Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-06-2008, 18:29   #2
Kullanıcı Adı
Feyza
Standart AK PARTİ GRUP TOPLANTISI (6 MAYIS 2008)
Değerli Arkadaşlarım;

Bütün bunlarla birlikte tabi ki “Burada böyle bir müsaade verilemez miydi?” gibi zaman zaman sorular soruluyor. Özellikle bu işi çok iyi bilen medya mensupları, sağolsunlar bunları köşelerinde yazıyorlar. Ondan sonra yorumlarını dinliyoruz. Kusura bakmasınlar eğer burada böyle bir süreç başlamış olsaydı, bütün sivil toplum örgütlerinin, Taksim meydanında toplantı yapma hakkı doğardı. Siyasi partilerin, Taksim meydanında toplantı yapma hakkı doğardı. Nasıl ki malum sendika İnönü Stadı’nda maç seyredenlerin, -bazı özel, milli maç gibi maçlardan sonra- oradaki eğlenmelerini kendine gerekçe gösterdiyse, bu defa diğer siyasi partiler de, sivil toplum örgütleri de, “1 Mayısta filanca geldi burada gösteri yaptı, ben niye yapamayayım?” Ondan sonra Taksim meydanı hergün mitinglerin yapıldığı bir meydan haline döner ki, artık oranın o cazibesi, her şeyi, oradaki alışveriş merkezlerinin, otellerin bütün cazibesi ortadan kalkar, kusura bakmasınlar.

Ve şunu da açık ve net söylüyorum Taksim meydanını değerli kardeşlerim böyle bir kutlama meydanı olmaktan AK Parti iktidarı çıkarmamıştır. Bunu da bilmenizde büyük bir fayda görüyorum, onu da sizlere tabi ki açıkça ifade etmek durumundayım. Ve ona da baktığımızda neyi görüyoruz değerli kardeşlerim: 1977 sonrasında Sayın Ecevit’in iktidar olduğu ve Baykal’ın da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu iktidar döneminde, Taksim meydanı bu tür mitinglerin yasaklandığı meydan haline gelmiştir. Bunu da bilmenizi istiyorum.

Ve şunu çok açık, net söylemem gerekiyor: Devletin belli alanları korumak, kutsallaştırmak gibi bir amacı yoktur. Bizim böyle bir amacımız bugüne kadar da olmamıştır. Bizim amacımız hukuku korumak, vatandaşın güven ve emniyetini sağlamak, halkın zarar görmesini engellemektir. Kimse de keyfiliği ve hukuksuzluğu demokratik bir tavır gibi gösteremez.

Bildiğiniz gibi 1977 ve sonrasındaki 1 Mayıslarda meydana gelen olaylar, tahrikler, millet olarak bizim derin hafızamızda yer etmiştir. Bu acıları geride bırakmak, bu amacı silmek, 1 Mayısı normalleştirmek için bu yıl da maalesef elimizdeki fırsatı heba ettiler.

2008 1 Mayıs’ı, yine çatışmacı tavırlar nedeniyle marjinal örgütlerin ne yazık ki gölgesinde kaldı.

Çatışma üzerine, gerginlik üzerine, kavga üzerine bina edilmiş bir sendikal anlayış bütün dünyada tedavülden kalkmıştır. Artık böyle bir sendikal anlayış yok.

Tüm dünyada sendikal anlayış, sendikal mücadele barışçı bir çizgiye dönüşmüştür, sivil ve demokratik bir duruşu temsil etmektedir.

Bizdeki bazılarına bakıyorsunuz, mikrofonların, kameraların önünde poz verip faili oldukları eylemlerin faturasını hükümete kesiyorlar. Yaptıkları iş bu.

Böyle anlayış olur mu Allah aşkına?

Bu demode, bu çağdışı anlayış 1970’lerde kaldı. O yıllara dönüp baksınlar. O yılları şöyle bir düşünüversinler.

Ak Parti karşıtı olsun da, ne olduğu hiç önemli değil. Yaklaşım tarzı bu.

1977’den beri bu ülkede 1 Mayıs’lar -Allah aşkına özellikle taksim için söylüyorum- kapalı değimliydi? Kapalıydı. Pekiyi o günden bugüne değerli arkadaşlar… 1977 1 Mayıs olayları yaşandığında 39’uncu hükümet işbaşındaydı. Bakın o günden bu güne kaç hükümet geldi geçti görüyorsunuz. 21 hükümet geldi geçti ve bugüne kadar bu iş hiç gündeme gelmedi. Ama şimdi gündeme getiriliyor. Çünkü 60. Hükümet AK Parti hükümeti iş başında. Bunun iktidarına gölge düşürmek lazım, yapılan iş bu. Pekiyi 39. hükümette ne vardı o zaman? Değerli arkadaşlar malum az önce söyledim, CHP. Ama bu arada gelen hükümetlerin içinde CHP oldu, DSP oldu, SHP oldu. Bu hükümetler vardı. Pekiyi bunlar niçin acaba Taksim’i böyle bir miting alanına dönüştürmediler? Madem bunlar emekçi yanlısıydı, işçi yanlısıydı, bunlar yapsaydı bu işi. Niye yapmadılar? Neden bunun önünü açmadılar?

Değerli arkadaşlar başımızı iki elimizin arasına alıp halkımızla bütün olarak bu işi iyi düşünmemiz lazım. İyi analiz etmemiz lazım. AK Parti iktidarı hiçbir zaman işçinin, emekçinin karşısında olmamıştır. Bunu iktidarı döneminde yaptıklarıyla, getirdikleriyle göstermiştir.

Değerli arkadaşlarım bakınız, şöyle biraz hafızalarımızı yoklayalım. 50. hükümette hatırlarsanız SHP iktidarda. Meşhur Kadıköy olayları ve Kadıköy’de izinli miting yapılıyor. Ve o izinli mitingde manzara daha öncekilerden pek farklı değildi. Kadıköy’de araçlar yakılıp yıkılıyor, bütün işyerleri, cam çerçeve hepsi indiriliyor ve Kadıköy, İstanbul halkı adeta dehşet manzaralarıyla karşı karşıya kalıyor. İktidarda az önce söyledim SHP var. Hatta kürsüler terör örgütü mensupları tarafından işgal ediliyor ve kürsüyü ele geçiriyorlar. Legal örgüt mensupları kaçıp gidiyor. Onlar bile canını kurtarma gayreti içerisine girdiler, bunları bizzat kendilerinden dinledim. Bunu bildikleri halde hala bize gelip “Biz kontrol altına alırız.” Alamazsın! Eğer emniyet teşkilatı bu kadar güçlü bir ekiple oraya gitmeyi zaruret gördüyse, bunu kontrol altına alabilmenin gereği bu olduğu için bunu yaptı. Tabi o dönemlerde yaşanan olaylar, bu dönemlerle mukayese edildiği zaman aslında bu denli de gelişmiş değildi. Şimdi olaylar çok farklı.

Ve biz bütün bunlara karşı işçimizin o anlamlı gününü, kutlamaya çevirmenin gayreti içinde olduğumuz için, emek ve dayanışma günü olarak bu günü ilan ettik. Bu şekilde bunu kutlayalım istedik ve işçilerin emekçilerin adı istismar edilmesin istedik ve amaca yönelik Türkiye genelinde kutlamalar olsun istedik. “Çatışmanın, gerginliğin tarafı olmadık, olmayacağız” dedik, “İşimize bakacağız” dedik, yine bakmaya devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim

Yine geçen hafta sizlere aktardım.

Cumhuriyet hükümetleri arasında, çalışanların her açıdan şartlarını en fazla imkanlarını iyileştiren hükümet hükümetimiz olmuştur.

5 buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde tarihimizin en önemli düzenlemelerini yaptık işçimiz memurumuz lehinde.

Asgari ücreti, emekli maaş artışlarını, diğer ücret artışlarını enflasyona ezdirmedik şu 5 buçuk yıl içinde. Buna bakınız, enflasyonun altında hiçbir zaman ne işçim ne memurum zam almamıştır. Hepsi enflasyonun üstünde zam almıştır ve bundan sonra da bu böyle devam edecektir. Kaldı ki göreve geldiğimiz ilk yıl, ciddi bir düzenleme yapılmış, ondan sonra enflasyon üstü ayarlama devam etmiştir.

Çalışma hayatını ilgilendiren yasaları kararlılıkla çıkardık, çıkarmaya devam ediyoruz.

Sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası sisteminde devrim niteliğinde reformlar yaptık.

Değerli arkadaşlarım

Benim işçi kardeşim sadece SSK hastanesine mahkumdu. SSK hastanelerinde kuyruklarda bekler, 6 ay sonraya 7 ay sonraya kendisine yatak verilirdi. Varsa yakını, varsa imkanı orada tedavi görebilirdi. Yoksa “Filanca yerdeki muayenehaneye git, işini bilenlerle beraber ol ve dolayısıyla oradan istifade et” denilirdi. İlacını almak için kuyruklarda, hastanelerde sabahın erken saatlerinden itibaren bekler. Hiçbir zaman ilacını tam olarak aldığı vaki değildi.

Ama bu iktidar, değil SSK hastaneleri, tüm devlet hastaneleri olduğu gibi, özel sektör hastanelerini de, vakıf hastanelerini de işçi-memur ayırımı yapmaksızın herkesin emrine amade kılmıştır, bunu getirmiştir.

Bunun için mi işçinin karşısındayız, bunu yaptığımız için mi memurun karşısındayız? Bizden önceki iktidarlar -SHP’si DSP’si CHP’si hepsi bunun içinde- benim işçi kardeşimden, memurumdan nemalar adı altında paralar kestiler yıllarca ve 13 buçuk katrilyon... Biz iktidara geldik bunu önümüzde gördük. Arkadaşlar bakın 13 buçuk trilyon demiyorum, 13 buçuk milyar demiyorum, 13 buçuk katrilyon ve aldattılar işçiyi memuru. “Size bunun nemasını vereceğiz” dediler, vermediler. Ama biz geldik 13 buçuk katrilyonu üç senede işçimize, memurumuza ödedik. “Devlet işçisine memuruna borçlu olmaz” dedik. Soruyorum ben şimdi sendikaların yönetimlerine: bunu sizlerle beraber yaptık, bu müjdeyi sizlere verdiğim zaman sevinmiyor muydunuz, seviniyordunuz. Pekiyi bunu şimdi niçin taktir etmiyorsunuz? Böyle bir iktidar mıdır işçinin karşısında olan, böyle bir iktidar mıdır memurun karşısında olan? Soruyorum. Bunlar ortada.

Bakın şimdi KEY denilen bir olay var, Konut Edindirme Yasası. Bununla ilgili de paralar toplanmış. Şimdi onları tespite çalışıyoruz. Onları tespit ettikten sonra bunu da yine aynı şekilde kendilerine ödeyeceğiz. Ama bizden öncekiler ödemediler, aldattılar. Ama biz aldatmıyoruz, aldatmayacağız. Çünkü devlet işçisine- memuruna borçlu olamaz. İşçisini-memurunu kendi faiz borçlarını ödemek için kaynak olarak göremez. Biz görmedik.

Değerli kardeşlerim bunlarla da kalmadık. Yine aynı şekilde işçimizle memurumuzla alakalı olarak attığımız adımlarda… Biliyorsunuz 227 bin, 230 bine yakın geçici işçi vardı. Bu geçici işçiler yıllarca oyalandı. Bunlarla ilgili de yine aynı şekilde sendikalar bizlerle görüştüler vesaire. Kendilerine söz verdik, “Tamam biz bunu çözeceğiz” dedik ve 227 bin geçici işçimizi daimi kadrolara almak suretiyle… İşçimizin bu sorununu da yine sendikalarımızın talebiyle birlikte çözen iktidar mıdır işçiye karşı olan? Soruyorum.

Şimdi tabi burada da bize ne düşüyor? İnsaf, insaf edin. Bunları yapacağız, bütün bu gayretlerle koşturacağız, edeceğiz ve kalkacaksın AK Parti iktidarını sen işçi karşıtı olarak ilan edeceksin. Ne yaparlarsa yapsınlar benim milletim en iyisini biliyor, en güzelini biliyor. Ama hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür. Ben bütün milletvekili arkadaşlarıma, bütün teşkilatıma, halkımıza bütün bunları tekrar tekrar anlatın, işte anlatmıştık demeyin, yine anlatın, yine anlatın… Niye? Çünkü insanoğlu daha önce yapılanları unutmakla maluldür de onun için.

Değerli kardeşlerim

Ekonomiyi büyüttük, istihdamı büyüttük, çalışanın sofrasındaki ekmeği büyüttük.

Bildiğiniz gibi istihdam paketi olarak bilinen, “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” önümüzdeki günlerde genel kurulumuza geliyor.

Bakınız, burada da yine, yıllardır yapılamayanı, yapılmasına cesaret dahi edilemeyeni Ak Parti olarak biz yapıyoruz.

Türkiye’nin kronik sorunlarından işsizliğe yönelik etkili bir reform paketini uygulamaya koyuyoruz.

İşsizliği azaltmak yolunda, istihdam üzerindeki yükleri kaldırmak noktasında tarihi nitelikteki düzenlemeler hayata geçiriliyor. Bazı medya kuruluşları istihdam paketi oluşturulmadan önce bazı kurumların hazırladıkları işsizlikle ilgili gelecek projeksiyonlarını verip, bu paket sonrasında istihdamın artmayacağını söylüyorlar. Oysa istihdam paketinin neler getirdiği ve nasıl bir istihdam artışı sağlayacağı çok açık, net ortadadır.

Bakınız, bu paketle, öncelikle, işveren tarafından ödenen SSK priminden 5 puan indiriyor, bu 5 puanlık payın Hazine tarafından karşılanmasını sağlıyoruz.

Türkiye’nin neresine gittiysek, hangi işverenle, iş yeri sahibiyle konuştuysak, SSK primlerinin yüksekliği yönünde şikayetler aldık.

Parti programımızda, Hükümet programımızda hedef olarak ilan ettiğimiz bu indirimin ilk adımını bu yasayla gerçekleştiriyor ve işveren üzerinden önemli bir yükü alıyoruz.

Gençlerin ve kadınların istihdamına özel bir önem atfettiğimizi biliyorsunuz.

Bu yasayla birlikte, mevcut istihdama ek olarak –şimdi hanım kardeşlerime sesleniyorum, kadın haklarını savunduklarını söyleyenlere karşı hanım kardeşlerimin, AK Parti kadına nasıl yaklaşıyor, bunu görmeleri için söylüyorum- işe alınan kadın işçilerin SSK primleri, 5 yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik Fonu’ndan karşılanacaktır.

Aynı şekilde, 18-29 yaş arasındaki gençlerimizin de SSK primleri kademeli olarak Fon’dan karşılanacaktır.

Yani SSK primlerinin ilk yıl yüzde 100, yani tamamını,

İkinci yıl yüzde 80’ini, üçüncü yıl yüzde 60’ını, dördüncü yıl yüzde 40’ını ve beşinci yıl da yüzde 20’sini biz yükleniyoruz.

Yine çok önemli bir projeyi de bu yasayla hayata geçiriyoruz.

İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin eğitimi için, Fon’dan kaynak sağlıyoruz.

Böylece işsizlerimiz İŞKUR aracılığıyla iş beklerken, iş ararken, meslek eğitimi almak gibi bir imkana kavuşacaklar ve kalifiye eleman yetiştirme noktasında da önemli bir işlev yerine getirilmiş olacak.

Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım;

İşverenler üzerindeki önemli yükleri de yine bu yasayla kaldırıyor, bu sorumlulukları kamuya yüklüyoruz.

Eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü özel sektörden alınıyor ve kamuya veriliyor.

Özürlülere ait SSK işveren prim tutarının Hazinece ödenmesini sağlıyoruz.

50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerindeki; işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurma, işyeri hekimi çalıştırma, iş güvenliğinden sorumlu teknik eleman görevlendirme yükümlülüklerinde önemli kolaylıklar getiriyoruz.

Bu yükümlülüklerin hizmet alımı ile karşılanabilmesinin ve birden fazla işyerinin ortak birim kurabilmesinin önünü açıyoruz. Yani iki işyeri ortaklaşa böyle bir hizmet alımını yapabilecekler. Veya üç, durumuna göre.

Bu yasayla birlikte, kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğü, işverenler tarafından hizmet alımı ile de yerine getirilebilecektir. Yani böylece yeni bir sektör oluşmuş oluyor.

Dikkat ediniz, kreş yükümlülüğünün kaldırılması asla söz konusu değildir. Bununla ilgili de yalan haberler uçurdular. Bunu nasıl yaparız? Şimdi düşünün bir tekstil, konfeksiyon fabrikasında yüzlerce bayan çalışıyor. Orada kreş olmayacak, o zaman nasıl gelip de o kadın orada çalışacak? Ama o orada çalışırken, kreşte de çocuğu emniyet altında olursa, bakımda olursa o da huzurlu, rahat olacaktır.

Çalışan kadınlarımız böylece mağdur edilmiyor, aksine bu haktan daha fazla kadının yararlanmasınında önünü açıyoruz.

Yine, 500 ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde, daha önce biliyorsunuz spor tesisi kurma yükümlülüğü vardı, bunu da kaldırıyoruz.

İş sağlığı ve güvenliği noktasında önemli düzenlemeleri, önemli tedbirleri getiriyoruz.

Hizmetlerin etkin bir şekilde verilebilmesi için işyerlerinde ölçüm, kontrol, inceleme ve araştırmalar ile risk değerlendirmesine yönelik esasları belirliyoruz.

Ağır ve tehlikeli işlerde mesleki eğitimli işçi çalıştırma zorunluluğuyla ve çalışma hayatımızda taşeronluk diye bilinen alt işverenlikle ilgili yeni düzenlemeler getiriyor, bu konudaki keyfilikleri ve başıbozukluğu ortadan kaldırıyoruz.

Tüm bu düzenlemeleri, önceki çalışmalarımızda olduğu gibi, ilgili tüm kesimlerin katkısını, desteğini, görüşlerini alarak yapıyoruz.

İşçi ve işveren sendikalarımızla toplantılar yapıldı, onların görüşleri, eleştirileri alındı ve taslak buna göre şekillendi.

Şuraya dikkatinizi çekiyorum, Türkiye’de çalışma hayatında diyalog ve uzlaşma kültürü, bu hükümet döneminde, Ak Parti döneminde kurumsallaştırılmış ve hakkıyla işler hale getirilmiştir.

Çalışanlarımız sorunlarına samimi bir şekilde bizler yaklaşıyoruz, sorunların üzerine gidiyoruz ve on yıllardır çözülmeyen sorunlarını tek tek çözüm kavuşturuyoruz.

Bunu yaparken de her kesimin görüşlerine, önerilerine, eleştirilerine azami derecede dikkat ediyor, bunları çalışmalarımıza yansıtıyoruz.

Çalışma hayatında huzuru, barışı muhafaza ettiğimiz sürece, Türkiye’de de huzuru, barışı, istikrarı değerli arkadaşlarım, değerli misafirler muhafaza ederiz.

Bu anlayışla hareket ediyor, emeğin hakkını en iyi şekilde alabilmesi için gayret sarfediyoruz.

Biz, 5 buçuk yıldır işte bunu telafi etmeye çalışıyoruz.

On yıllar boyunca bozulan dengeleri, biriken sorunları tek tek hal yoluna koymanın mücadelesini veriyoruz.

Bunda da hamdolsun önemli mesafeler katettik.

İnşallah, Türkiye çok daha fazlasını görecek.

Bu yeni reform paketinin de, işçilerimize, işverenlerimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bu düşüncelerle sözlerime son veriyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Feyza isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla