TEBLİĞ KAHRAMANLARI
Cenab-ı Hakk’ın hikmetine sual olunmaz. Bu yüzden İslam’ın gerçek anlamıyla yeryüzünde temsil edilme meselesini bazıları asla anlayamazlar. İslam’ın bütün yeryüzünün tek dini olması ve gittikçe batan bütün insanlığı Şeytanî ve nefsî bataklıklardan çekip çıkarması için bütün insanlarla diyalog kurulmasının, yine bunlarca idrak edilmesi zor görülüyor. Anlayamadıkları için de, güya İslam adına saldırdıkları diyalog faaliyetlerinde bulunanları (Tebliğ Kahramanlarını) İslam’ın “gıybet etmeyin, hüsnü zanda bulunun, kardeşlerinizi küfürle itham etmeyin” gibi emirlerine rağmen, gıybet ederek İslam’a ve İslam’ın aziz şanlı Resulü’nün emirlerine taban tabana zıt davranışlarda bulunuyorlar.
Her şeyin bir yolu ve yordamı, üslubu olduğu için eleştirinin de bir üslübu vardır. Belli bir edep, ahlak ve nezaket dairesinde yapılan eleştirilere herkesin açık olduğu gibi Allah ’ın izniyle İrşad Kahramanları da açıktırlar. Ama nereden geldiği ve yönlendirildiği pek belli olmayan! Ve her fırsatta, her platformda akıl almaz bir kin ve gayzla yapılan itham, hakaret ve küfür dolu ifadeleri de ciddiye almanın asla bir anlamı yok.
Oysa böyle yapacaklarına bu insanlar yani, böyle büyük bir vebale gireceklerine neden araştırmazlar, neden sormazlar?
Ve neden şöyle demezler:
Ey Diyalog yoluyla insanlığa hizmet etmeyi düşünenler!
Madem Allah sizlerin samimi gayretlerinizden dolayı en azından bu ülke için insanlara diyalog kurma gibi peygamberane bir görevi sizlere nasip etti. Hele bir gelin bakalım, oturun Allah için hiç riya ve benlik karıştırmadan anlatın ne yaptınız? diye sormazlar…
Sormazlar, soramazlar, zira anlatılsa bile dinleyemezler çünkü onlar şartlı. Yine bu bir avuç şartlı güruh: Bu yüreklerinin temizliği ve samimiyet yüzlerine akseden samimi insanlara, anlatın hele bir sizler neler yapıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz? Nasıl yapıyorsunuz? Şimdiye kadar kaç kişi sizin şahsınızda vurulduğu İslam’a girdi? Sizden kaç kişi onların sistemlerine vuruldu? Diye sormazlar…
Evet dostlar sormazlar bu insanlar! Çünkü onları sevk ve idare edenler onlara bu soruları sordurmazlar, sordursalar da kasıtlı sordururlar. Cevapları alsalar da yanıltarak yayınlar.
Bu sorular istikamet üzere olan mümin bir kitleye karşı suizanda bulunup günaha girilmemesi için her Müslüman’ın kendisine sorması gereken elzem sorular.
Ama bakın bu diyalog faaliyetlerinde bulananlardan (Tebliğ Kahramanları) bir teki haşa ve kella milyon kere haşa ve kella… Allah ‘ın insanlık için gönderdiği en son din olan İslam’dan geri dönmüş mü? Allah ‘a onun şanlı Resulüne kalp’ten yürekten bağlı bu Allah dostlarının bir tekinin kalbinde en ufak bir pürüz ve şüphe meydana gelmiş mi? bunların namazında, orucunda, zekatında, tebliğ görevlerinde en ufak bir sapma olmuş mu?
Evet milyon kere haşa ve kella: Bırakın bunların bir tekinde bile böyle bir düşünce, bu aziz hicret erleri hayallerinin bir tekinde bile böyle bir düşünceden dolayı kendilerini elli bin defa cehennemin alevleri arasına atmaya hazırlar. Bütün işleri Allah ve Resulü olan, bu aşkla dünyanın bütününe hitap eden, bu uğurda hicret eden, anadan, yardan, gerektiğinde serden geçebilecek kalbî ve aklî, ruhî donanımlara sahip bu gönlü yücelerin yeryüzünde yaşarken tek hedefleri Allah Rızası. Bunu elli bin kere deklere eden bu insanları ısrarla anlamak istemeyenlere söylenmesi gereken şey yine Allah dostlarının her zaman yaptıkları gibi “Allah Selamet versin” den başkası olmuyor.
Olmuyor ama bütün bunlara rağmen onlar: “Dudaklarında muhabbetten tebessüm, gönülleri sevgiyle harman, bakışları insanî duygularla buğu buğu; herkese ve her şeye şefkatle gamze çakan; doğup-batan güneşlerden, yanıp-sönen yıldızlardan hep muhabbet mesajları alan sevgi kahramanları” dırlar. (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 192) öyle oldukları için de en yakınlarından en uzaktakilere karşı hep aynı mantıkla yaklaşır ve öyle kabul ederler.