|
AK Parti'nin savunmasının tam metni
ECEVİT, YILMAAZ, ÇİLLER, BAHÇELİ VE DEMİREL DE 'DELİL' OLDU-
Eski Başbakanlardan merhum Bülent Ecevit, Tansu çiller, Mesut Yılmaz Süleyman Demirel ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de 'din' konusunda yazdığı yazılar ve yaptığı konuşmalar AKP nin ön savunmasında 'delil' olarak gösterildi.
Savunma metninde, YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan'ın üniversitelerde kılık kıyafet özgürlüğü hakkındaki açıklamaları ve bu konuda Anayasa hükümlerine göre işlem yapılması yönünde üniversite rektörlerine gönderdiği yazının 'kanun dışı' olarak yorumladığına dikkat çekilerek, şöyle denildi:
“Bu sözler, partimizin 'Anayasaya aykırı eylemleri arasında' sayılmıştır. Halbuki YÖK Başkanı 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 6. maddesine göre Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanmaktadır. her şeyden önce, YÖK Başkanının anılan faaliyetlerinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Kaldı ki bulunsa da, bundan dolayı AK Parti Hükümeti sorumlu tutulamaz. Aksi halde, Ak Parti Hükümetleri döneminde görev yapan bütün YÖK başkanlarının faaliyetlerinden de Hükümeti sorumlu tutmak gerekir.”
-'VALİ, KAYMAKAM VE KAMU GÖREVLİLERİN YAPTIKLARINDAN DA SORUMLU DEĞİLİZ'-
Savunma metninde, iddianamede kamu görevlilerinin yaptıklarının da sıralandığı hatırlatılarak, “Vali, kaymakam ve kamu görevlilerinin icraatlarından dolayı iktidar partisinin sorumlu tutulabileceğine dair görüş, parti-devlet özdeşliğinin geçerli olduğu tek parti döneminin anlayışını yansıtmaktadır” denildi.
BEYAZ ÇARŞAF-
İddianamede, Başbakan Erdoğan'ın CHP liderine cevap olarak verdiği “Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık. Biz bu konuda bedel ödemeye hazırız” sözlerinin “devleti ve toplumu dönüştürme kararlılığını ve bu uğurda neleri göze aldığını gösterdiği” değerlendirmesi hatırlatılan savunmaya şöyle devam edildi:
“-Başbakanın bu sözlerle Başsavcının iddia ettiği gibi toplumu dönüştürme uğruna değil, milli iradenin üstünlüğünü ve demokrasiyi koruma uğruna ölümü göze aldığını anlatmak istediği çok açıktır ve takdir edilmesi gereken bir cesaret örneğidir. Başsavcı bu sözleriyle kamu adına hareket etmesi gereken tarafsız bir hukuk adamı kimliğini bir kenara bırakmış ve söz konusu polemikte muhalefetin diliyle konuşan siyasi bir kimliğe bürünmüştür.
-27 Mayıs darbesini yücelten, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını 'halkın coşkuyla karşıladığını' söyleyenlerin ve bu yolla bugün yeni 27 Mayıslara davetiye çıkaranların bulunduğu bir siyasi ortamda demokrasiye olan inancı cesaretle ve kararlılıkla ifade etmenin hangi mantıkla kınandığını anlamak imkansızdır.
-Bu siyasi tavır karşısında AK Parti olarak bizim konumumuz değişmemiştir. Tüm korkutma, tehdit ve sindirme girişimlerine karşı diyoruz ki: Bu topraklarda demokrasinin kökleşmesi, devletimizin güçlenmesi, millet iradesinin yüceltilmesi, insan hakları standardının yükseltilmesi, milletimizin refahı, huzur ve özgürlük içerisinde yaşaması için elimizden gelen her şeyi yaptık, yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.”
-AİHM'İN TBKP KARARI DA SAVUNMADA –
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin “Türkiye Birleşik Komünist Partisi'nin kapatılmasına karşı verdiği karardan “partilere yönelik her müdahale, kaçınılmaz olarak hem örgütlenme özgürlüğünü hem de sonuçta demokrasiyi etkileyecektir” sözlerinin alıntılandığı savunmada, “Parti kapatmada Türkiye çağdaş demokrasilerde kırılması imkansız bir rekorun sahibidir. Sadece 1961 Anayasası döneminde kapatılan parti sayısı bile tek başına demokratik ülkelerde kapatılanların toplamından fazladır” cümlesi yer aldı.
-FAZİLET YASAKLISI VEKİLLERİN DAVASINI ÖRNEK VERDİ –
Venedik Komisyonu kararına göre siyasi partilerin ancak şiddeti savunma veya şiddeti politik bir araç olarak kullanma durumunda kapatılabileceğine de değinilen savunmada şöyle denildi:
“Partilerinin kapatılması sonucu haklarında beş yıl parti yasağı getirilen nazlı Ilıcak, Merve Kavakçı ve Mehmet Sılay'ın başvuruları üzerine, 2007 yılında AİHM, Sözleşme'nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.”
-AK PARTİ DEMOKRATLARIN YÖNELDİĞİ YEGANE ADRES –
AK Partinin ülke demokratlarının yöneldiği neredeyse yegane adres haline geldiği belirtilen savunmada, Refah, Fazilet geleneğinin uzantısı iddialarına şöyle yanıt verildi:
“Öte yandan iddianame partimizi geçmiş bazı partilerin devamı olarak gösterme gayreti içindedir. Burada amaç bellidir. AİHM'in bir siyasi partiyle ilgili olarak verdiği karardan hareketle, partimizin de kapatılmasının Sözleşme'ye uygun olacağı izlenimi oluşturulmak istenmektedir. Ancak bu gayret beyhudedir. AK Parti 2001 yılında tamamen yeni bir parti olarak kurulmuş ve bunu sadece söylemleriyle değil, eylemleriyle de göstermiştir.”
Anayasa Mahkemesi'nin 2004 Anayasa değişikliğinden sonra bakacağı parti kapatma davalarında AİHM içtihadını dikkate alarak 2004'ten önce ortaya koyduğu ve parti özgürlüğünü büyük ölçüde daraltan içtihadını değiştirmesi gerektiği belirtilen savunmada, Anayasa Mahkemesi'nin geçen yıl AİHM'in siyasi parti davalarında verdiği ihlal kararlarını yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul ettiği, bunu da Türkiye Birleşik Komünist Partisi için uyguladığı bildirildi.
AKP savunmasında ayrıca, “Türk hukuku bakımından bir siyasi parti ancak istisnai durumlarda ve en son çare olarak kapatılabilecektir” denildi. Savunmada şu ifadeler de yer aldı:
“-Bu davada 'odak' olma şartları gerçekleşmemiştir… Partimizin laikliğe aykırı hiçbir eylem ve söylemi bulunmamaktadır. AK Partinin laiklik anlayışı, çağdaş demokratik toplumların özgürlükçü laiklik anlayışıyla tamamen uyumlu bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Partimizin savunduğu laiklik anlayışı, başkalarının temel hak ve özgürlüklerine asla bir tehdit içermektedir… İktidarımız süresince laikliği aksatacak herhangi bir icraatın içinde olmadık, bundan sonra da olmayacağız… Türk halkının yüzde 99'unun Müslüman olmasına yapılan vurgu, çok farklı siyasiler, gazeteciler, yazarlar ve akademisyenlerce benimsenen ve yerli ya da uluslar arası bilimsel metinlerde de yer alan 'sosyolojik bir tespit' olarak kullanılmaktadır.”
-LAİKLİK, BAŞÖRTÜSÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ –
İddianamede AK Parti'nin laiklik aleyhtarı gösterilmesinde kullanılan en önemli argümanın üniversitelerde başörtüsü serbestisine ilişkin söylem ve eylemlerinin sayıldığı belirtilen savunmada, şöyle denildi:
“-Birincisi yükseköğretim kurumlarında kız öğrencilerin başörtüsü ile öğrenim görebilmesine ilişkin görüşlerin laiklikle ilişkilendirilmesi isabetli değildi.
-İkincisi, bu görüşün laikliğe uygun ya da aykırı olup olmadığından bağımsız olarak, iddianamede delil olarak sunulan sözlerin tamamı ifade özgürlüğü kapsamında herkesin rahatça dile getirdiği sözlerdir.
-Üçüncüsü, Parlamentoda gerçekleşen Anayasa değişikliği ve bu yöndeki kanun teklifleri birer yasama işlemi olması nedeniyle partimize değil, yasama organına isnat edilebilecek eylemlerdir.”
Savunmada başörtüsüne geniş yer ayrılırken “Başörtülü genç kızların devlet tarafından çerçevesi belirlenen üniversite eğitimi alması, böylece çağdaş bilgilerle donanmaları, Cumhuriyetin kazanımı olacaktır” denildi. Savunmada üniversitenin eğitimi din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesinin kaynağı olan seküler bir yapıya sahip olduğu da kaydedildi.
Savunmanın bu bölümünde Leyla Şahin'in türban yasağının kaldırılması talebinin reddiyle ilgili AİHM kararı da değerlendirildi. Başörtüsü bölümünde, “Leyla Şahin kararında AİHM, 'eğitim kurumlarında dini sembollerin kullanılması' konusunda Avrupa ülkelerinde farklı uygulamaların olabileceğini, bu konuda kuralların ülkeden ülkeye değişebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle, Mahkemeye göre, dini sembollerin kullanılmasına ilişkin hukuki düzenleme yapma konusunda taraf devletler geniş bir takdir yetkisine sahiptirler (Büyük Daire kararı, par.109)” paragrafı yer aldı.
Tevhid Haber
|