AB ve Ulus Devlet (3)
Peki emperyalizme karşı mücadele açısından ulus devlet zemini dışında bir mücadele zemini var mıdır? Cumhuriyet gazetesi yazarı sayın İzettin Önder şöyle yazmaktadır:
“AB’ye ciddi karşı çıkış ancak sol görüşle olasıdır. Sol görüş üzerinde yükseltilen karşı duruş sadece AB’yi değil, dünya kapitalizmini ve küreselleşmeyi de kapsar.”
Bu “karşı duruş” nasıl olacaktır? Hangi zeminde ve hangi araçlarla? Gezici kumpanyalar gibi kapitalizmin zirve toplantılarının gerçekleştirildiği dünya başkentlerini dolaşarak karşı protestolar örgütleyen yeşiller, eşcinseller, anarşistler ve kendisini “solcu” olarak tanıtan diğer “muhaliflerin” kapitalizm karşıtı mücadeleleri ile mi olacak bu karşı duruş?
Veya bir yandan Avrupa Birliği’ni savunup, Birlik’in fonlarından aldıkları paralarla faaliyetlerini sürdüren; öte yandan “ama biz emeğin Avrupası’nı savunuyoruz” kandırmacısının ardına sığınarak Avrupa burjuvazisinin himmetli kollarına kendilerini atanlar mı o karşı duruş temsil ediyorlar?
Gerçekçi olalım. Bugünün dünyasında Avrupa Birliği’ne olsun, diğer emperyalist devletlere karşı olsun, ulus devlet zemini haricinde bir mücadele zemini yoktur.
Bu zemindeki mücadelenin kimin önderliğinde olacağı, sağlıklı ve kesin bir sonuca ulaşmak bakımından önemlidir.
Öte yandan ulus devlet zemininde mücadele eden mazlumlar, dünya ölçeğinde emperyalizme karşı ortak duruşu gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu da ayrı bir konu.
LATİN AMERİKA
Bugün Latin Amerika’da olup biten nedir? Venezuela, Bolivya, Şili, Brezilya ve Arjantin’de Amerikan emperyalizmine karşı verilmekte olan mücadele hangi zeminde verilmektedir?
Bu devletlerin her birisi bir ulus devlet değil midir?
Ve buralarda, bütün solcularımızın gıptayla ve övgüyle izledikleri bu ülkelerde olup bitenlerde, ulus devletlerin, ulusal devrimciler öncülüğünde emperyalizme karşı mücadelesinden başka ne vardır?
Hugo Chavez, Venezuela’da petrolü kamulaştırdı. Solcularımızın bazıları ifadeyi pek sevmeyecekler ama başka bir ifadeyle “devletleştirdi”.
Evo Morales, seçimleri kazanmasının ardından çıktığı Avrupa seyahatinde yaptığı açıklamada, Bolivya’nın maden zenginliklerini kamulaştıracağını söyledi.
Bugün Latin Amerika’da iktidarı alan solcular, “halkçı devletçi bir ekonomi politikası” uygulamaktadırlar.
Yani 1930’lu yıllarda Kemalist iktidar tarafından Türkiye’de uygulanan politikanın Latin versiyonu ile karşı karşıyayız.
Özetle söyleyecek olursak; ulus devlet zemininde, kapitalizm sınırları içinde, anti emperyalist ve sosyalizme de açık olan bir politikadır söz konusu olan.
Dünyamızın dört bir yanında bugün emperyalizme karşı mücadelenin aldığı biçim budur. Bu mücadele gerçekçidir ve onun içindir ki başarıya ulaşmaktadır.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’mizde durum nedir?
Avrupa Birliği’ne en baştan ve kategorik olarak karşı çıkan biricik Parti, İşçi Partisi oldu. Ama bugün Avrupa Birliği’ne karşı çıkış, sadece İşçi Partisi ile sınırlı değil.
Soldan sağa oldukça geniş bir yelpaze bugün Avrupa Birliğini sorguluyor. Avrupa Birliği’ne temelden karşı çıkanların sayısı giderek artıyor.
Avrupa Birliği yandaşları bile yaptıkları kamuoyu araştırmaları ile halk içinde AB taraftarlığının hızla azaldığını saptamaktadırlar.
AB karşıtlığının kendini tarif ettiği zemin, ulusalcılık/milliyetçilik zeminidir. Milliyet gazetesinden Abbas Güçlü’nün televizyonda yaptığı “Genç Bakış” programına katılan binlerce üniversitelinin büyük çoğunluğu, AB karşıtlığı olarak ifade ettikleri görüşlerini ulusalcı bir zemine oturtmaktadırlar.
21. yüzyılın başında bizim cevabını vermemiz gereken soru; önümüzdeki onyıllarda biz bir ulus devlet olarak olacak mıyız, olmayacak mıyız sorusudur. Bu ulus devlet sosyalistlerin yönetiminde olabilir veya sosyalist olmayan ulusalcıların yönetiminde de olabilir.
Ve görülmelidir ki genel olarak emperyalizme karşı olsun, özel olarak AB’ye karşı olsun, bundan başka bir karşı duruş yoktur.
MAJESTELERİNİN MUHALEFETİ
Yeşillerin, eşcinsellerin, anarşistlerin, “emeğin Avrupa’sı” taraftarların ve onlarla kol kola meydanlarda boy gösteren bilumum muhaliflerin sözümona AB, kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığı, “majestelerinin muhalefeti” olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.
Aslında birazcık dikkatli bir gözlem; bütün bu “keskin” muhaliflerin Avrupa Birliği’nin yönetim çevreleri iç içe olduğunu bize gösterecektir. Joschka Fischer veya Otto Schilly bir önceki Alman hükümetinin Dış İşleri ve İç İşleri bakanlarıydı. Daha yakın bir zaman önce ise, Yeşiller’in saflarında keskin muhalif pozlarındaydılar.
Sayın İzettin Önder’in “sol adına kapitalizme, küreselleşmeye köklü karşı duruş” dediği tavrın sahipleri herhalde bunlar değil.
Peki bunlar değilse; bu “duruş,” kim tarafından, nerede ve nasıl ortaya konmaktadır veya konacaktır?
Bu soruya pratikte, hayat içinde bir cevap aramaya kalktığınız an varacağınız yer, ulus devlettir.
BEDRİ GÜLTEKİN