TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ -2-
Yasakçı uygulamalardan yönetim kadrolarındaki öğretim görevlileri de paylarına düşeni aldılar. YÖK'ün başörtüsü yasağına "uygulama alanı" olarak seçtiği İÜ'de rektör Alemdaroğlu'nun, yasağın uygulanabilmesi için yetkilerini gasbettiği bir dekanla 3 bölüm başkanı görevlerinden istifa etmek zorunda kaldılar. Ayrıca, öğretim üyelerinden ve yöneticilerden, yasağın üniversite genelinde eksiksiz uygulanmasını isteyen Alemdaroğlu'nu eleştiren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şefik Dursun’un görevine derhal son verildi.
Yasaklar karşısında artan tepkilere, dönem sonu olmasına rağmen YÖK'ün cevabı, okuldan ihraç tehdidi oldu. Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinde bir değişiklik yaparak okuldan atılma hallerinin kapsamını genişleten YÖK, üniversite içinde veya dışında herhangi bir eyleme katılan öğrencinin tespiti durumunda, rektör ve yardımcısının başkanlığında oluşturulacak kurulun, öğrencinin ihracına karar verebileceği yönünde bir uygulama başlattı. Herhangi bir hak ihlali veya talebin dile getirilmesi noktasında, anayasal bir hak olan ve sivil itaatsizlik kapsamında değerlendirilen şiddet içermeyen gösterilerin, öğrenciler adına okuldan ihraç gerekçesi yapılması da hiçbir "resmi" tepkiye yol açmadı.
Yeni kayıt döneminde tüm dünya, Alemdaroğlu'nun insanı hayrete düşüren bir operasyonuna daha tanık oldu; işkence odaları ya da savunucularının ifadesiyle "ikna" odaları. Birçok kimse İÜ yönetiminin bu uygulamasının Hitler faşizmini andırdığını belirttiyse de, başörtülü öğrencilerin psikolojik işkence odalarında "hesaba" çekilmelerine devam edildi. Bu odalara alınıp “ikna edilmeye çalışanlar”a karşı önyargılı olan basın mensupları ve akademisyenlerle, bazı çevrelerin tepkisinden korkan siyasiler, bu odalarda işlenen insanlık suçunu görmezden gelmeyi tercih ettiler. Alemdaroğlu, binlerce öğrenciyi "ikna" etmeyi başardı, ancak hiç kimse rektörü ve YÖK başkanını "zulümle abad olunamayacağı" konusunda ikna edemedi. Sonuçta, İÜ'yü yeni kazanan ya da devam eden başörtülü hiçbir öğrencinin kaydı yapılmadı. Diğer üniversitelerin İÜ kadar "gerçekçi" olamadığını gözlemleyen YÖK, kayıt döneminde okula kaydını yaptıran fakat başörtülü oldukları için kimlikleri verilmeyen öğrencilerin kayıtlarının silinmesi için yazı göndermekte gecikmedi.
Aralık 98'de toplanan YÖK Yürütme Kurulu, 1998 Üniversite Giriş Sınavı başvurularında, başörtülü fotoğrafı kabul etmeme kararını genişleterek, ÖSYM'nin yükseköğretim kurumlarına öğrenci alımıyla ilgili olarak yaptığı bütün sınavların başvurularında "başörtüsüz fotoğraf" koşulunu aramaya başladı. Toplantıda ayrıca, Lisansüstü Eğitim Sınavı (LES), Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS), Yabancı Öğrenciler Sınavı’nda (YÖS) da başı açık fotoğraf koşulu getirildi. Bursa'da yapılan Rektörler Komitesi ve Üniversitelerarası Kurul toplantısında da, başörtüsü takan öğrencilerin bir an önce cezalandırılmaları istendi. Bu talebe bağlı olarak öğrencilere toplu disiplin cezalarının verilmesi gündeme gelirken, YÖK Başkanı Kemal Gürüz, rektörlerden 1999 yılında başörtülü öğrenci kalmamasını istedi.
YÖK'ün 1998 yılı raporu açıklandığında, "öğrenim özgürlüğünü biçme operasyonu" resmi rakamlarla bir kez daha gözler önüne serildi. Rapora göre 1998 yılında kılık-kıyafet genelgesine (başörtüsü yasağı olarak okunmalı) uymadığı gerekçesiyle 101'i bir veya iki yarıyıl olmak üzere toplam 637 öğrenci okuldan uzaklaştırıldı. 1579 öğrenciye uyarı, 1017 öğrenciye de kınama cezası verildi. Halen 1006 öğrenci hakkında soruşturma devam ederken (bunlara 1999 yılı içerisinde çeşitli cezalar verildi), üniversitelerde disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı gerekçesiyle de 25 öğretim görevlisi ve idari personel, üniversite öğretim üyeliği mesleğinden veya kamu görevinden çıkarıldı. 91 üniversite görevlisine aylıktan kesme, 140'ına kınama, 216'sına uyarma, 9'una da kademe ilerleme cezası verildi. Disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı gerekçesiyle 57 üniversite personeli hakkında açılan soruşturma da 1999 yılına sarktı