|
Hazreti İbrahim (a.s)
1. Siyah Bir Kadın : HACER
Siyah bir kadın: Hz. İbrahim’in çocuğu olmayan Sare’nin üzerine nikâhladığı bir Habeş’li bazı rivayetler kendisine Mısır’da yönetimince sunulduğunu söylüyorlar. Onemsiz birisi yani; köle, siyah, hizmetçi, hattâ alınıp satılabilecek bir meta...
Kimsesiz bir vadide, ekin bitmez çorak bir toprakta, kuç uçmaz kervan geçmez bir yörede memedeki oğlu İsmail’le yapayalnız bırakılmış; bırakılmasını emretmiş Allah. Bu emir karşısında asla “Hayır” dememiş, demeyi aklından bile getirmemiş belki... Teeslimiyetin en büyük örneği, Allah’a bağlanışın sembolü. Ne yiyeceğini, ne içeceğini düşünmemiş, başını sokacak bir ev istememiş, yapacağı bir yatak ve hattâ, hattâ yiyeceği bir lokma ekmek ve içeceği bir yudum su dahi yoktur. Ne yapacak yapayalnız dağlarda, ne yiyecek, ne içecek? Düşünmemiştir bunları, madem ki, Allah böyle istemiştir, o halde boyun eğmelidir.
Ama bilmektedir. Allah’ın sünnetini... Oturup gökten su istememnin, yatıp ekmek dilenmenin bu Sünnet’te yeri olmadğını bilmektedir. Memedeki yavrunsun kur toprağın üzerine yatırıp su aramaya koşmuştur. Bu dağlarda ve bu güneşin altında susuz yamanın imkânı yoktur. Bugün, Safa ve Merve denilen tepelerin arasında gidip gelmiştir.. Kendisinin oğlucuğu ile birlikte buraya bırakılmasın isteyen Rabb’nin çalışmasını (sa’y) sonuçsuz bırakmayacağına inanmaktadır. Gözleri ufukları taramış, bir gelen geçen aramış belki, ama boş dönmüştür. Kızgın güneşin altında ve kızgın toprağın üstünde, belki yalın ayak yedi kez gidip gelmiştir. Safa ile Merve arasında.. Evet teslimiyetle sa’yin, dua ile amelin birleşmesi gerektiğinin bilincindedir ve Allah’ın adaletine olan güveni de tamdır.. Yedinci gidip gelişinin sonunda hiç ummadığı bir yerden İlahi El’in kendisine uzandığını görmüştür.
Teslimiyetinin ve bu teslimiyetle birleşen çabasının sonuçsuz kalmadığını görmüştür; ummadığı bir yerden kaynaklanmıştır su; Hiç dinmemecesine, Kıyamet’e kadar dinmeden, kesilmeden devam edecek şekilde.
Bu kadın öğretmiştir gerçeği görmek isteyenlere.. O, tartışma içinde bocalayıp duran, hem teslimiyetten, hem de gerekli çabadan habersiz filozoflara asırlarca önce öğretmiştir gerçeği.. Akla güvenip ruhu göremeyen ruha bağlanıp aklı bulamayan zahitliğe dalıp dünyayı sömürgecilere bırakan, dünya hayatını amaç edinip Ebediyet’e boş veren, insanın iradesini ve gücünü tanrılaştırıp Allah’ı insanların işinden ve dünyadan uzaklaştıran, insana hiç güvenmeyip gücünü hiçe sayıp herşeyi oturup Allah’tan bekleyen, idealizm mi, realizm mi karanlıkları içinde el yordamıyla yol arayan sözde bilim adamlarına, sözde abid ve zahitlere, sözde filozoflaraa gerçeği asırlarca önce öğreten işte bu Habeş’li siyah cariyesidir. Akılla ruhun, idealle realitenin, çabayla teslimiyetin, duayla amelin, ruhla bedenin, dünya ile Ahiret’in uyum içinde birleştirilmesi gerektiğini ortaya koyan bu kadın olmuştur.
Bu kadın annedir, bu kadın öğretmendir, bu kadın öncüdür, liderdir... Ama, bir başka açıdan soruna yaklaşacaklar için, kadını ve onun taşıdığı değerleri yerle bir edecekler için bu kadır cariyedir, Habeş’lidir, siyahtır... Ama, bu tür değerlendirmelerle işimiz yok bizim... Hayır, teslimiyetin, itaatin, aşkın, bağlılığın, imanın, güvenin ve bunların yansıra çabanın, direnmenin, ümidin, iradenin sembolüdür bu kadın.
Bu Hacer’dir, ismi “Hicret” kelimesiyle ayın kökten gelir; Resûl’ün, “örnek muhacir Hacer gibi davranandır.” Diye Hicret’e örnek seçtiği kadındır. Hatırasının hem Allah’ın Evi’nin eteğine doğru uzatılarak bu Ev’le birlikte tavaf edilerek ölümsüzlerştirildiği ve hem de Hacc’da Sa’yla birlikte ebedileştirildiği ve “menasik”ten bir parça yapıldığı kadındır.
Allah’ın Evi’nin yanında yalnızca bu kadının mezarı vardır. Hacca gidenler onun su arayışının tekrarlar, yedi kez Safa ile Merva arasında onun gibi çaba gösterirler ve sonunda Allah’ın ona bahşettiği sudan içerler.
Allah’ın kulları arasında bir kadın, kadınlar arasında bir cariye ve cariyeler arasında Habeş’li bir siyahi.. Bu kadın tüccarlarının, kadın hakları savunucularının, kadını, arzularını doyurmada bir araç görenlerin, mallarının tüketiminde pazarlayıcı olarak kullananların, görünüşe, ırka, bölgeye değer verenlerin suratına indirilmiş en büyük bir şamardan başka nedir?
Ya, din adına, İslâm adına kadına çocuk yedirtip içirmekten ve altını temizletmekten başka görev vermeyenlerin, onu kocasının sadık bir bendesi olarak görenlerin bu şamardan hisseleri yok mudur?
Bu kadın Hacer’dir... Tevhid’in tarih boyunca tebliğini yapan insanlık katarının lokomotifleri rasüllerin babası İbrahim’in oğlu İsmail’in annesidir.. Allah onunla Sare arasında hiçbir ayrım yapmamış, Kitab’ın da “İshak Oğulları’na İsmail Oğulları”ndan hiçbir şekilde üstünlük tanımamış, hattâ Rasûller’in sonuncusu, en büyüğü ve Alemler’e rahmet olan Hz.Muhammed Mustafa s.a.v onun soyundan gelmiştir.
Müslüman kadını bir Hacer olmalıdır; insanlığa yol gösterecek liderlere anne olmalıdır; karanlıklarda ışık olmalıdır.. Allah’a teslim olmalı, ama bu teslimiyetin ne demek olduğunu iyi bilmelidir. Hacer gibi yalnız olduğu anlarda bil imanını ve ümidini yirmemeli, iradesi ve sabrıyla kuru topraktan su çıkarmalıdır. Susuz kuşakları sulayacak olan odur; onun gerçek değeri yaşadığı toprakta, doğduğu yerde, ırkanda, renginde ve fiziki yapısında değil ruhda ve aklındadır.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Mustafa Yağmurlu, Çağımızda Kadın Sorunu, Beyan Yayınları; s.61-66.
|