Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-23-2008, 01:32   #7
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
. İslâm’ın Kadına Verdiği Hürriyet :
Avrupa’nın dışındakiler, geleneklerinin derece ve seviyesi farklı da olsa Avrupa’ya uyup onu taklide koyuldular. Durumları ne olursa olsun taklit yolunda yürüdüler. Zira, bağımsız kişilikleri tam anlamıyla belirlenmemişti. Çünkü herhangi bir toplumun bağımsız kişiliği birinci derecede tarihi dayanaklarına sarılmasıyla ayakta durur. Bu dayanaklar her ne kadar liderlik anlamında değilse bile, toplumun müstakil şahsiyeti olarak yerini alır.

“Kadının Hürriyeti” davası, Avrupa dışındaki toplumlarda da böylece revâç buldu. Devrimin şekil yonü, daha çok kabul gördü. Çünkü bu yön kadına yaymaya çalıştığı hürriyetinde çabuklaşma bilinci veriyordu. Kadının erkeğe karşı özgürlüğünü duyurması tam hür olması bile, mazinin gelenek ve ilkelerinden kurtulması demekti. Gerçekte özgür olma, meydanlarda hürriyet bildiriminde bulunmadan önce, psikolojik bir gelişimin ifadesi olmaktadır.

Kadının hür olması harekti ki; kadın bunu başka bir toplumda, meselâ, İslâm toplumunda taklit ettiğinde, o zaman taklitçi kadının, aile için başka bir nizamı anlaması güç olmaktadır. Her ne kadar bu başka nizamın kadının hürriyete kavuşturma, bizzat aşağılanmasına ve değerinin yitirilmesine karşı koyma hususlarının ihtiva ettiği belirtilmiş olsa da sonuç vermemektedir. Çünkü kadın taklitçidir, aşağılanıp değerinin düşürülmesi pahasına da olsa taklit ettiği yolda yürümeye özen gösterecektir.

İslâm gelmiş ve evlilik akdini tamamlama konusunda kadının erkekle tam eşitlik hürriyetine kavuşturmuştur.

İslâm, eşlerin tekrar dönemeyecekleri karşılıklı zarara uğrama durumunda aralarındaki bağı kopararak erkeğe boşamayı, kadına da bir çeşit boşama hakkını tanımıştır.

İslâm gelmiş, kocası İslâm inancında iken karısının yahudi veya hıristiyan olarak inancının sürdürmesi hürriyetini tanımıştır.

İslâm gelmiş, erkeğin kendi malındaki tasarruf hürriyeti gibi kadına da özel malından tasarruf hürriyeti vermiştir.

İslâm gelmiş, kadına evlilik ilişkilerinde erkeklere benzer haklar vermiştir. Ayrılmış olsalar bile özellikle talakta İslâm, erkeğin daha çok insanlık ve güzel davranış göstermesini istemiştir.

İslam gelmiş, karı-koca ilişkilerinde cinsi uyumun olmasını zorunlu görmüştür. Yani, evliliğin duyurulması kadının güç durumda bırakabilecek gizli ilişkisinin haramlığı konularına özen gisterilmiştir. İslâm, çok kadınla evlenmeye izin verirken erkeğe, karısına ve çocuğuna karşı açık ve tam bir sorumluluk yüklemiştir.

İslâm gelmiş, kadına kadınlığının bir parçası olan hayâyı vermiş ve insan olarak üstünlüğünü belirtmiş, kocasından da evlilik isteğinin ifadesi olarak mihri, hediye ve bağış olarak takdim etmesini istemiştir.

İslam gelmiş, kadın ve erkekle ilgili bütün bu konuları yerine getirmiştir. Ama Avrupa’daki kadın hürriyeti davasının taklitçisi kadına göre bütün bunlar devrimin gayesi olan ve bugünkü devrimin gerçekleştirse de, insanî fazileti kazandırsa da geçmişin geride bıraktığı artıklardır.

Bu hareket, kadını caddede, plajda, salonda ve karışık toplantı yerlerinde iffetli halinden “soyulmuş et” durumuna düşürürken, kadının üstünlüğünü korumasının nasıl isteyebilir?

Bu devrim, kendi isteğiyle de olsa erkekle türlü giysileriyle karşılaşarak ve haya duygusundan uzaklaşarak onu teşvike zorlarken nasıl kadının asâletini koruyabilir?

İslâm, erkeğin erkekliğini ve iradesinin kabul ettiği gibi, kadının da kadınlığını, sevgi ve merhametini sürekli kılmıştır. Kadının erkekleşmesine, erkeğin de kadınlaşmasına engel olmuştur. Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşağın, kadın hürriyeti hareketinde tam anlamışla eşitlik istemelerine ve çağımızdaki ilmi ilerlemenin erkeği kadına, kadını da erkeğe organ değişimiyle dönüştürmeye fiilen girişmiş olmalarına rağmen; İslâmın kadın ve erkekteki uygulaması belirtildiği gibidir.

İslâm, bir cinsin karşı koymasına rağmen insanlığın dini olacaktır. Çünkü bu karşı koyma, çözülme ve başıboşluk hareketidir. İslâm başıboşluk medeniyeti değil, insan medeniyeti olarak, insanlık uygarlığının kaynağı olacaktır.[1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur’anî Kavramlar, Yöneliş Yayınları; s.288- 291.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla