|
İskender Pala Metinleri
Sevgilinin adını dile düşürmek
Bir şiire en ziyade yakışan konular arasında bir kadının güzelliğinden alınmış ilhamlar bulunur. Şair, maksadı ve fikri ne olursa olsun, kadın güzelliğinden istifade ederek onu dillendirme imkanına hep zengin bir konu olarak bakmıştır.
Aşkın tasavvuf bahçesinde açan gülü Yunus'u ele alalım, Hüsn-i Mutlak'ı terennümünde İlahî aşkın merkezine doğru sehîl adımlarla yürürken,
"Karlı dağların başında / Salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp benim için /Yaşın yaşın ağlar mısın" der ve Taala'nın yüce harem dairesine varan yolda, yine O'nun ahsen-i takvim üzere yarattıklarından bir cins-i latîfin tavrından hareket ederek mısralarını örer. Yani ki, bir söğüt dalına bakarak yukarıdaki dörtlüğü terennüm eden Bizim Yunus'un, gür ve uzun saçlarını, büyük bir acının tesiri altında darmadağın (perişan) edecek şekilde savurarak ağlayan bir kadının hüzünlü güzelliğini görmeden söylediğini iddia etmek haksızlık olur. O halde, Rabb'ına yönelerek "Bana Seni gerek Seni" mertebesinde içli dışlı bir aşkı yaşayan bu yiğit adamın, daha önceden bir kadını çok sevmiş, hem de büyük bir yürekle sevmiş olması pekâlâ mümkündür. Daha da ileri gidelim, bir adım ötesini söyleyelim; coğrafyamızın en güzel desenlerinden biri olan bu sevimli dervişin hayatında bir kadın hayalinin bulunmadığını düşünmek, belki de onu asıl bulunduğu beşeriyet noktasından uzaklaştırmak olur ki, bu da onunla bizim aramızdaki mesafeleri uçuruma dönüştürür, onu bizden uzaklaştırır. Oysa Yunus bize yakın olduğu için biz onu sever, onu kendimiz gibi bir beşeriyet ikliminde yoldaş bildiğimiz için ona değer veririz. Bu hâl, zihinlerimizde melekleşen bir Yunus'tan bize daha sıcak ve yakın gelir çünkü. Binaenaleyh hiçbir kadının aşkı, Allah'a varacak aşk yolunda bir engel teşkil etmez. Engel, belki de kadının rolünü Tanrı'ya ulaşan yolda bir şerik haline getirmeye kalkmaktır, o kadar. Peki o halde soralım: Neden Yunus'un şiirlerinde o kadının adı yok?!..
*
Bütün zamanların lirizmle süslenen bahçesinde açan en rânâ gülü Fuzulî, sevdiği kadında Cemal-i Mutlak'ın güzelliğinden yansımalar bulup İlahî ve beşerî aşkın her ikisini bir yüreciğinin iki odacığında yaşatırken, "Değildim ben sana mâil; sen ettin aklımı zâil / Bana ta'n eyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı" diyerek sevgiliye sitemde bulunur. Acaba kimdi o ince ve nazenin Bağdat güzeli ki Hilleli Fuzulî'nin aklını başından almış olsun ve şairimiz, tutulduğu o güzelin aşkıyla bunca coşkulu ve duygulu beyitleri yazmış olsun?!.. Dediğine göre, görür görmez gayriiradî gönlünü aldırdığı ve bunun için de halkın kendisini ayıpladığı (bu aşk yüzünden şairi ayıplayanlar, sevgiliyi görseydiler kendileri de elbette ona âşık olacak ve ayıplanacak hale düşeceklerdi) sevgilinin aşk menzillerinde yoldaşsız yürüyen bu adam, gerçekten de nasıl bir güzele tutulmuş, onu nasıl görüp sevmiş, hayalini kaç yıl gözlerinin önünde, sevgisini kaç zaman kalbinin içinde taşımıştı? Söz gelimi onun için beşerî acılara katlanmış mıydı, hakkında fedakarlıklar yapmış mıydı? Yahut hiç kavuşmuş muydu, kavuşmaya mecali var mıydı?!.. Ve daha bir yığın soru... Peki o halde yeniden soralım: Neden Fuzuli'nin şiirlerinde o kadının adı yok?!..
*
Bir kadının bütün beşerî güzellikleri sıralansa, kaşı, gözü, dudağı, yanağı, kaşı, kirpiği için sayısız şiirler yazıp defterler ve divanlar dolduran yüzlerce şairin tutulduğu, âşık olduğu, tutkuyla sevdiği o kadim yüzyılların yaşmaklı, feraceli zarif İstanbul kadınlarının kimler olduğunu bilebilseydik; acaba onları şimdiki gibi seçkin bir aşkla sevebilir miydik?!..
Peki o halde yeniden soralım: Neden Bakî'nin, Nedim'in, Necatî Bey'in ve nicelerinin şiirlerinde andıkları o eski zamanlar güzeli kadının adı yok?!..
Ve cevap verelim; çünkü eskiden bir kadının adını anmak, onun adını dillendirmek ayıp, hem de çok ayıptı ve üstelik onlara duyulması gereken ihtiram ve sevgiyi zedelerdi. Sevdiği kadının adını dile düşürmektense uğruna can vermek, bir âşık için şerefti, şandı. Aşk kitabının ilk maddesi de zaten bunu söylerdi. Hem doğru söyleyin Allah aşkına, kaçımız Leyla'nın kara kuru bir kız olduğunu öğrenince onu yine coşkuyla sever, kaçımız hayalimizdeki Şirinlerin, Aslıların 60 yaşındaki durumlarını öğrenmek isteriz. Onlar bizim için birer prototip, birer ideal, birer kızıl elmadır ki beşeri hayatlarında ayrıntılara inildikçe güzelliklerinin büyüsü kaybolur.
09.12.2004 - iskender PALA
|