha hayırlı olduğunu” söylemiştir.
Adil Düzen, kişisel hürriyetlerin devlet otoritesi adına engellenmesine karşı çıktığı gibi, özgürlük ve demokrasi hatırına anarşi ve başıboşluğa da fırsat vermemiştir.
ADİL DÜZEN; Adalet ile Hürriyet arasında dengedir.
Adil Düzen; insanlara gerekli olan her türlü hürriyet ve serbestiyeti tanımakla beraber bu hakların başkalarının zararına kullanılmasını önleyecek ve toplumu disiplinize edecek kurallar getirmiştir. Yani bireysel özgürlüklerle toplumsal güvenceyi dengelemiştir.
Herkesin yaşama hürriyetini ve can emniyetini korumak için kürtaj ve katliam yasaklanmış,
Çalışıp kazanma hürriyetini ve mal emniyetini korumak için faiz, kumar ve rüşvet kaldırılmış,
Namus emniyetini, aile saadetini ve nesil garantisini korumak için fuhuş ve cinsi sapıklıkların önü tıkanmış,
Akıl emniyetini ve fikir hürriyetini korumak için içki ve uyuşturucu yasaklanmış,
İnanma ve inancını yaşama hürriyetini korumak için de “Dinde zorlama” ya fırsat tanınmamıştır. Ve bu hususlara uymayanlar en ciddi ve caydırıcı tedbirlerle engellenmiş ve uyarılmıştır. İşte bütün bu gerçekler ışığında diyoruz ki; Adil Düzen insanlığın saadet ve selamet projesidir.
Tarihin hiçbir döneminde insanlık “barış” düzenine bu denli ihtiyaç göstermemiştir. Üzülerek görüyoruz ki, yeryüzündeki zulüm ve sömürü düzeni insanlığı korkunç bir vahşet ve sefalet cehennemine sürüklemiştir.
İslâm’ın yeniden anlaşılması, çağımızın ihtiyaçlarından kaynaklanan ve ilmi temeller üzerine kurulan adil bir düzenin biran evvel hakim kılınması yolunda yapılacak girişim ve gayretler ise hizmetlerin en yararlısı ve ibadetlerin en hayırlısı bilinmelidir.
Bu konuda çağımızın en büyük hukuk bilginlerinden ve Londra Üniversitesi profesörlerinden Count Leon Ostrorog’un şu samimi ve ilmi itiraflarına kulak verelim:
“Mantıki ve ilmi yapısı açısından düşünülecek olursa, Kuran’a dayanan İslam Hukuku, bugüne kadar okuyup araştırılanların hayranlığını kazanmış olan mükemmel bir sistemdir. Her şeyden önce Peygambere inen vahiy hüküm olarak kabul edilmiştir. Hem Arapça gramer kaideleri, hem de mantık ölçüleri açısından fevkalade kesin ve net görünen ve çeşitli vesilelerle değişik konularda ard arda gelmesine rağmen bu hükümler arasında bir kusur ve tezat bulmak imkansızdır. İnsanlığın koyu bir cehalet ve zulmet içinde kıvrandığı bir dönemde bugün bile benzeri halâ yapılamamış bu denli adil ve mutedil kuralların konulması ve temel insan hak ve hürriyetlerinin korunması bizleri hayretten de öte şaşkın bırakmaktadır.
8. ve 9. Asrın doğulu İslâm düşünürleri pek çok ihtiyaçlarında ferdi hürriyetlere şahıs ve mülkiyet dokunulmazlığı temellerine dayanan ve tüm insan haklarını koruyan kuralları dinlerinin esası saymışlardır.
Hatta “kutsal emanet” sayılan hilafet ve hükümet makamının bile toplumla yapılan anlaşma esaslarına ve adil icraat şartlarına uymadığı taktirde ilga edilmesi ve değiştirilmesi gerektiği kararına varmışlardır.
Savaş ve barış hukukunda olsun, devletler arası anlaşmalar sahasında olsun ve özellikle bireysel hak ve özgürlükler konusunda olsun, biz batılıların binlerce yıl sonra bile hala ulaşamadığımız ve okuduğumuz zaman utandığımız çok yüksek ve örnek doktrin ve değerler ortaya koyan ve bunları başarıyla uygulayan Müslümanlardır ve önünde saygıyla eğildiğim İslam hukuk nizamıdır.”
Ama maalesef bu günkü Batı medeniyeti ve onun kötü bir taklidi olan ülkemiz yönetimi insanlığı demokrat köleler haline getirmiştir.
DİN’ DE ZORLAMA YOKTUR ..
Adil düzenin, Müspet İlim, Aklıselim ve tarihi birikim... gibi temel kaynaklarından birisi olan “Din” de zorlama ve dayatmayı değil, özgür iradeyi ve gönül tercihini esas alır. Bu nedenle İslamın bazı özelliklerini hatırlamakta fayda vardır.
İslam dinini dört ana bölüme ayırmak mümkün ve münasip görülmektedir.
1. İman ve itikat, esasları,
2. İbadet ve istikamet, düsturları,
3. Ahlak ve muaşeret, hususları,
4. Hayat ve Muamelat, kanunları
Muamelat (tabii hayat) konusu ise:
a) Hukuk ve adalet,
b) İktisat ve ticaret,
c) Hükümet ve siyaset,
d) İlim, eğitim ve marifet,
e) Sanayi ve zanaat,
f) Dengeli ve güvenli sosyal hayat, prensiplerini içermektedir.
|