Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-05-2008, 14:36   #96
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB, Türkiyeyi son dönem dönüşüm sürecine sokmuştur. Peki dönüşenler, dönüşmesi gerekenler nelerdir. 80 yıldır Türkiye bir iç sömürge devleti gibi yönetilmiş, toplumda sınıflaşma meydana getirilmiş değil mi? Belli kesim kendini devlet görmüş, halka rağmen Elit! olmaya devam etmiş... Bu sınıflaşma da gelirdağılımında dengesizliği beraberinde getirmiş, kimileri zenginken daha zengin, kimileri de ekonomik çöküntü içerisinde yaşam sürmüşler. Halk verdiklerinin karşılığını, hizmet olarak alamamış, yönetenlerde verilen vesayeti ülke adına, halkı için refaha etken kılmamışlar.

Özgürlük adına yatırımlar yapılmamış, halk tabanlı bir yönetim gösterilememiş... AB sunduğu seçeneklerle, kriterlerle bu tabuyu kırıcı bir istemde bulunuyor. Ülkemizdeki yaşantının standardına baktığımızda, AB ülkeleri ile mükayese ettiğimizde bir uçurum görünüyor. Peki halkımız bu ekonomik ve özgürlük düzeye layık değilmi ki, AB bunda araç olarak görülmesin. Üst düzeyde bir refaha haiz olabilseydik AB dermiydik? Türkiye kendi değerlerini insanlık sofrasına sunacaktır; yeter ki sunacak bir şeylerin olsun. Her iki taraf da birbirini zenginleştirecek. Türkiye AB’ye gençleşme, farklı kültür ve değerler ve bir dinamizm getirecek. AB’nin de bizden alacağı çok şey var.
Peki neden AB diyoruz da bunları biz gerçekeleştiremiyoruz...?
Ülkemizin reelpolitik atmosferine baktığımızda başta belirttiğim İç sömürge yönetim biçimi sistemleştiğinden, bürokratik oligarşi hakim olduğundan bir vesile - meşru olabilecek bir vesile - bulunmadan bunları gerçekleştirmeniz mümkün olamayacaktır.

AB sürecinde egemenlik devri de söz konusu... Bakıldığında ülkemizde gerçek egemenliğin vesayet sahibinden alındığı da bir gerçek... Yek parti dönemine haiz siyasi uygulamlara maruz bu ülke ve halkımız. Bu bağlamda AB ile bu tanımda yenilenecek, mana boyutunda hakiki değerine ulaşcaktır diye düşünüyorum. Paris Şartı, evrensel insan hakları ilkelerini uygulamayan ülkelere müdahale hakkı veriyor. Artık ulus devlet tek başına iç işlerinde istediğini yapamıyor.


AB, Türkiye ile ilişkileri olarak da en fazla birikimi olan coğrafya. AB ile ilişkilerimiz yolunda gitmezse, hem AB hem Türkiye zarar görür. AB, gençleşme ve çoğulcu bir yapı kazanma şansını geçici süre de olsa yitirir. İslam âlemi ile Batı’nın el sıkışması gündemden kalkar. Türkiye’de de içe kapanmacı, devletçi, insanını reddeden, slogan peşinde koşarak iç sömürge mantığını sürdürmek isteyenler güçlenir. Kopuş, Müslüman âlemin Batı’ya karşı şüphelerini artırır ve kışkırtıcı bir sürece gireriz.
Zaten biz yaptıklarımızı AB için değil kendimiz için yapıyoruz. Boşu boşuna demokratikleşmiş olmaktan mı korkuyoruz! Biz belki AB’ye girmeyiz; ama dünya standartlarında bir ülke oluruz.

Kazanma kuşağında kaybetme adına göze alınacaklar asgari olamlıdır... Saygılarımla...
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla