1960-1970 yılları arasında yaşayan, daha çok üniversitelerde örgütlenen; içinden TİP, TKP, THKO, THKP-C, Dev-Genç gibi illegal birçok örgüt çıkaran, “devrim için silahlı mücadeleyi” savunan, Soğuk Savaş döneminin yitik kuşağı.
- YİTİK KUŞAĞIN ARDINDA KALANLAR
27 Mayıs darbesi bir tarafta yeni yeşermeye başlayan demokrasiye bir balyoz vururken diğer taraftan bir kesime de yeni bir özgürlük alanı oluşturdu. Yeni anayasanın getirdiği ortamda özellikle sosyalist hareket kısa bir sürede örgütlenme imkânı buldu. İllegal örgütler üniversite gençleri için cazibeli bir merkeze dönüştü. O dönemde Amerika’nın Vietnam işgali hem Batı’da hem Türkiye’de tepkiyle karşılanıyordu. Bir taraftan da öğrencilerin üniversitelerdeki talepleri tartışılıyordu. Aslında bu talepler önce çok masumdu. Gençler, üniversitelerde özgür bir eğitim istiyor, bu kurumların özelleştirilmesine ve paralı eğitime karşı çıkıyordu. Anadolu’nun bağrından kopup gelen genç dimağlar kent hayatına adapte olmaya çalışırken aslında içten içe bir muhasebe yapıyorlardı. Köy ve kent hayatları arasındaki refah düzeyi onları tek başına bu eylemlere yöneltmeye yetti aslında. Ancak birilerinin de araya girmesi ile üniversite ile ilgili talepleri kısa bir süre sonra işçi ve köylü hareketlerine dönüştü. Devrimci gençler, fındık ve tütün mitinglerindeydi artık. 1968’de İstanbul Üniversitesi’nde başlayan boykot ve işgal kısa sürede diğer üniversitelere de sıçradı.
Devrimci gençlik her geçen gün anarşi ortamına sürüklenirken Meclis’te bulunan TİP, gençlerin bu taleplerini karşılamadığı ve bekleneni veremediği için eleştiriliyordu. Bu dönemde özellikle göze çarpan olaylar ‘Kanlı Pazar’ ve 6. Filo’ya karşı yapılan eylemler. Aslında 1920’lerden gelen bir mantalitenin sorgulaması yapılıyor, yeni bir genç tipi ortaya çıkıyordu. Artık Marksist, Maocu gençler de vardı bu ülkede. Devrim hayali ile yaşayan gençliğin ilk ayrışması TİP içinde yaşandı. Eski tüfek TKP’liler tasfiye edildi. Mihri Belli’nin başını çektiği Millî Demokratik Devrim (MDD) ile Sosyalist Devrim stratejisini savunanlar ayrıştı. Daha sonra MDD de kendi içinde bölündü. Gerek Dev-Genç, gerekse Doğan Avcıoğlu’nun yönettiği Devrim Dergisi, gençleri devrime inandırmıştı. En küçük bahane eylem, boykot ve işgal için yeterliydi. Sol içinde ayrışmalar yaşanırken Fransa’daki öğrenci hareketleri bütün dünyaya sıçradı. En kanlı yansıması ise Türkiye’de oldu. Bu havadan etkilenen devrimci gençler artık yol ayrımındaydı.
1970’lerden sonra artık gençler devrim hayallerini gerçekleştirmek için silaha sarıldı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Hüseyin İnan’ın önderliğinde farklı fraksiyonda silahlı mücadeleye giren THKO, THKP-C, TKP-ML gibi illegal örgütler çıktı. Filistin’de ‘gerilla eğitimi’ alarak dağa çıkan devrimci gençler birçok kanlı baskınların içinde yer aldı. Olayların alevlendiği bir sırada herkes ordudan müjdeli bir haber bekliyordu. Ancak beklenen haber gençlerin devrim hayalini altüst etmedi sadece. Kimisi için cezaevi kapısı kimisi için sürgün hayatı başladı. Kuşağın önderleri sayılan isimler ise idam edildi. O dönemden geriye ise iki sözcük kaldı: Yitik kuşak.
- Veli Küçük ile görüştüğü iddia edilen 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan:
DERDİMİZ ELMA ARMUT DEĞİL, SOSYALİST MÜCADELE
68 kuşağının önemli bir kısmı 68’liler Birliği Vakfı’nı eleştiriyor. Onlara göre vakıf yönetimi ulusalcı ve militarist bir çizgide. Bu yüzden vakfın 68 ruhu ile hiçbir ilgisi yok. Bu eleştirilere cevap veren vakıf başkanı Sönmez Targan, şoven milliyetçiliğe karşı olduklarını söylüyor. Kızılelma koalisyonuna destek vermediklerini ileri sürüyor: “Elma armut ile uğraşmıyoruz. 68’liler sosyalist eksende mücadele verdi. Bizim vakfımız da aynı eksende yürüyor.” İddia edildiğinin aksine vakıf yönetiminde sadece İP’lilerin bulunmadığını, ÖDP ve TKP gibi partilerden de isimlerin olduğunu ifade ediyor. Veli Küçük ile görüşmediğini savunan Targan, kendilerine haksızlık yapıldığını öne sürüyor: “Veli Küçük’ü gazetelerin dışında hayatımda görmedim. Arkadaşlar siyasi muhalefet yapacaklarsa adam gibi yapsınlar. Bunların hepsi bugünkü sıcak mücadelede görevden kaçan insanlardır. Meyhanelerde iki tek atıp da dedikodu yaparak değil, yürekleri yetiyorsa hodri meydan diyorum. Hangi söğüt gölgesinde yatıyorlarsa önce onun hesabını versinler.” Targan, vakfın nostaljik bir vakıf olmadığını, emperyalizmle en çok mücadele edenlerin kendileri olduğunu iddia ediyor.
- 68 kuşağının önemli isimlerinden Şahin Alpay: GLOBALLEŞME İLK 68 KUŞAĞINI ÇARPTI
1968 kuşağı bana göre, 1960’ların sonlarında üniversitelerde okuyan ve çeşitli renklerdeki siyasi akımlar içinde yer alan bir kuşaktı. Bu kuşağın Türkiye’nin bugüne değin en yüksek düzeyde politize olmuş (siyasallaşmış) kuşağı olduğu söylenebilir. Denebilir ki bu kuşak aynı zamanda globalleşmenin etkilerini ilk yaşayan kuşaktır. 1960’lar ve 1970’lerde gençlik arasında özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye inanç zayıftı. Büyük bir idealizmi paylaşmalarına rağmen gençler Türkiye’nin sorunlarının çözülmesi için otoriter ve totaliter ideolojilere umut bağlamıştı. Sol kesimde en büyük hedefler olarak Batı’dan bağımsızlık, kapitalizmin yerine sosyalizmin geçirilmesi, ekonomik kalkınmanın ve sosyo-ekonomik eşitliğin sağlanması görülüyordu. Belki Türkiye İşçi Partisi’ne mensup olanlar hariç, bu hedeflere demokrasi içinde ulaşılamayacağı fikri hâkimdi. Denebilir ki, “cici demokrasi” ile de sloganlaştığı gibi, demokrasi, emperyalistler ve komprador / yerli işbirlikçilerinden “gericilerin” iktidarı elde tutmalarını sağlayan bir rejim olarak anlaşılıyordu. Bunda hedeflere ulaşmak için bu rejimin, sol’un farklı kesimlerinde farklı şekillerde tanımlanan “devrimci bir demokrasi” ile değiştirilmesi isteniyordu. Gençliğin sağ kesimi ise, denebilir ki, en büyük sorun olarak komünizm tehlikesini görüyor ve komünist tehdidin bertaraf edilmesi için otoriter milliyetçi bir rejimin kurulmasını hedef alıyordu. Her iki tarafta da amaçlarına ulaşmak için silahlı mücadeleyi, şiddeti savunanlar yaygındı. Bugün Türkiye’de özgürlükten, AB standartlarında bir demokrasiden yana güçlü bir eğilim varsa, bunda 68 kuşağının payı var. Liberal söylemdeki 68 kuşağı, Türkiye’ye özgü değil, bütün dünyada büyüyen ortak bir özellik artık.
- BATI’NIN 68’İ İLE TÜRKİYE’NİN 68’İ ARASINDAKİ FARK
68 başkaldırısının ilkin neye ve kime karşı olduğu anlaşılamadı aslında. Fransa’ya sıçrayıp oradan bütün dünyaya yayılan 68 hareketinin kaynağının ABD olduğu geç anlaşılacaktı. Avrupa’nın 68 hareketi daha çok özgürlükçü ve anti-otoriter bir felsefeye sahipti. Bu yüzden o hareketin içinde yer alanlar daha sonra Batı’daki yeşilci, çevreci ve sivil toplumun çekirdeğini oluşturdu. Bizdeki 68 kuşağı ise devrim için silahlı mücadeleye girdi. Darbe çığırtkanlığı yaptı. Batı’da aynı kuşak 1968’de Marksizm’i ve Marksist uygulamaları eleştirme aşamasına gelmişti. Türkiye’deki devrimci gençler ise Marksizm ile yeni yeni tanışıyordu. Batı’daki gençlik hareketlerinin çoğu, gelişmiş kapitalizm içinde, bireysel tercihlere daha çok saygı gösterilmesini talep eden, bireyci ve liberal bir başkaldırıyı temsil ediyorlardı.
Mehmet Baki - Aksiyon