Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-04-2008, 15:33   #4
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AVRUPA BİRLİĞİ SERÜVENİ VE ERMENİ SORUNU

Gökmen KILIÇOĞLU

Türkiye oldukça uzun sayılabilecek bir süredir Avrupa Birliği’ne girmek için mücadele etmektedir. Bunun doğru bir politika olup olmadığı tartışması ayrı bir konudur ancak Türkiye’nin hemen hemen tüm kurumlarının üzerinde uzlaştıkları neredeyse tek konu AB’ye girilmesinin gerekliliğidir. Gelişmeler Türkiye’nin her sorununa AB’ye giriş süreci perspektifinden bakılmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri ve organları da bu hassas durumu kendi istedikleri doğrultuda sonuna kadar kullanmaktadırlar. İlgili ilgisiz her konuda görüş belirtmek ve hatta ülkemizi denetlemek yetkisini kendilerinde görmektedirler.

Avrupa ülke parlamentolarında kabul edilen sözde Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik kanunlar bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür uygulamalarla Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye’nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiği açıktır.[1]

Ermeni toplumunun görev bildiği bir diğer husus da bulundukları ülkede Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine olabilecek her hareket ve girişimi bunlar kendilerinin veya Ermenistan’ın aleyhine olmasa bile, karsı çıkmaktır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu özellikle ABD’de Türkiye ve Azerbaycan’ın her türlü çıkarını önlemek, buna karşın Ermenistan’a maddi yardım sağlamak yolundaki gayretlerini sürdüreceklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği Türkiye’nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır.[2]

Ermeni sorunu her zaman bir takım güçlerin ilgilendikleri ve Türkiye üzerine stratejilerini belirlerken kullanmaya çalıştıkları bir konu olmuştur. Sorunun başlangıcını oluşturan Batı kışkırtmacılığı ve Osmanlı Ermenilerini silah olarak kullanma eğilimi, üslup değiştirilerek devam etmektedir.

Ermenileri AB yoluyla hedeflerine ulaşabilecekleri konusunda ümitlendiren en önemli olay Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.[3] Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir. Türkiye’ni 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra sözde Ermeni soykırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı Kasım ayında Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında asılsız soykırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soy kırım arasında tekrar bağ kurulmuştur[4]. Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye’nin adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği görülmektedir. Müzakerelere başlangıç tarihi olması beklenen 3 Ekim 2005 öncesi bu yönde bir karar Avrupa parlamentosunda yeniden kabul edilmiştir. Bunun üzerine yurtdışından açıklama yapan Tayip Erdoğan, bu kararın süreci etkilemeyeceğini savunmuştur.[5] Bazı hükümet yetkilileri ve milletvekilleri duruma şaşırdıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemektedirler. Oysaki yukarıda tarihçesi verilen kararlara ek olarak çıkan yeni istekler bu bağlamda Ermeni soykırımı iddiaları müzakere başlangıç tarihi öncesi de önümüzde duruyordu. Bu talepler 6 Ekim günü yayımlanan ilerleme raporlarında yer almıştı. O gün yayımlanan üç belgeden biri olan ‘Etki Raporu’ hem Ermenistan ile sınırımızın derhal açılması talebini içeriyordu hem de Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye tarafından bütün Ermenileri tatmin edecek bir tarzda kabullenilmesini istiyordu.[6] Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir.[7] 15 Aralık günü Türkiye’ye tarih verilmesini isteyen Avrupa Parlamentosu’nun çok ağır kararı diğer bir çok hususa ek olarak Ermeni soykırımı iddialarını da içermekteydi. Bu karar 17 Aralık Avrupa Konseyi yani AB zirve sonuçlarında da yer almıştı. AB zirvesi o kararında ‘Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu kararı memnuniyetle not’ etmekteydi.[8]

Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye’yi bağladığı, buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiği ileri sürülebilir. Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye’nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. Ayrıca bu kararın genel bir kanaat oluşturmasında etkili olduğu gözden kaçmamalıdır. Ayrıca Türkiye’nin süreç içinde kabul ettiği bazı belgelerin AP kararları konusunda bağlayıcı ifadeleri kabul ettiği ileri sürülmektedir.

Bu tartışmalar süre dursun biz içerde gerçekleşenlere baktığımızda vahim bir durumla karşılaşmaktayız. Daha müzakerenin başlaması aşamasında bile ülkemize yönelik yapılan saldırılar karşısında elimizi kolumuzu bağlamış duruma geldik. Bu bize ait bir ifade değildir. İçişleri bakanı Çiçek’in “AB ile müzakere yapacağız diye hapşıramıyoruz” ifadesi dikkate değerdir. Türk milleti’ne yönelik asılsız soykırım iddialarına destek içeren bir konferansa önce hainlik diyerek karşı çıkan, sonra çeşitli ayak oyunları ile yeniden düzenlenmesi gündeme gelince, mahkemece yasaklanan aynı konferansın düzenleyicilerine yol gösteren Çiçek’in bu tutumuna AB korkusundan başka bir izah getirmek zordur.

Hapşırmak sağlık için oldukça faydalıdır, üstelik hapşırığı tutmak bazen çok tehlikelidir. Devlet etrafı bu kadar çok sorun ve düşmanla çevrilirken hapşırabilsin ki, sevenleri de “Çok yaşa” diyebilsinler.

Türk milleti’ne iftira atmaktan utanmayan bir yazara açılan dava bile AB için kırmızı çizgi haline geliyorsa, birileri Atatürk resimlerinden rahatsızlık duyuyorsa, Kıbrıs’ı satın diye dayatılıyorsa, Türklük yoktur, etnik az(g)ınlıklara ses çıkarmayın, bölünün diye bastırılıyorsa, devlet artık hapşırmalıdır. “Devletim çok yaşa” diyenler göreve hazırdır.





--------------------------------------------------------------------------------
  Alıntı ile Cevapla