Bediüzzaman Said Nurs-i....
sevmek..
Muhabbet, su kâinatin bir sebeb-i vücududur. Hem su kâinatin râbitasidir. Hem su kâinatin nurudur, hem hayatidir.
Insan, kâinatin en câmi' bir meyvesi oldugu için, kâinati istilâ edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdegi olan kalbine dercedilmistir. Iste söyle nihayetsiz bir muhabbete lâyik olacak, nihayetsiz bir Kemâl sahibi olabilir.
Iste ey nefis ve ey arkadas! Insanin havfe(korkuya) ve muhabbete(sevmeye) âlet olacak iki cihaz, fitratinda dercolunmustur. Alâküllihal o muhabbet ve havf, ya halka(insanlara) veya Hâlik'a müteveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir. Halka muhabbet dahi, belali bir musibettir. Çünki: Sen öylelerden korkarsin ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamini kabûl etmez.
Su halde havf, elîm bir beladir. Muhabbet ise, sevdigin sey, ya seni tanimaz, Allah'a ismarladik demeyip gider. -Gençligin ve malin gibi.- Ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzî asklarda yüzde doksandokuzu, masukundan sikâyet eder. Çünki: Samed âyinesi olan bâtin-i kalb(kalbin içi) ile sanem-misâl(put gibi) dünyevî mahbublara(sevgililere) perestis etmek, o mahbûblarin nazarinda sakildir(asagidir) ve istiskal eder, reddeder.
Zira fitrat, fitrî ve lâyik olmayan seyi reddeder, atar. (Sehvânî sevmekler, bahsimizden hariçtir.)
Demek sevdigin seyler ya seni tanimiyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor. Senin ragmina müfarakat ediyor. Mâdem öyledir; bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfin lezzetli bir tezellül olsun. Muhabbetin, zilletsiz bir saadet olsun
(yirmidördüncü söz, besinci dal)
|