Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-29-2008, 02:05   #17
Kullanıcı Adı
Yâren
Standart Burdur Müftüsü: Hz. Muhammed Çanakkale'de Savaştı!
Alıntı:
KaraEsref Nickli Üyeden Alıntı
Bunları konuyu savunmak adına söylemiyorum ama sorulan sorulara cevap vermek isterim.

Birinci soru:
Yüce Allah, Hz. Peygamber, erenler ve veliler, iki yüzyıldan beri yenilip duran Osmanlı Devleti’ne ve ordularına neden böyle yardım etmediler? Rusya ile savaşlarda, hele Balkan Savaşı’nda acaba neden hiç yardımcı olmadılar? Sarıkamış’ta, Süveyş’te Filistin’de, Kudüs’te, Suriye’de, ırak’ta, Bağdat’ta, Musul’da niye hiç yardıma koşmadılar?

Geçmişte, yaptıklarından dolayı Allah tarafından helak edilmiş birçok toplum var. Ama her kötü toplum böyle bir gazaba uğramamıştır. Bugün "İsrail hala varlığını koruyorsa, Allah hiçbir ülkeyi helak etmemiştir" demek doğru değildir. Allah'ın, dünyada sınava soktuğu insanlara her daim yardım etmesi, olayların seyrini değiştirmesi beklenemez. Eğer müdahale etseydi, dünya, bir sınav yeri olmaktan çıkardı.


Soru İki:
Allah’ın taraf olduğu bir savaş 9 ay sürer mi? yani İngilizler ve Fransızlar yüce Allah’a 9 ay kafa tutabilecek kadar güçlü müydüler? Bunu düşündürmek allah’a saygısızlık, kudretine inançsızlık olmuyor mu?

Bence bu çok yanlış ve sakıncalı bir düşünce. Yüce Allah, Uhud Savaşında da taraftı. Üstelik, Peygamber Efendimizin de bizzat yer aldığı bir savaşta bırakın savaşın uzun sürmesini, müslümanlar yenildi. Bu yenilgiye bakıp müşrikleri üstün kılmak, (haşa) Allah güçsüzdür demek imkansızdır.

Üç:

Menkıbelerde anlatılan onca mucizeye rağmen, 3 yıl sonra yenildik, İngilizler ve Fransızlar 1918 Kasımında Gelibolu’yu Çanakkale’yi ve düşmanın ele geçirmemesi için yüz bine yakın şehit verdiğimiz İstanbul’u işgal ettiler.

Yenilginin sebebini şu ayetle açıklamak istiyorum;

"Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter." (4/165)

Biz Türk milleti olarak bazı konuları gerçekten abartıyoruz.. Aklımıza sokulan sonradan uydurulma olaylarla, kafamız karıştırılıyor. Halbuki, olağan dışı olaylarla değilde Kuran ı Kerime dayalı yaşam tarzı ile dinimize sarılsak, hem dinimizi yaşar, hemde gündelik hayatımıza ayak uydururuz.
Osmanlıda Kanuni sultan Sülayman devrine kadar, İslam dininin esaslarına sadık kalınmış, din dünya işlerine karıştırılmamış. Bu dönemden sonra ise dış güçlerinde etkisyle İslam dini gündelik yaşama karıştırılmış, hurafeler sokulmuş. Duraklamaya neden olmuştur... Mesela;


“Şeyhülislam’’ fetva vermedikçe bir ismi, nüfus kâğıdınıza yazdıramıyor ve vaktiyle mezarlıktır, diyerek herhangi bir yerde yetişen yemişi yiyemiyor ve fizik deneyi yapamıyordunuz.”

“1774’de Ruslarla yapılan Kaynarca Barış Antlaşmasını imzaya giden Osmanlı delegeleri, Rus delegelerinin geçeceği yollara ‘Ayetler Yazılı Birtakım Kağıtları’ gömerek, güya, oradan geçecek Rus delegelerinin dilleri tutulacağına inanıyorlardı. Diğer taraftan bir kısım Din Adamlarımız da sandıklardaki çamaşırları, güveler yemesin diye, Ayeti Kerime yazılı kâğıtları sandıklara koymanın faydasını halka inandırabilmişti.” (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün sohbetlerinden)
“Kırım Savaşı sonrasında, Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’nda hasta ve yaralı askerlere peçesiz kadınların bakmakta olduğu duyulunca, “Dinci Müslümanlar” telaşa kapıldılar 1855 Şubat’ında, Boğaz’ın iki yanını sarsan bir “deprem” olunca da bunun nedeninin, “mahrem” yerlerini açan kadınlar olduğuna inanalar oldu.” (162, Alan Palmer’den)
“Yıldız Sarayı’ndaki 1309 ve 1311 numaralı kayıtlara göre; “Veba” hastalığının yok edilmesi için “Buhari’nin okutulması, salat ve selamın”okutulması ve 9,10 yaşlarındaki çocukların akşam ile yatsı namazları arasında, minarelere çıkarılıp, ya da yüksek yerlerde “Rahman Suresinin” okutulması yetkililerce önerilmiştir.” (162, Mustafa Çoşturoğlu’ndan)
“Balkan Savaşı kaybedilmek üzeredir. Savaşı yöneten subaylar da çağın bilimselliğinden uzak olarak, savaş sırasında yitirdikleri yollarını, “...Müslümanların kitabı olan Kuran’ı(n) ortasından bir iple bağlamış (lar), bu ipe bir anahtar geçirmiş (ler) Mukaddes Kitabı çeviriyor (lar), sonra bırakıyor (lar)” Kuran’ın durduğu yönü saptayarak, gidecekleri yönü tayin etmeye çalışıyorlardı” (162, Rahmi Apak, “Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları”ndan)
Yıl 1912’dir, Balkan Savaşıbütün hızı ile devam etmektedir. Osmanlı Ordusu yenilmek üzeredir; ordunun yenilgiden kurtulması için, Şeyhülislam’’ makamının düşündüğü tedbir nedir? Çok kolay, 4444 kere dua okunacaktır. Biraz aklı ve mantığı olan bir insan, bu duruma nasıl evet diyebilir?

Yâren isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla