Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-19-2008, 23:58   #4
Kullanıcı Adı
acizane44
Standart Evlenmeyi Düşünenlere;
5- BİRBİRİNİZE SAMİMİ VE DÜRÜST DAVRANIN.
Eğer gerçekten mutlu ve huzurlu bir yuva kurmayı istiyorsanız kendinizi olduğundan farklı göstermeye çalışmayın. “Olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmak” özellikle evlenecek iki kişi için son derece önemlidir.
Evlilik karşılıklı saygının ve sevginin asla yitirilmemesi gereken bir kurumdur. Bu yüzden özellikle evlenirken taraflar mutlaka doğru, dürüst ve samimi davranmalıdırlar. Her şey baştan açık açık konuşulmalı, taraflar birbirinden hiçbir şey gizlememelidir. Daha önce taraflardan birinin başından geçen söz, nişan veya daha başka bir husus saklanmamalı, her şey dürüst bir biçimde ortaya konulabilmelidir.
Herhangi bir hususun evlenmeden önce samimiyetle ortaya konması, onun evlendikten sonra problem oluşturmamasını sağlar. Bazı şeylerin özellikle gizlenip, evlendikten sonra ortaya çıkması ise karşılıklı güveni sonuçta aile huzurunu sarsacaktır.
Düşüncelerinizi, evleneceğiniz kişide aradığınız özellikleri açık ve net bir şekilde ortaya koymalısınız. Beklentilerinizi açıkça söylemelisiniz. Çünkü evlilik gibi ciddi bir olayda dürüst davranmayıp, kendinizi eş adayına karşı olduğunuzdan farklı göstermeniz, yalnızca ona değil, size de zarar verecektir. Çünkü sonuçta anlaşmazlık ve huzursuzluk olursa yalnızca o değil, sizde bundan etkileneceksiniz.
Farklı düşünüldüğü halde karşı tarafı memnun etme adına onun istediği gibi konuşmak ailenin geleceğine zarar verecektir. İnsanlar ancak yapabilecekleri şeylere söz vermeli ve söz verdikleri şeyleri de mutlaka yapmalıdırlar.
Taraflardan biri evlendikten sonra karşı tarafa verdiği bir söz için “o söz, o zamandı” yani “o zaman seni razı edebilmek için öyle söylemiştim” derse, bu durum eşler arasına soğukluk ve güvensizliğin girmesine neden olur. Ve giderek mutluluklarını tehdit eden çok önemli bir sebep haline gelebilir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak; “Uyulması en gerekli olan şartlar, evlenirken ileri sürülen şartlardır” buyurmuşlardır.
6- BİRBİRİNİZİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMADAN OLDUĞUNUZ GİBİ SEVİN VE KABUL EDİN.
Bir zamanlar hayatın her türlü tecrübesini yaşamış bir gönül ehlinin yanına genç biri yaklaşarak ona eşiyle ilgili bir şikayetini anlatmak istemiş. “Eşimi çok seviyorum; fakat portakal yiyişine dayanamıyorum” demiş. Şimdi bu sevgi mi sizce? Gerçek sevgi, karşıdaki insanı bütün alışkanlıklarıyla birlikte kabul eder. Siz biriyle asla bu alışkanlıkları var fakat ileride geçer düşüncesiyle evlenmeyin. Çok büyük bir ihtimalle bunlar değişmeyecektir. Siz karşınızdaki kişiyi iyi ve kötü huylarıyla şimdi olduğu gibi kabul etmelisiniz ki o da sizi olduğunuz gibi kabul etsin. Ha siz kendiniz, sevdiğiniz insan o huyunuzu sevmiyor diye kendinizi zorlayarak değiştirebilirsiniz. Bu sizin bileceğiniz ve yapacağınız bir fedakarlıktır; fedakarlık ise karşılık istemez. Karşıdaki anlayışlı ise işin farkına varır ve kendine çeki düzen verir.
Evlenirken taraflardan biri “Ben böyleyim, karşımdaki beni olduğum gibi kabul etmek zorunda, ama ben onu istediğim biçime sokacağım, istediğim şekilde değiştireceğim” diye düşünüyorsa bu çok büyük bir yanlıştır. Bu şekilde düşünen bir insan fedakarlığı daima karşısındakinden bekleyecektir.
Kendisi davranışlarından, düşüncelerinden, zevklerinden beklentilerinden asla taviz vermeyecek ama karşı tarafın sürekli kendisine uygun şekilde davranmasını bekleyecektir. Çünkü onu istediği biçime sokmayı aklın koymuştur. Üstelik bunu güzellikle yapması gerektiğini de düşünmektedir. O isteyecek ve karşısındaki de değişecektir, işte bu kadar. Eğer bir insan bu düşünce ile evlenmişse, çok büyük sıkıntılar yaşayacak ve daha çok yaşatacak demektir. Mutluluğun sırrı, çiftlerin birbirine değiştirme savaşına girmesinde değil, birbirini oldukları gibi kabul edebilmesinde gizlidir.
A.B.D.’de, 25 yıldır ve daha fazla süredir evli olan ve “yeniden evlenecek olsam aynı insanla evlenirim” diyen çiftler üzerinde yapılan bir araştırmada; ezici bir çoğunluğun (%84) eşlerini iyi yada kötü yanlarıyla değil, onları oldukları gibi kabul ettikleri görüldü. Başarılı evlilikler konusunda yapılan bir ankette katılımcılardan birisi, “İnsanın evi, utanmadan zayıflıklarını ortaya koyabildiği, garipsenme korkusu duymadan övünebildiği, aşağılanmadan yanlış yapabildiği yerdir” demiştir. Kısaca, evinde ve evlilik ilişkilerinde olduğu gibi kabul edildiğini söylemek istemiştir.
Mutlu bir evlilik yapan bu çiftler, eşlerini oldukları gibi kabul etme bilgeliğini keşfetmiş ve onlarda mükemmeli arama veya değiştirmenin yararsızlığını anlamış insanlardır. H. Norman Wright’ın ifade ettiği gibi “Uyum içinde olan çiftler, aynı davranış ve tutumlara sahip olanlar değil, birbirlerinin farklılıklarını, kabullenme, anlayış ve nihayet saygı süreciyle birleştirmeyi öğrenen çiftlerdir.”

7- EŞ ADAYINIZIN MUTLU BİR AİLEDEN GELİP GELMEDİĞİNİ KONTROL EDİN.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, evlenmede mutluluğu etkileyen faktörlerin en önemlisi mutlu bir aile yuvasından gelmiş olmaktır. Yani bir gencin babası ile annesinin mutlu veya mutsuz oluşu onun gelecekte kuracağı yuvanın da mutlu veya mutsuz olmasına etki edecektir. Çoğumuz küçüklüğümüzde anne babamızın tüm davranışlarını gözlemler, depolar ve evden gelen bu alışkanlıklarımızı yeni kurduğumuz ailemize de yansıtma yoluna gideriz.
Mutlu evlenmelerin pek çoğu anne babası ile mutlu bir hayat yaşayan ailelerin çocuklarınca kurulmuştur.

Ancak ne olursa olsun, evlilikte mutlu olmayı istemek ve bunun için çaba göstermek esastır. Yoksa ne mutlu bir aileden gelme saadeti garanti eder, ne de mutsuz bir aileden gelme aşılmaz bir engel olarak yola çıkar.
8- KENDİNİZİ EVLİLİĞE NE KADAR HAZIR HİSSETİYORSUNUZ?
Psikolojik olarak bireyin kendini evliliğe hazır hissetmesi gerekir. Evliliğe kendini hazır hissetmeyen bireyin bu kararı vermesi ve gerçekleştireceği evliliği sağlıklı bir şekilde yürütmesi daha güç olacaktır. Gerçekleştirilmiş olan böyle bir evlilik çiftlere mutluluk ve doyum sağlayacağı yerde taşınmak zorunda olan bir yük olarak gelecektir.
Evlenecek olan çiftlerin, bu evliliği istemesi ve kendini bu birlikteliği yürütmeye hazır hissetmesi gerekir.

9- ARANIZDA “DENKLİK” OLSUN
Denklik; Eşlerin değişik bakımlardan birbirine eşit seviyede olması durumudur. Eşler arasında daha iyi geçim ve anlaşma olması açısından denkliğe dikkat etmek faydalı ve gereklidir.
“Evlenirken eşinizi seçmede çok dikkatli olun, denginizle evlenin. Çocuklarınızı da denginizle evlendirin.”
Hz. Muhammet (s.a.v.)
a) Dini anlayış yönüyle
Eşlerden birinin dindar olup, diğerinin olmaması durumunda pek çok nokta da fikir ayrılıkları yaşanacak, istek ve beklentiler birbirine zıt olduğu için anlaşmazlılar çıkacaktır. Elbette ki bu durum, evliliğin uyumlu bir şekilde yürümesine engel olacaktır. Çünkü aynı idealleri paylaşan insanlar daha iyi anlaşır ve uyuşurlar.
ABD’ de yapılan 4 araştırmada; Özellikle birlikte ibadet eden ve dini aktivitelere katılmış eşlerde tatmin edici evlilik düzeyleri gitmeyenlere nazaran yüksek bulunmuştur. Eğer eşler arası dini faaliyetleri katılmada anlaşmazlıklar varsa ve uzlaşı yoksa tatmin edici evliliğin düştüğü tespit edilmiş.
Din ve siyaset hayatımızda yeri olan önemli unsurlardır. Bunlar çoğu zaman insanların yaşam tarzını da etkiler. Dolayısıyla farklı görüşlerde olan bireylerin birlikteliğini de olumsuz yönde etkiler. Her ne kadar eşler arsında karşılıklı saygı ve hoşgörüyle bu durum aşılmaya çalışılsa bile , çoğu zaman güçtür.
Evlenecek bireylerin sağlıklı ve uzun ömürlü bir evlilik hayatı sürdürebilmeleri için aynı yada birbirine yakın görüşlere sahip olmaları gerekir.
b) Ekonomik durumu yönüyle Özellikle yaratılış itibariyle kadın, eşinin kendisine denk veya daha üstün bir kimse olmasını ister. Çünkü bu özelliklere sahip bir erkeği daha çok sayabilir ve onunla daha iyi anlaşabilir.
İş hayatında veya sosyal hayatta çok başarılı olmaya başlayan kadınların beyleri kendi alanlarında aynı ilerlemeyi göstermiyor ise bu durum ilişkilerinde sıkıntılar yaşanmasına neden olacaktır.
Kadınlar kendilerinden daha iyi durumda olan erkeklerle evlenmek isterler. Kadının başarısı erkeğin başarısının önüne geçtiği zaman erkek, kadını “taşıyamaz”. Zaten kadınlar da kendilerinden daha zayıf bir erkeği “taşıyamazlar!” Kendisi kazanırken kocasının kaybetmesi genellikle ona duyduğu saygının azalmasına neden olur. Ona acısa da aşık olmaz. İşte bu nedenle kadınlar sosyalleştikçe erkekler korkuyorlar! Bu durumun çözümü nedir? Ya kadın fedakarlık edip, ondan daha iyi olsa da devamlı eşinin gerisinde duracak ya da eşi kendi işinde sürekli ilerleyecek.
ABD’ de zenciler üzerinde yapılan bir araştırmada; Adamın sosyal statüsü kadından düşükse daha az mutlu oluyorlar ve daha çok çatışma yaşıyorlar.” (Blumstein & Schwartz /1983)
Harvard Üniversitesi’nden Dr. Rosalind Chait Barnett ve ekibi, Massachusetts’te yaşayan ve her ikisi de çalışan 286 evli çift üzerinde 2 yıl süreyle yaptığı araştırmalar sonunda, erkeklerin, eşlerinin kendilerinden fazla kazanmasından hoşnutsuz olduğunu belirledi.
Evlenilecek bireyin birçok açıdan olduğu gibi ekonomik açıdan da aynı yada birbirlerine yakın düzeyde olmaları gerekir. Bu durum evliliğin yürütülmesinde daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
Evlenilecek bireylerin ailelerinin de aynı düzeyde veya birbirine yakın olması gerekir. Ekonomik açıdan bireyler veya aileler arasında büyük ölçüde farklılıklar olması zengin olan tarafın daha düşük ekonomik durumu olan taraf karşısında daha üstün duruma gelmesine neden olabilir. Tarafların bu durumu kabullenmesi ve rahatsızlık duymaması halinde bu durum sorun olarak yansımayabilir. Fakat bu durumun bir yada her iki taraf tarafından da kabullenilmemesi evli bireyler ve aileleri arsında belli sorunların gündeme gelmesine neden olabilir.
Bireylerin ve ailelerin bu duruma bakış açısı ne olursa olsun , bir tarafın zengin diğer tarafın daha az gelirli olması , zengin aile lehinde bir eşitsizliğin gündeme gelmesine neden olur. Eşitsizlik üzerine kurulan bir evlilikte er yada geç birçok sorunun gündeme gelmesi kaçınılmazdır.
c) Eğitim ve kültür farklılığı yönüyle Çiftler, öğrenim düzeyi, genel kültür durumu ve hayata bakış açları konusunda birbirine yakın olmalıdırlar. Özellikle eğitim durumunun bireylerin sağlıklı bir evlilik sürdürebilmesi üzerinde küçümsenmeyecek ölçüde etkileri vardır. Çiftlerin birbirlerini anlayabilmeleri ve hayatı birlikte paylaşmaları açısından aynı düzeyde eğitime sahip olmaları gerekir.
Bu konuyla ilgili, çok kıymetli bir arkadaşımın itirafı hala hafızamdadır: “Ben üniversite mezunuyum. Hanım ilkokul mezunu. Entelektüel düzeyde ortak konuşabileceğimiz hiçbir konu yok gibi. Hatta televizyonda tartışma programları izlerken ‘Ne anlıyorsun bunlardan’, deyip kapatmak istiyor.”
İkinci evliliğini neden yaptığını Sefa Saygılı Bey’e anlatan şair arkadaşının itirafları da bu konuya ışık tutacak nitelikte:
“Ben her gün en az 2-3 saatimi okumaya ayıran bir insanım. Okuduğum zaman çok değişik kapılar açılıyordu önüme. Ufkum genişliyordu. İşte bunları biriyle paylaşmak istiyorum. Öyle evin dışında birtakım arkadaşlıklara çok vakit ayıramıyorum. Elde ettiğim bilgi ve birikimimi ancak eşimle paylaşabilirim. O ise böyle şeylere hiç ilgi duymuyor. Evet, evime ve çocuklarıma bakıyor. Ama benim üst seviyedeki bu gibi ihtiyaçlarıma yabancı kalıyor.
İşte bir gün sergide dolaşırken sanattan anlayan bir hanımla tanıştım. Kültürlüydü. Ağzı laf yapıyordu. Düşünün, eşim “şairlik karın doyurmuyor, Burak öyle şeyleri” derken bu hanım benim kitapları okumuştu. Edebi yönüme çok saygı duyuyordu. Onunla kültürel sohbetler yapmaya başladık. Bundan çok zevk duyduğumu, adeta yeniden dünyaya geldiğimi fark ettim. Böylelikle onunla evlendim.”
Yüksek öğrenimini bitirmiş, bir bireyle ilkokul mezunu bir bireyin ne oranda bir paylaşımı olabilir? Birbirlerini ne oranda anlayabilirler? Okumayanları küçümsüyor değilim. Çünkü hayat bana Üniversite mezunu olmasına rağmen gelişime ve kendini yetiştirmeye kapalı insanların var olduğu gösterdiği gibi, ilkokul mezunu olmasına rağmen okuyan, düşünen ve araştıran çok kaliteli insanların da bulunduğunu gösterdi. Burada önemli olan çiftlerin oturup konuşacakları, paylaşacakları ve zevkle tartışacakları ortak paydaları olmasıdır. Birbirleriyle aynı dili konuşan ve birbirini anlayan çiftlerin birlikteliğinin daha anlamlı ve sağlıklı olacağı düşüncesindeyim. Böyle bir evlilik her iki birey içinde daha doyum sağlayıcı olacaktır. Aksi halde çiftler evliliği kurulan düzeni sürdürdükleri bir işlev olarak algılayacaklardır.
Paylaşımlarını farklı insan ve nesnelere yönelterek, birbirleri dışındaki bu kişi ve nesneler aracılığıyla doyum sağlamaya çalışacaklardır. Bu durumda bireylerin birbirinden bu alanda uzaklaşmalarına ve ilerde dolaylı olarak bazı sorunlar yaşayabilmelerine neden olabilir. Bu nedenle evlenecek bireylerin aynı veya birbirine yakın eğitim düzeyinde olması daha sağlıklı bir birlikteliği sağlayabileceğini söyleyebiliriz.

10- BEKLENTİLERİNİZİ KARŞILIKLI NETLEŞTİRİN
Eşler arası görüş farklılığı ne kadar azsa evde huzurlu bir ortam oluşması o kadar kolay oluyor. Yani misafir ağırlama, akraba ziyaretleri, çocuk yetiştirme ve buna benzer hususlarda kadın ve erkeğin hemen hemen aynı fikirleri paylaşması gerginliği ve stresi olabildiğince azaltıyor.
Yetiştirilme tarzlarınız ve kişiliğinizden kaynaklanan farklılıklar sizi bazı konularda farklı düşünmeye itmesi gayet normaldir. Ama aile saadetinizi korumak adına birlikte oturup konuşarak hangi durumda nasıl tavır alacağınızı önceden belirlemelisiniz. Ve beklentilerinizi gerçekleşme ihtimali olacak şekilde oluşturmalısınız da çok önemlidir.
ABD’ de yapılan bir araştırmada “Mutlu evlilik yapanların %50’si, gerçekçi beklentiye sahip olduğu” belirlendi.
Evlendiğinizde eşinizden neler bekleyeceksiniz? Bunları mutlaka baştan konuşmalısınız. Çiftler kafalarındaki “eşlerinde görmeyi arzu ettikleri kalıpları” netleştirmelidirler. Her iki tarafta dürüstçe bu kalıbı ortaya koymalıdır. Hatta karşılıklı olarak beklentilerinizi not edin. Böylece “eşinizin beklenti listesini” oluşturmuş olacaksınız. Belki bir kısmını gerçekleştirmek size zor gelecek, fedakarlık yapmanız gerekecek. Bu ne kadar hazır olduğunuzu bir düşünün.
Her çiftin kafasında klişeleşmiş beklentiler vardır. Bunların birbirine uyup uymadığının netleştirilmesi mutlu evliliğin temellerinin atılmasına katkı sağlayacaktır. Çünkü beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklığı başlar. Sevgi giderek nefrete dönüşür.
  Alıntı ile Cevapla