|
Tarım Politikasını Protesto Ediyorum !
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ULUSA SESLENİŞ KONUŞMASI
30 MAYIS 2005
Sevgili vatandaşlarım...
Hepinizi en güzel duygularla gönülden selamlıyorum.
Umutların canlandığı güzel bahar günlerinin ardından Türkiye güneşli ve aydınlık bir yaz mevsiminin eşiğine gelmiş bulunuyor.
Bu dönem, özellikle tarım ve turizm sektörümüz için ekilenin biçileceği bereketli hasat günlerinin yaklaştığı bir dönemdir.
Bu vesileyle ben de bu akşam sizlere hükümetimiz döneminde bu iki sektörümüzde nereden nereye geldiğimizden ve gelecekle ilgili beklentilerimizden söz etmek, bu konuda bilgi vermek istiyorum.
Türkiye nüfusunun yüzde 40’ına yakın bir kısmının ekmeğini tarımdan kazandığını, yani bu sektörde yaşanan her olumlu ya da olumsuz gelişmenin Türkiye’nin bütününü doğrudan etkilediğini aklımızdan çıkaramayız. Türkiye maalesef tarımsal üretimini ekonomik gerçekleriyle ve ülke ihtiyaçlarıyla uyumlu bir temele oturtamamıştır.
Ancak burada tek ümidini toprağına, çiftine çubuğuna bağlamış köylümüzün, çiftçimizin, hayvancımızın bir suçu, bir günahı yoktur.
Burada asıl günah bugüne kadar tarımı iyi planlayamayan, tarımsal eğitim ve hizmetleri yaygınlaştıramayan, tarım için gerekli altyapı ve yatırımları ihmale uğratan yönetimlerindir.
Bugün maalesef bu günahın önümüze koyduğu ağır faturayı başta köylümüz, çiftçimiz, hayvancımız olmak üzere hep birlikte ödüyoruz.
Dünün ağır ihmalleri, maalesef bugün Türk tarımının önüne kartopu gibi büyüyen bir problemler dağı bırakmıştır.
Ama problemler ne kadar büyük olursa olsun biz asla yılgınlığa düşecek, Türk tarımını karanlığa, çözümsüzlüğe, yoksulluğa terk edecek bir anlayışa sahip değiliz.
El ele vererek bu problemler dağını aşıyoruz, tarımımızı düze, düzlüğe, aydınlığa çıkaracağız.
.Türk tarımını en kısa zamanda doğru üreten, ürettiğini değere dönüştüren, elde ettiği değerle sürekli hacmini büyüten bir çizgiye getirmek durumundayız, bu bizim bu memlekete borcumuzdur.
Bunu yaparken doğal hayatı koruma ve zenginleştirme adına azami hassasiyeti göstermekten de vazgeçmememiz gerekiyor.
Çünkü Türk tarımının geleceği, Türkiye’nin geleceğidir, milletimizin geleceğidir.
Değerli vatandaşlarım...
İki buçuk yıllık iktidarımız süresince Türk tarımına can suyu taşımak, çiftçimizin, köylümüzün, hayvancımızın problemlerine çözüm bulmak, destek olmak noktasında ne kadar büyük bir gayret içinde olduğumuzun sizler de şahidisiniz.
Elbette ülkemizin ağır bir kriz ortamından bugünlere geldiği gerçeğini unutamayız. Maalesef şimdilik elimizden gelen, gönlümüzden geçenin yanında küçük ve sınırlı kalıyor.
Ancak geçen zaman zarfında hükümet olarak gerek Türk tarımının taşıdığı önemin, gerekse bu sektörümüzün içinde bulunduğu zor şartların farkında olduğumuzu uygulamalarımızla ortaya koyduk sanıyorum.
2002 yılında göreve geldiğimizde maalesef nüfusumuzun büyük bir kısmının geçimini sağladığı, ekmeğini kazandığı tarım sektörümüz can çekişme noktasına gelmiş durumdaydı.
Çiftçimiz, köylümüz, hayvancımız perişan ve muhtaç bir duruma düşmüş, yarınlarından umudunu tamamen kesmişti.
Bu dramatik tabloyu değiştirmek ve tarım sektörümüzü yeniden nefes alır hale getirmek için bütün imkanlarımızı seferber ederek çiftçimizin, köylümüzün, hayvancımızın yardımına koştuk.
Bir yandan, çiftçilerimizin aciliyet arzeden ihtiyaçlarını giderebilmek için destekleme programlarını derhal uygulamaya koyduk, çiftçi borçlarını yeniden yapılandırarak ödenebilir hale getirdik.
Bir yandan da çok kapsamlı hazırlanmış, çok yönlü planlanmış ve dünyadaki gelişmiş tarımsal kalkınma projelerinden azami şekilde yararlanan, çevre önceliklerini dikkate alan yeni bir tarım stratejisi geliştirmenin arayışı içine girdik.
Bu nedenle Yüksek Planlama Kurulumuz 2006-2010 Tarım Stratejisi Belgesi adıyla bir plan hazırladı.
Türk tarımının sadece önümüzdeki beş yılına değil, daha sonrasına da yön verecek olan bu belge ile Türk tarımında ilk kez stratejik hedefler belirlenmiş ve o hedeflere uygun bir planlama çalışması yapılmıştır. Bu paralelde bu yıl inşallah Tarım Çerçeve Kanunu’nu da çıkararak, Türk tarımının uzun vadeli gelişim güzergahını belirlemiş olacağız.
Bunun anlamı şudur; tarım sektörümüz artık ölü toprağını üstünden atmakta ve çağın gereklerine uygun olarak yeni bir tarım düzenine geçmekte, yeni bir sayfa açmaktadır.
Hükümet olarak temel amacımız; ülkemiz tarımını gerek Avrupa Birliği, gerek
Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması ile uyumlu, dünya ile rekabete açık, örgütlü ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilmektir.
Aziz vatandaşlarım...
Önümüzdeki dönemde tarım sektörümüzde hayata geçirmeyi düşündüğümüz değişiklikler ve yenilikler hakkında sizlere bazı önemli bilgiler vermek, yeni tarım vizyonumuzla ilgili bazı önemli hususları ana hatlarıyla aktarmak istiyorum.
Hükümet olarak yaptığımız önemli bir değişiklik desteklerle ilgilidir. Bundan böyle dağa taşa, boş araziye, olmayan üretime Doğrudan Gelir Desteği vermeyi sona erdiriyoruz; artık sadece gerçekten üreten, desteği hakeden çiftçimiz, üreticimiz devlet desteklerinden yararlanacak, suistimallerin önü kesilecektir.
Maalesef bugüne kadar iyi niyetle ve büyük bütçe fedakarlıklarıyla verilen tarımsal destekler hem teknik yanlışlıklar, hem de suistimaller neticesinde tarım sektörümüzün derdine şifa olamıyordu. Destekleme bütçesinin yüzde 80’ini oluşturan ve gittikçe işlevsizleşen bu desteklerin oranını teknik bazı sebeplerle aşama aşama düşürmek durumundayız; bu yıl yüzde 55’e kadar düşürdük, gelecek yıl bu oran yüzde 45’e kadar gerileyecektir.
Buradan arttırdığımız kaynağı tarım sektörümüzün gerçek ihtiyaçlarına, daha etkin desteklere yönlendiriyor; Kırsal Kalkınma, Ürün Sigortası, Çevresel Amaçlı Tarımsal Alanların Korunması gibi yeni destek ve ödeme sistemleri getiriyoruz.
Amacımız hem bu desteklerin gerçek sahiplerine amacına uygun olarak ulaşmasını sağlamak, hem de Türk tarımını, tarım sektörümüzü ayağa kaldırmak, tarımsal üretim kapasitemizi arttırmaktır.
Bu yeni tarımsal kalkınma hedefleri, aynı zamanda ülkemizin AB ile entegrasyonu açısından da hayati öneme sahip hedeflerdir.
Değerli vatandaşlarım...
Geçtiğimiz yıl tarım sektörümüz açısından hareketli ve geleceğe dönük umutları canlandıran gelişmelerle geçmiştir.
2004 yılı itibariyle Tarım ürünleri ihracatımız 6.4 milyar dolara yükselmiş, ihracatımız 500 milyon dolar fazla vermiştir.
2002’de yüzde 1.9 olan tarımsal özel sektör yatırımları oranı, 2004’te yüzde 3.4’e yükselmiştir.
2003’te yüzde 6.5 olan kırsal alandaki işsizlik oranı, 2004 yılında yüzde 4.5’lere kadar gerilemiş, bu rakamların da gösterdiği gibi kırsal alanda yeni istihdam imkânları oluşturulmuştur.
2002’de yılda 6 bin civarında seyreden traktör satışları 2004 yılında 30 binlere yükselmiştir.
Yine aynı dönemde çiftçimizi, üreticimizi rahatlatmak adına tarımsal girdilerde yüzde 10’lara varan KDV indirimi sağlanmıştır. Buna bağlı olarak ortaya çıkan göstergeler buğday, mısır, pirinç, pamuk, ayçiçeği gibi temel tarımsal ürünlerde üretim artışı sağlandığına işaret ediyor. Bizim bütün derdimiz kendi şartlarımızı zorlayarak, çiftçimize sürdürülebilir bir tarımsal üretimin şartlarını temin edebilmektir. Bu amaçla üretim açığı bulunan ürünler ile yağlı bitkilere geçen yıl bir önceki yıla oranla yüzde 7’lik bir artış ile 282.5 trilyon lira prim ödemesi yaptık.
Sertifikalı hububat tohumluğu kullanımında geçen yıl bir rekor yılı oldu ve kullanım 50 bin tonlardan 248 bin tona kadar yükseldi. Bu durum çiftçimizin üretimi ve verimi artırma yolunda önemli oranda bilinçlenmeye başladığını da açıkça gösteriyor. F1 hibrit sebze tohumculuğu projesi ile Türk tohumculuk sektöründe yeni bir atılım dönemi başlattık.
Süne zararı yüzde 4’lerden yüzde 1’lere indirildi, bu suretle ekonomiye 1 katrilyon lira katkı sağlandı. Geçmiş yıllarda 25-50 arasında kooperatif ancak desteklenebilirken bu rakam 2004’te 234’e kadar yükseldi. Yine hayvancılık desteklerinde 345 trilyon liralık bir kaynak sektörümüzün hizmetine sunuldu.
Besicilerimize et teşvik primi olarak 141 trilyon TL ödenirken, hayvan ıslahı projesinde de önemli mesafeler alındı.
Değerli vatandaşlarım...
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile sektörümüze hayat verecek düşük faizli tarımsal kredi uygulaması yine bu dönemde başlatıldı. 2004’te 605 trilyon TL düşük faizli selektif tarımsal kredi kullandırıldı; 2005 yılında ise 2.5 katrilyon TL düşük faizli kredi kullandırmayı amaçlıyoruz. Sadece bu yılın ilk beş ayında Ziraat Bankası aracılığı ile 742 trilyon TL, Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile de 200 trilyon TL düşük faizli kredi kullandırılmıştır.
Tarımsal kredilerde normal faiz oranı yüzde 24’tür. Ancak selektif kredi yöntemiyle bu yüzde 24’lük orandan yüzde 30 ile yüzde 60’lara varan ek indirimler sağlanmıştır.
Böylece çiftçimiz, tarım yatırımcılarımız yüzde 9.6 ile yüzde 18 arasında değişen daha uygun faizlerle bu kredilerden yararlandırılmaktadır. Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında bugüne kadar 240 kooperatifimiz desteklenmiştir.
Bu kapsamda kırsalda kooperatiflere üye olmuş yoksul ailelerimize 35 bin baş süt sığırı ve 85 bin baş koyun dağıtılmıştır. 2005 yılı hayvancılığımız için de köklü ve iddialı atılımların yaşandığı bir yıl olacaktır.
Belirlediğimiz 2005-2010 Hayvancılık Stratejisi ile hayvancılığımızı ayağa kaldıracağını umduğumuz yeni bir ufuk çizmiş bulunuyoruz. Bu doğrultuda attığımız adımların karşılığını almaya da başladık; dibe vurmuş olan hayvancılık sektörümüz yavaş yavaş canlanmaya başlıyor. Bu gelişme ivmesini kaybetmemek için 2005’te hayvancılığımıza kooperatif destekleri ile birlikte yaklaşık 1 katrilyon TL seviyesinde bir destekleme bütçesi ayırdık.
Ayrıca Tarım Reformu Uygulama Programı’ndan aktarılan 30 milyon dolarlık bir kaynak ile 16 ilimizde Köy Bazlı Katılımcı Yatırımlar Projesi başlatılmıştır. Tarım Gönüllüleri projesiyle köye ve köylüye hizmetin yerinden gerçekleştirilmesi konusunda önemli kazanımlar sağlanmıştır. Dünya petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara ve yaşadığımız doğal afetlere rağmen Türk tarımının 2004 fotoğrafı hepimizin içini ısıtacak kadar umutlu ve aydınlıktır.
Önümüzdeki yılların Türk tarımı için gerçek bir hasat mevsimi olacağına olan inancım tamdır; bu ülkenin bu potansiyeli, bu zenginliği vardır.
Aziz vatandaşlarım...
Hükümetimizin bu yılki destekleme bütçesi, kooperatif destekleri de dahil olmak üzere 3 milyar 752 milyon YTL, yani 3 katrilyon 752 trilyon Türk Lirasıdır.
Bu yıl özellikle Doğrudan Gelir Desteği’nin genel destekleme bütçesi içindeki payını yüzde 55’e kadar düşürdük. Bunun sebebi başta da söylediğim gibi prim ödeme miktarını farklılaştırarak destekleri işlevsel hale getirmek gayretidir.
Biz ödemeyi üretim ile ilişkilendiriyor, adım adım üretime katkı sağlamayan eski destek kriterlerini yürürlükten kaldırıyoruz. Biliyorsunuz Şubat ayında başladığımız ödemelerimiz, Mayıs ayının ilk haftasında tamamlandı. Tohumluk ve fidan desteği olarak bu yıl 55.2 milyon YTL, yani 55 trilyon 200 milyar Türk Lirası ödeyeceğiz.
Prim ödemelerinde geçen yıla göre yüzde 113’lük bir artış sağladık ve bu yıl toplam 600 milyon YTL, yani 600 trilyon Türk Lirası prim ödemesi yapacağız. Sertifikalı tohumluk kullanan üreticilerimize yüzde 20 oranında ek prim ödenecektir.
Bitki hastalık ve zararlılarına karşı alternatif ürüne yönelen üreticilerimiz için 15 milyon YTL, yani 15 trilyon Türk Lirası destek sağlanacaktır. Halen Mecliste olan Tarım Sigortaları Kanunu’nun çıkarılmasının ardından çiftçimizin sigorta bedellerinin bir kısmına destek sağlamak üzere bütçemizden 2005 yılı için 30 milyon YTL ayrılmıştır.
Kooperatif destekleri için ayrılan 290 milyon YTL ile genel bütçeden 104, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında da 200 kooperatif olmak üzere toplam 304 kooperatifimize destek sağlayacağız.
Değerli vatandaşlarım...
Bildiğiniz gibi tarımsal üreticilerimizin elektrik borçları ile ilgili önemli mağduriyetleri, sıkıntıları vardı.
Biz çiftçimizin, üreticimizin sırtındaki bu ağır kamburu kaldırmayı görevimiz bildik ve birikmiş sulama enerjisi borçlarını bir kanunla yeniden yapılandırdık.
TEFE’ye göre yeniden yapılandırılan borçları ek faiz uygulamadan 36 ay vade ile tahsile başladık. Sulama elektriği borçlarını zamanında ödeyen çiftçilerimize haksızlık etmemek için de, bundan sonra kullanacakları sulama enerjisi giderlerinden yaklaşık yüzde 15’lik bir indirim sağladık.
Peki bunu niye yaptık?
Üreticimiz biraz nefes alsın ve yeniden tarıma katkı sağlamak üzere kolları sıvasın diye yaptık. Köylünün bu milletin efendisi olduğunu, onların ayağa kalkmasının bu ülkeyi ayağa kaldıracağını bildiğimiz için yaptık.
Hükümet olarak, devlet olarak, geleceğimizi düşünen sorumluluk sahibi insanlar olarak, tarımımızı desteklemeye artan bir iştiyakla devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bu arada gerek gübre, gerekse mazot ile ilgili çalışmalar da son safhaya getirilmiş durumdadır, bu konuda da çalışmalarımızı tamamlayıp çiftçilerimize yeni müjdeler vermeyi amaçlıyoruz.
Değerli vatandaşlarım...
Bu yıl hububatta geçen yıl olduğu gibi yine verim ve kalite açısından bereketli bir hasat bekliyoruz. Geçen 3 yıl içinde, 240 bin tonluk bir rakamla Cumhuriyet tarihinin en büyük sertifikalı tohumluk kullanımını gerçekleştirdik.
Yine bu zaman içinde verdiğimiz etkili süne mücadelesinin bir neticesi olarak, yılda bir milyon tonun üzerinde kaliteli buğday ithalatı yapan ülkemiz bugün artık buğday ithaline ihtiyaç duymayan bir noktaya gelmiştir.
Şu anda Türkiye dünya un ihracatında ikinci sıraya kadar yükselmiştir. Bundan böyle Türkiye Allah’ın izniyle buğday ithal eden değil, dünyaya kaliteli buğday ve ürünlerini ihracat eden bir ülke olacak, topraklarımız yavaş yavaş dünyanın hububat üssü haline gelecektir.
Bunu devletle hububatçılarımız birlikte başaracaktır, biz hükümet olarak bu konuda üstümüze düşeni yapmakta kararlıyız.
Hemen şu bilgiyi de vereyim; bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisimiz oluşmuş piyasa normları üzerinden, piyasa düzenleme fonksiyonunu etkin bir şekilde kullanarak alım yapacaktır.
10 tona kadar olan alımlarda çiftçimize peşin olarak ödeme yapacağız. Her çiftçiden maksimum alımımız 30 ton olacak.
10 tonu peşin ödenecek, kalan kısmın bedeli ise 30 gün vadeli şekilde olacaktır. Geçen yıl biliyorsunuz bir uygulama başlattık; uzak mesafelerden ofis alım merkezlerine gelmek zorunda kalan üreticilerimizin mağduriyetini gidermek için ilave nakliye bedeli ödedik. Buna bu yıl da devam edeceğiz. Yine geçen yıl üreticilerimize istekleri halinde ürünlerini ücretsiz TMO silolarında depolama imkanı getirmiştik, bu uygulamayı da sürdürüyoruz. Bu yıl ayrıca ürün senedi diye nitelediğimiz yeni bir uygulamaya başlıyoruz.
Nedir ürün senedi?
Kısaca izah edeyim: Çiftçimiz, sanayicimiz, tüccarımız Toprak Mahsulleri Ofisi silolarına koydukları ürünlerinin karşılığında alacakları ürün senedi ile bankalardan uygun şartlarda finansman temin edebilecekler.
Ayrıca bu senet piyasada ciro edilebilecek ve finansman aracı olarak kullanılabilecektir. Böylece piyasada ciddi manada işlem hacmi oluşacak ve üretici aleyhine gelişebilecek fiyat çekilmelerinin önüne geçilmiş olacaktır.
En önemlisi; hükümet olarak her çiftçiye, kamu ve özel sektöre sattığı ürün için kilo başına 30 bin TL prim desteği veriyoruz. Böylece, diyelim ki, çiftçimiz birinci sınıf ekmelik buğdayını 350 bin liraya sattıysa, bunu belgelemesi halinde 30 bin lira da prim alacaktır.
En geç bir ay içinde eline toplam 380 bin lira geçmiş olacaktır. Bu yeni bir uygulamadır, TMO bundan önce böyle bir uygulama yapmıyor, sadece aldığı buğdayı kayıt altına alıyordu. Diğerleri kayıt dışı kalıyordu. Şimdi diğerinin de primini ödeyeceği için, TMO’nun almadığı diğer ürün de kayıt altına alınmış olacak, buğdayını sadece TMO’ne satanlar değil, diğer yerlere satanlar da aynı şekilde makbuzuyla primini alacaktır.
Değerli Arkadaşlar,
Bu yıl bildiğiniz gibi çiftçilerimizin Doğrudan Gelir Desteği ödemelerini tek kalemde ödeyeceğiz dedik ve Mayıs ayının ilk haftasında ödemeleri tamamladık. Burada bir ölçü vermek istiyorum. Kilo başına ödediğimiz Doğrudan Gelir Desteği 40 bin TL iken, şimdi buğday üreticilerimize kg. başına 30 bin TL prim desteği veriyoruz.
Böylece bu yıl çiftçimize 70 bin TL toplam destek vermiş oluyoruz. Bu; % 20 ile % 25 oranında maliyet, üretim desteği demektir.
Türkiye’de ortalama arazi büyüklüğü 60 dekar ve bundan elde edilecek ürün ise 10-15 ton arasındadır. Dolayısıyla biz bu politika ile Türkiye ortalamasındaki mağdur olabilecek ve nakit ihtiyacı olan küçük çiftçilerimizin emeklerinin karşılığının tamamını piyasa şartlarında ödeyerek beraberinde özel prim desteği vererek, onları mağdur etmemeyi hedefliyoruz.
Ortaya koyduğumuz alım politikaları ile buğday artık aynı zamanda bir yatırım ve ticaret aracı olacak; üreticinin, tüccarın, tüketicinin, ihracatçının ve sanayicinin de yüzünü güldürecektir. 2005 yılı hububat Politikamızdaki temel yaklaşım; üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak, piyasa hareketliliğini en üst düzeye çıkartmak, haklı rekabet ortamı ve tüketiciyi olumsuz etkilerden korumaktır.
Sevgili vatandaşlarım...
Bu akşamki sohbetimizin son bölümünü geçen yılı büyük bir dinamizm içerisinde rekor üstüne rekor kırarak kapatan turizm sektörümüzle ilgili bazı noktalara işaret ederek tamamlamak istiyorum.
Dünyada turizm sektörü yıllık ortalama % 6.8 oranında büyüme kaydeden, özellikle son yirmi yılda dünyanın en hızlı gelişen sektörlerinden biri olmuştur. Türkiye, kısa sayılabilecek turizm geçmişine rağmen özellikle son yıllarda bu alanda çok önemli mesafeler kat etmiş bir ülkedir. Eşsiz kültürel, tarihi ve doğal güzellikleriyle yüksek bir turizm potansiyeline sahip olan Türkiye, bugün dünyanın önde gelen turizm ülkeleri arasında yerini almış durumdadır.
2004 yılı sonu itibariyle Türkiye’yi ziyaret eden toplam turist sayısı 17.5 milyon seviyesine yükselmiş; 2004 yılı toplam turizm gelirimiz 15.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Turizm gelirlerimizin GSMH içindeki payı % 5.5’dir. Yine turizm sektörümüz yaklaşık 1.5 milyon kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. Turizmin ürettiği değerlerin ekonomimiz için çok önemli seviyede olduğu ortadadır.
Ancak bugün geldiğimiz bu nokta, elimizdeki turistik potansiyel açısından asla bir son nokta değildir. Biz bundan çok daha iyisinin gerçekleştirilebileceğini biliyor ve buna göre adımlarımızı atıyoruz.
Değerli vatandaşlarım...
Geçtiğimiz dönemde dünyayı etkileyen çeşitli olumsuzluklara rağmen; gerek ülkemizi ziyaret eden yabancı turist sayısı, gerekse turizm geliri açısından ülkemiz turizminin iyi bir sınav verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin dünya turizm sektöründe en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer aldığı ve gelecekte çok daha iyi noktalara geleceği açıkça görülmektedir.
Bakınız, 2005 yılı için koymuş olduğumuz turizm hedeflerine 2004 yılında zaten ulaşmış durumdayız. Şimdi bu sonuçlardan tatmin olmayıp, çıtayı daha yükseğe koymak bizim için kaçınılmaz hale gelmiştir.
Evet, çıtayı yükseltiyor ve hedefimizi 2005 yılında 20 milyon yabancı ziyaretçi, 18 milyar dolar da turizm geliri noktasına çekiyoruz. Bu bakış açısıyla 2010 yılı itibariyle hedefimiz yıllık 30 milyon turist ve 30 milyar dolar turizm geliri, 1 milyon yatak kapasitesi ve 3 milyon doğrudan istihdamdır.
Bu alanda Türkiye’yi bir turizm markası haline getirmek ve bu sektördeki kazanımlarımızı korumak ve sürekli geliştirmek için elimizdeki bütün imkanları seferber ederek çalışacağız.
Bu alanda özel sektörümüzün, turizm yatırımcılarımızın dinamik ve atılımcı performanslarını da hem takdir ediyor, hem de en büyük güvencemiz sayıyoruz.
|