Hücrelerdeki Kalite Kontrol Sistemi
Denetlemeyi Yapan Hücreler Değil, İlmin Yegane Sahibi Olan Allah’tır
Bir hücrenin denetleme mekanizmasının olmaması hücrede oluşabilecek hataların kontrol edilememesi anlamına gelir. Hücredeki hataların denetlenememesi ise hayati bir durum oluşturur. Çünkü hata düzelmezse mutasyonlar oluşur. Mutasyonlar down sendromu (mongolizm), albinizm (deriye, saça ve gözlere renk veren melanin pigmenti yokluğundan ya da azlığından kaynaklanan bir genetik hastalık), cücelik gibi zihinsel ya da bedensel bozuklukların veya kanser gibi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan, hücreyi tahrip edici etkilerdir. Elbette zararları sadece insanları sakat bırakmak ya da hasta yapmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda hücrenin ölümünü kaçınılmaz hale getirirler ve sonuçta insan yaşamını da tehdit edecek boyuta ulaşabilirler.
Bu durumda yaşamsal fonksiyonlarımızı sürdürebilmemiz ve hastalanmamamız için vücudumuzdaki 100 trilyon hücrenin her birinin ayrı ayrı olağanüstü bir organizasyonla çalışmasının gerektiği açıktır. Oysa hücrelerin her biri bir atom yığınıdır. Peki bu atom yığınlarının karmaşık ve farklı işlemleri kusursuz ve mükemmel olarak organize edebilecek bir akılları var mıdır? Elbette yoktur. Hücrelerdeki bu akıl, onları bu işleri yapacak şekilde programlanmış olarak var eden Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a aittir. Kuran'da Yüce Allah'ın tüm varlıklar üzerindeki hakimiyeti şöyle haber verilmiştir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Bitki Hücrelerinde Koordineli Çalışan Denetim Noktaları
Toprağı yararak gün ışığına çıkan bir filiz, saatler içinde ince beyaz bir gövdeden yeşil bir renge dönüşür, bir gün sonra da yapraklar görünmeye başlar. Bitki mucizevi bir biçimde toprağın içinden çıkarak hızla renk ve şekil değiştirerek büyürken, gözle görülemeyecek kadar küçük kısımlarında ise mükemmel bir denetleme mekanizması çalışır. Çünkü bitkinin büyüyebilmesi için bütün anahtar parçaların istenen denetim noktalarına koordineli şekilde ulaştırılması gereklidir. Bu işlem şu şekilde gerçekleşir:
Yeraltı filizleri gün ışığına kavuşmaya hazır beklerlerken, kloroplast öncüsü moleküllere sahiptirler. Kloroplast, yeşil yapraklı bitkilerde, hücrenin içinde fotosentezin gerçekleştiği kısımdır. Bitkiler güneş ışığından besin üretmek için bu fabrikalarını kullanırlar. Kloroplastın kendisine ait DNA’sı vardır ve kendi proteinini kendi başına üretebilir ama yine de hücrenin DNA’sındaki bilgilerle üretilen bazı proteinler olmadan görevini yapamaz yani tek başına işlevsel değildir.
Hücrenin bu organının çevresi iki kat zarla çevrilmiştir. Dış zarı, adeta bir şehrin surları gibi organa gelen madde giriş-çıkışını kontrol eder. İçteki zar ise güneş ışığının en fazla miktarda emilmesini sağlamak için özel olarak yaratılmıştır.
Toprak altındaki filizler, ışık toplayan bu fabrikayı oluşturacak öncü molekülleri zamanı gelmeden önce bir araya getirmeyerek enerjilerini saklarlar. Kloroplast hücrenin içinden çok büyük miktarda protein almalıdır, çünkü ihtiyacı olan proteinlerin çoğunun bilgisi hücrenin ana çekirdeğinde saklanmaktadır. Hücrenin içindeki bu proteinlerin kloroplasta gelmeleri için iki zardan da geçmeleri gerekir. Özelleşmiş kapılar geçişi onaylanmış proteinlerin girişine izin verir. Örneğin, ışığa duyarlı olan proteinin kendisine özel ayrı kapısı vardır. Peki bu kapıdan girişte etkili olan bir gen mutasyona uğrarsa ne olur?
Işığa duyarlı moleküller olan plastitler (plastidler, ışık mikroskobu ile görülebilen bitki hücrelerine renk veren hücrenin organlarıdır.) kapının dışında toplanır ve içeri giremezler. Bu, bitkiye yeşil rengini veren ve fotosentezin gerçekleştiği organel olan kloroplastın da kapıdan içeri girememesi, yaprağın renginin koyudan açığa doğru kayması, pigmentlerin ışığa karşı hassas hale gelmesi ve hücrenin hızlı şekilde beyazlayarak ölmesine sebep olur.
Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 44. sayı (Şubat 2008) 54. sayfada yayınlanmıştır.
|