|
Resulullah (sav)’ın Alemlere Örnek Hicreti
Rabbimiz’in İman Edenlere Lütfu: Yesrib Yolu
Habeşistan’a yapılan göç, bu ilk hicreti gerçekleştiren müminler açısından büyük bir rahatlama sağlamıştı. Ancak Peygamberimiz (sav) de dahil olmak üzere, müminlerin büyük çoğunluğu hala Mekke’deydiler ve orada daha yıllarca kaldılar. Mekke’nin önde gelenlerinin baskısı ise, bu yıllar içinde giderek daha da arttı.
Ancak Rabbimiz, “...Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır…“ (Talak Suresi, 2-3) ayetleri gereği hiç umulmadık bir yol açarak Resulullah (sav)’a en hayırlı çıkış yolunu göstermiştir.
Amcası Ebu Talip’in ölmesinden sonraki ilk hac döneminde, Mekke’nin kuzeyindeki Yesrib kentinden gelen altı kişi, onunla görüşmek istemişlerdir. Yesrib kentindeki insanlar, kendileriyle yan yana yaşayan Yahudilerden, Allah’tan kendilerine yeni bir peygamberin geleceğini uzun zamandır duyuyorlardı. Mekke’de yaşananları görünce de, bunun Hz. Muhammed (sav) olabileceğini düşünmüşlerdi. Peygamberimiz (sav) onlarla konuştu, onlara İslam’ı anlattı ve Kuran ayetlerini okudu. Yesrib’den gelen bu altı kişi, kendilerine anlatılanlara iman ettiler ve Peygamberimiz (sav)’e biat ettiler (itaat sözü verdiler). Sonra da kendi şehirlerindeki diğer insanları İslam’a davet etmek için geri döndüler. Bu olayla birlikte Allah, Müslümanlara yeni bir yol açmıştı. Bu gelişmelerden sonra, İslam Yesrib’de zamanla yerleşik hale geldi.
Bundan sonra Hz. Muhammed (sav), Müslümanları hicret için teşvik etmeye başladı ve onlar da belirli bir zaman içinde gruplar halinde, gizlice Yesrib’e doğru yola çıktılar. Bu, Allah’a tam bir teslimiyetle yapılan bir yolculuktu. Geride evlerini ve mallarının çoğunu bırakıyorlar, ne ile karşılaşacaklarını bilmedikleri bir geleceğe doğru Allah’a tam bir tevekkül ile ilerliyorlardı. Yolda Mekkeliler tarafından yakalanmaları ve eskisinden daha da ağır baskılara maruz kalmaları da söz konusuydu. Ama Peygamberimiz (sav)’in sözüne tam olarak uydular ve hicret ederek Mekke’yi terk ettiler. Sonunda Mekke’de yalnızca Resulullah, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali kaldı.
Mekke’nin Önde Gelenlerinin Planı
Mekke’nin önde gelenleri, Hz. Muhammed (sav)’i durdurmak için yeni planlar kuruyorlardı. Mekke’deki zulmün sorumlularından Ebu Cehil ve diğer önde gelenler, Peygamberimiz (sav)’e karşı fiili bir saldırı düzenlemeye karar verdiler: Allah’ın Resulü’ne karşı bir suikast gerçekleştirilecekti. Kureyş’in her kabilesinden güçlü birer adam seçildi ve Hz. Muhammed (sav)’e karşı hep birlikte bir tuzak hazırlamalarına karar verildi. (Böylece her kabile olaya dahil olacak ve bu yüzden Peygamberimiz (sav)’in kabilesi intikam arayamayacaktı.) Allah Kuran’da Kureyş’in önde gelenlerinin hazırladığı bu tuzağı şöyle bildirmektedir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Ancak ayetten de anlaşıldığı üzere, Yüce Allah Peygamberimiz (sav)’i bu tuzaktan korudu. Bu olayın ardından da Hz. Ebubekir ile birlikte Medine’ye doğru gizlice yola çıktı. Bunun anlaşılması ile birlikte, Mekke’nin önde gelenleri Resulullah’ın arkasından O’nu yakalamak için silahlı kişiler gönderdiler. Medine kuzeydeydi ve bu yüzden de yola çıkanların çoğu, Peygamberimiz (sav)’i yakalayabilmek için kuzeye doğru ilerlediler. Ancak Resulullah bu durumu önceden tahmin ederek, tam aksi yöne, güneye doğru gitmişti. Hz. Ebubekir ile birlikte Mekke’nin güneyindeki dağlık bölgedeki mağaralara sığındılar. Ancak onları aramak için o yöne gelenler de vardı. Bu yüzden, ciddi bir tehlike ile yüz yüze geldiler. Allah, Kuran’da, Hz. Muhammed (sav)’in bu tehlike karşısındaki tavrını şöyle bildirmiştir:
Siz O’na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O’na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah O’na ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, O’nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)
Ayetlerde belirtildiği gibi, Rabbimiz her zaman her yerde iman edenlerle beraberdir ve onları inkar edenlerin baskılarından korumaktadır. Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ebubekir, zorlu bir yolculuktan sonra 8 Rebiulevvel (20 Eylül 622) Pazartesi Yesrib’e ulaştılar. Yesrib’li müminler, oraya daha önce göç etmiş olan Mekkeli Müslümanlar ile birlikte onları bekliyorlardı. Artık yeryüzünde, içinde Müslümanların baskı ve zulüm görmeyecekleri, aksine güç sahibi olacakları bir şehir vardı. “Medine” (şehir) adı verilen Yesrib, artık İslam’ın yeni merkeziydi.
Peygamber Efendimiz ile birlikte hicret eden müminler, sırf Allah’ın rızasını kazanabilecekleri şekilde bir yaşam sürebilmek uğruna, sahip oldukları herşeyi geride bırakmış, evlerini ve yurtlarını terk etmişlerdir. Gösterdikleri bu ahlak, bu kimselerin Allah’a olan gönülden bağlılıklarının çok açık bir delili olmuştur. İnkar edenlerin, Allah’a kulluk etmemeleri yönündeki baskılarına boyun eğmemiş, Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmenin, dünya hayatında sahip oldukları maddi değerlerden çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmişlerdir. Peygamberimiz (sav) ve beraberindeki salih müminler Kuran ahlakını gereği gibi yaşayabilmek için, bu dünya üzerindeki her türlü rahatlığı terk etmeye razı olmuşlardır. Allah Kuran’da onların bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Enfal Suresi, 72)
İman ettiklerini söyledikleri halde, hicret etmeleri söz konusu olduğunda, bu kararlılığı gösterememiş kimseler için ise Kuran’da, “Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin” (Nisa Suresi, 89) şeklinde bildirilmiştir. Allah’ın, dünya hayatının menfaatlerini daha değerli görerek geride kalan kimseler hakkındaki bu hükmü, hicretin önemli bir mümin özelliği ve gerçek imanın göstergelerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Yüce Rabbimiz Kuran’da, iman etmeyenlerin peygamberlere karşı başlattıkları mücadelenin müminlerin hicreti ile sonuçlanmasının dışında; insanların hak dine girmeleri ya da -Allah’tan gelen bir karşılık olarak- inkar edenlerin helak edilmeleriyle de sonuçlandığını bildirmiştir.
İman etmeyenlerin müminlere yönelttikleri iftiraların önemli bir nedeni stratejiktir. İleri gelenler, kendileri için bir tehdit haline gelmeye başlayan elçileri ve mümin topluluğunu yıldırmak ve yollarından döndürmek için iftiralara başvurmuşlardır.
Ancak inkar edenlerin bu yöndeki çabaları hiçbir zaman için sonuç vermemiştir. Allah, bizlere tüm Resullerin ve yanlarındaki salih müminlerin her türlü iftiraya, alaya ve incitici söze karşı hiçbir yılgınlığa kapılmadan imanlarında kararlılık gösterdiklerini bildirmiştir.
Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 02. sayı (Ağustos 2004) 38. sayfada yayınlanmıştır.
|