1. Şakir ve Kânit ve Muvahhid :
Şakir ise, kendisine verilen ilahi nimetlere şükreden demektir. Türkçede ki anlamı, nimetin sahibine sadece dille teşekkür söylemek biçiminde algılanır. Aslında şükrün ikram anlamı da vardır. Kur’anda ki bu terim, ikram anlamıyla, aynı zamanda Hz. İbrâhim’in destanlaşan misafirperverliğini de anlatmaktadır.
Kânit: İtaatkâr, boyun eğen. İtaat ve boyun eğmek manasına gelen kunût kökündendir[1].
Kânit sıfatına gelince, Bu da yukarıdaki şükür kavramının anlamını tamamlar. Çünkü Kânit, Allah’ın emirlerinin hakkıyla yerine getiren demektir.
Hz. İbrâhim’in zâtı için kullanılan ümmet kelimesi ise burada iki anlama gelebiri. Birisi; O, tek başına bir ümmetti demek olabilir. Diğeri de bu anlamı tamamlar; O, kendisine uyulan bir imamdı, inanç konusunda kimsenin peşine takılmamıştı.[2]
Muvahhid ise, Allah’ı bir tanıyan, her türlü yanlış itikadlardan sıyrılmış. Tevhid akidesine bağlı kimseye denir.[3]
“İbrâhim; Hanîf olarak Allah’ın önünde kânit bir ümmet idi. Müşriklerden değildi. O’nun nimetlerine şakir idi”.[4]
“Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve Hanîfler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.”[5]
“(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara

Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrâhim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.”[6]
“De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, Hanîf (hakka yönelmiş) olarak İbrâhim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi”.[7]
“İşlerinde Hanîf (doğru ) olarak kendini Allah'a veren ve İbrâhim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır?”[8]
“İbrâhim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru (Hanîf) bir müslüman (muvahhid) idi; müşriklerden de değildi.”[9]
“De ki: “Şüphesiz Rabbim beni dosdoğru (Hanîf) bir yola, dimdik ayakta duran bir dine, muvahhid olan İbrâhim’in dinine iletti. O, müşriklerden olmadı.”[10]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/351.
[2] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s.24, 25.
[3] Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, Beşir Eryarsoy- Ahmed Ağırakça: s.59.
[4] Kur’an-ı Kerim: Nahl, 16/120-121.
[5] Kur’an-ı Kerim; :Beyyine, 98/ 5.
[6] Kur’an-ı Kerim: Bakara, 2/135.
[7] Kur’an’ı Kerim: Al-i İmran, 3/95.
[8] Kur’an-ı Kerim: Nisa, 4/125.
[9] Kur’an-ı Kerim: Al-i İmran, 4/67.
[10] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/161.