Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-20-2008, 17:11   #4
Kullanıcı Adı
Parantez
Standart ve söz çArşı'da (1)
Ve söz ÇARŞI'da !..
12 Kasım Pazar akşamı saat 21.30..
Beşiktaş'ta bir çay bahçesi..
Buz gibi bir hava ve taburelerin üzerinde üç kişi..
Bir tarafta Çarşı'nın iki önemli ismi Alen Markaryan ve Cem Yakışkan..
Diğer yanda ise Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol..
Ana konu Beşiktaş..

Ve konuşulmadık hiç bir şey yok !..
Çarşı'nın yönetime bakışı nasıl?
"Yönetim istifa" sloganları için ne düşünüyorlar?
Muhalefeti niye eleştiriyorlar?
Numaralı tribünle yaşadıkları büyük gerginliğin sebebi ne?
Numaralı tribün hakkında hangi çalışmayı başlattılar?
Seçim öncesi Demirören'e mesajları var mı?
100. yıl şampiyonluğu hakkında şok sözleri ne?..

Hepsini çalkantılı günler geçiren Beşiktaş hakkında çok çarpıcı sözlerin yer aldığı bu röportajda okuyacaksınız..
VE
Başkan Demirören'in isteğiyle değişen, "Belalı" tezahüratın yeni hali !!!


Çarşı grubunun amigosu Alen Markaryan ile siyah beyazlı tribün liderlerinden Cem Yakışkan, Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'un sorularına çarpıcı yanıtlar verdi:
-Alen kaç yıldır tribünlerdesin?
ALEN: “Ortalama 25 diyelim.”

"FENERLİLER MÖÖÖÖÖ DİYE AYAĞA KALKIYORDU"
-Unutamadığın sende çok fazla yer eden maç var mı?
ALEN: “Unutamadığım maç mesela. 1979-80 sezonu diye hatırlıyorum, Şaban’ın attığı gole 1-0 sonuçlanan Fenerbahçe maçıdır. Nedeni de, o dönemlerde Kemal Sunal (İnek Şabak) tiplemesiyle ön plana çıkmıştı. Fenerbahçeliler yeni açıkta toplanmışlardı. Top Şaban’ın her ayağına geldiğinde ‘Mööööö’ diye ayağa kalkıyorlardı. Tam o sırada Fenerbahçe taraftarları ‘Mööööö’ derken, Şaban 2-3 kişiyi geçti ve golü attı, bizim Ferdinand’ın kupa maçında Fenerbahçe’ye attığı golvari ve benim için unutulmazlar arasına girdi."

"15 SENE ŞAMPİYONLUK GÖREMEMİŞ BİR JENERASYONUZ"
-25 senedir tribinblerdesin. Unutamadığın futbolcular kimler?
ALEN: “Necdet’i unutamam, Ali Kemal, Bora. Özellikle sayıyorum bunlar bize 15 sene sonra şampiyonluğu getiren kadrodaydılar. Ziya Doğan’ı unutmak mümkün değil. Arnavutoviç’i, Şekerbegoviç’i unutamam. Bunlar bizim gençlik zamanımızın futbolcularıydı, 15 sene şampiyonluk görmemiş bir jenerasyonun çocuklarıydık. Fenerbahçe ve Gealatasaray maçlarında futbol olarak geri düşüyorduk ama tribün olarak ayakta kalıyorduk. Ondan sonraki dönemlerde Metin, Ali, Feyyaz. Bunların zaten unutulması mümkün değil. Tarihe bunlar altın harflerle geçti.”

-Son yılların kadrolarından unutulmazlar arasına girecek isimler kimler sence?
ALEN: “Pascal Nouma felsefesiyle, oyuna yüreğini koymasıyla ön plana çıkmış futbolcuların başında geliyor. Sonra Carew’i sayabiliriz, benim için futbolcu mantığında Ricardinho’nun, Delgado’nun gelişi, İlhan Mansız, Nihat Kahveci. İbrahim Üzülmez çok farklı bir kişilik, kapasitesini zorlayan ve devamlı birşeyler yapmaya başlayan, namuslu oyuncular arasına koyabileceğimiz bir futbolcu. Unutulmazlar arasında böyle nitelendirebiliriz ama gönüllere taht kuran bir Amokachi var.”

"YÜZMEYİ BİLMEZKEN HAVUZA İTTİLER"
-Tribün lideri misin? Amigo musun? Sen kendini nasıl adlandırıyorsun?
ALEN: “Basında kendine sivri açıklamalarla yer edinmeye çalışan insanların dönem dönem yaptıkları açıklamalar var, bunların amigoyu, tribün lideri konumuna sokması bundan. Tribün lideri, sanki amigoluğun kelime anlamı çok kötüymüş gibi, 'ben sana amigo demeyi yakıştıramıyorum. Sen tribün liderisin' mantığını ön plana çıkartıp, şöyle bir örnek verebilirim, dünya futboluna baktığınızda ön libero diye bir kavram yok, yalnızca Türkiye’de kendini futbol uleması olarak görenlerin çıkarttığı bir kelime. Bunun gibi birşey yani amigo değil de tribün lideri. Benim rahmetli babamın çok büyük bir lafıdır, ‘Bok değil, kaka’. Yani ikisi de aynı kapıya çıkıyor, o yüzden ikisi de aynı şey ama bizim aramızda 1987-91 yılları arasında tribünde 10-15 arkadaş hep beraber dururduk. Kimi davul çalardı, kimi zil çalardı, kimi taraftarla diyalog yapardı ama daha sonra valiliğin aldığı bir dizi önlemler sonucu, tek kişiye düşürüldü. Sen amigo ol kavramı da olmadı. Bir an yani ben yüzmeyi bilmem beni havuza ittiler biz de yüzüyoruz mantığı oldu. Böyle bir süreçten geldik. Ben vitrine çıkmış şekildeyim bu işte, yoksa özünde çok arkadaşımla beraber yapıyoruz bu işi. Ben kavramı yok yani. Biz varız. Bu da bize kısmetmiş, nasipmiş. İlkelerimiz çok farklı, amigoluğun bayrak yarışı olduğu şeklinde bir sistemimiz var. Hemen hemen hiçbir tribüne nasip olmayacak bir şey bu.”

-Beşiktaş’ta son yıllarda birşeyler olmaya başladı. 100. yılda gelen şampiyonluğun ardından yaşanan sezon. Camia 100. yıldan sonraki sezona mı takıldı kaldı, yoksa başka şeyler mi var?
"SEBA, ÜSTÜNKAYA'NIN MİRASINI YEDİ"
ALEN: “Olayı aslında 3 bölümde incelemek lazım. Birincisi, 2000 yılına kadar olan Sebalı 16 seneyle olan süreç, ikincisi 2000-2003 arasında Sedar Bilgili dönemindeki süreç, ondan sonra da Yıldırım Demirören ile başlayan süreç. Süleyman Seba başkanlığı bıraktıktan sonra bir kabuk değişimi yapıldı. Bunun evrelerini Beşiktaş camiası kolay kolay kabullenemedi, kanıksıyamadı. Bunun yarattığı belli başlı izler yaşandı. Türkiye’nin içine düştüğü ekonnomik boyutun çok büyük katkısı var. Neticede materyalist bir toplumun parçaları olmaya başladık. Bunlarla beraber başarı isteyen bir kitlenin, neden bunu böyle söylüyorum; bir jenerasyon olarak adlandırdık kendimizi ki o dönemlerde böyle yönetimi istifaya davet etmeler hiç olmamıştı, Mehmet Üstünkaya gibi alt yapıya önem verip, Dorde Miliç’le, Serpil Hamdi Tüzün’le beraber çıkışa geçen büyük bir bütçenin mirasını yedi aslında Süleyman Seba. Tabi insanlar gerçeklerle karşılaşmak istemediklerinden bazı şeyleri konuşamıyorlar."

"100. YILDA BAŞARI HERYERDE MÜBAHTIR MANTIĞI VARDI"
ALEN: "Serdar Bilgili’de 100. yılda şampiyon olunması için inanılmaz bir baskıyla karşılandı. Başarı heryerde mübahtır mantığıyla 100. yılımızı geçtik. Sonra ne olduysa zaten 100. yıldan sonra oldu. Cem Papila'yla başlayan bizim popülizm sendromu dediğimiz Beşiktaş’ı yok etme senaryoları ayyuka çıktı. Bunun ceremelerini hala çekiyoruz."


"SON 3 SENENİN BAŞARISIZLIĞI BU TAKIMA FATURA EDİLİYOR"
ALEN: "Hiç alakası olmadığı halde geçmiş olduğumuz son 3 senenin başarısızlığını şu andaki 12 haftalık takıma fatura etmek bence medyanın yaptığı en büyük ayıplardan bir tanesi. Bunu böyle algılayıp, böyle sorgulayıp, böyle yargılarsak sonuçlara varabiliriz. Yıldırırm Demirören’in başkanlığa seçildiğinin 4 hafta sonrası lig başladı. Gaziantepspor maçını cezamız nedeniyle Kocaeli'de oynadık. 4-3 lük bir mağlubiyetle sonuçlandı o maç. O maçtan sonra muhalefet dahil bütün basın Yıldırım Demirören’i istifaya çağırdı. Del Bosque istifaya çağrıldı, Mattheus göreve gelmeden istifa ettrildi. Yani burada insanların nabızlarına göre şerbet verme moda oldu. Bununda biz faturasını tribünlerdeki anarşiye varan durumlarla ödüyoruz. İnsanları birbirine kırdırdılar. Demirören dönemi bence bir çok yanlışın, bir çok hatanın, yalnışı yalnışla kapamanın yolları yapıldı. Bence hata da buradan başladı. İnşallah insanlar en kısa zamanda aklıselim davranışlarda bulunurlar.”

-Birden derinlere daldık onlarıda derinlemesine konuşacağız ama...
ALEN: “Pınar Altuğ’la çıkmadım.Bir ben kaldım. Arkadaşız. (Gülüyor)
-Ciddi ciddi arkadaşmısınız?
ALEN: “Platonik yaşıyoruz canım.” (Gülüyoruz)



Röportajın ilerleyen dakikalarından itibaren Beşiktaş Tribün Liderlerinden Cem Yakışkan da söz aldı..


"HERKES İŞİNİ YAPSIN"
-Beşiktaş’ın son yıllarında futbolcu yapısında eksiklik görüyor musun?
ALEN: “Biz tribün adamıyız. Biz gönül adamıyız. İşin tekniğine taktiğine fazla girmek istemeyenleriz.”
CEM: "Yönetici yöneticiliğini yapsın, başkan başkanlığını yapsın istiyoruz biz. Yani biz hoca tayin etmeyelim. Basın da haber versin. Hoca değiştirmesin, başkan değiştirmesin onu istiyoruz.”
ALEN: “Süleyman Seba’nın döneminden örnek verecek olursak, Süleyman Seba’nın kişiliğinden kaynaklanan medyanın fazla üstümüze gelememesi; tabii ki buna biz de insanların önüne ekmeği yavan verdik, yani şimdiki gibi tereyağ bal sürüp vermedik insanların önüne, o dönemki futbol takımından bahsediyorum. Ama şimdi alınan futbolcular, hiç kimse Delgado’nun futbol yapısına, Ricardinho’nun futbolculuğuna, Runje’nin alınış tarzında 2 sene 3 sene Fransa’da yılın futbolcu seçilmesine kimse birşey diyemez. Şimdi futbolcu kötü oynuyorsa bu yönetimin suçu değil. Zaten insanlara anlatmak istediğimiz bu. Yönetim yapacağını yapıyor yani.”
CEM: "Biz hiçbir yönetime istifa diye bağırmadık. Bir tek Süleyman Seba haricinde. Biz Mehmet Üstünkaya döneminide yaşadık. Ondan önceki dönemi de yaşadık. 1978’den beri trübündeyiz.”
-Süleyman Seba’ya niye istifa diye bağırdınız?
CEM: ”İstifa da demedik. Artık yeter dedik. Çünkü çağın gerisinde kaldı Beşiktaş.”

"FENERBAHÇELİ VE GALATASARAYLILARLA YANYANA GELDİK MEDYA YAZMADI"

-"Ahmet Dursun Seba gitsin" diye bağırıldı...

ALEN: “Hiç birşey önceden planlanıp programlanıp gelmez. O maçın içerisinde, Ahmet Dursun’un soyadı dursun olmasaydı, böyle bir tezahürat yapılmayacaktı. Bunlar spontone gelişen, kızgınlıktan ortaya çıkmış sloganlar. Asıl konu medyanın çok güzel hamura şekil vermesi. Örnek vereyim, Beşiktaş İngiltere’de Chelsea’yla oynuyordu ve biz dükkanda seyrediyorduk maçı, BBC televizyonundan röportaj yapmaya geldiler. 10-15 gün sonra Türkiye-İngiltere Kadiköy'de maç yapacak. O maçın hakkında da The Independent gazetesi muhabiri de gelmiş benden yorum istiyorlar. İşte, ‘İngilizleri karşılayacak mısınız, İngilizlerle kavga edecek misiniz, Barbar Türkler mantığı o maçta yaşanacak mı?’ diye sorular soruyorlar. 'Kardeşim' dedim, 'barbar Türkler zihniyetini yerleştiren mantık Avrupa'nın bakış açısından kaynaklanıyor' dedim. 'Türkiye'nin anane ve geleneklerinde tamamen misapirver bir yapı var, böyle bir şey asla mümkün değil, zaten kulüp taraftarları milli maçlara fazla rağbet etmiyor’ dedim. Adam bana kalktı, ‘Saldıracaksanız bıçaklarla yazacağım, yoksa bu haberi hiç kimse okumaz’ dedi. Şimdi medyanın İngiltere’deki yüzü bu. Türkiye’de de bundan farklı bir şey yok. Hep kötü manşet oluyor. Biz senelerce Galatasaray ve Fenerbahçe ile o kavga dönemlerinden arınıp arkadaşlarla yanyana geldiğimiz dönemlerde bu haberler hiç verilmedi. İyiydi çünkü. Tokalaştık, öpüştük, çay, çorba içtik.”

"HERKESİN ANLAYACAĞI DİLDEN..."

-Sivas maçına gelelim şimdi. Tribünlerde yaşananları nasıl değerlendiriyorsun?

ALEN: “Bugüne kadar hiç böyle bir şey görülmedi, hiç, hiç, hiç... Bunun ateşi önceden yakılmıştı zaten. Bizim mantığımız, kimseye de mazlumları oynamanın mantığı yok. Herkesin anlayacağı dilden konuşalım bundan sonra. Şimdi 3 senedir başarısız olan bir Beşiktaş var. O başarısızlıkları bu takıma kesmek istemeyen mantıkta ve zihniyette olan kesimdeniz biz. Neden? Gencecik bir takım.”

"EN AZINDAN 11 PUANDAN ŞAMPİYONLUK VERMEDİLER"

CEM: “11 puandan şampiyonluk vermeyen bir takım en azından bu takım.”

"YÖNETİMİ İSTİFAYA ÇAĞIRMADIK DİYE BİZİ SUÇLAYAMAZLAR"

ALEN: Bunlar çok önemli parantezler. Sen bunları derleyip toparlarsın. Bazı gerçekleri bilerekten ve onların gün yüzüne çıkmamasına gülerekten, biz kendi içimizde bir takım önlemler aldık. Bunun da neticesinde tribünlerde daha çok vahim bir durum yok çünkü, Beşiktaş Sivasspor’u yenseydi liderle arasında 3 puan kalacak ve o liderle biz haftaya Kadıköy’de top oynayacağız. Yani liderlik maçına çıkacaktık. Şimdi alınan futbolcuların kaliteleri ortada, en az 6 tanesinin kalitesine herkes imza atacak cinsten. Futbolcu oynamıyor ise Tigana’yı şuraya kadar suçlayabiliriz, iyi antrenman yaptıramıyordur, konsantrasyonunu iyi veremiyordur, ekipmanı iyi değildir. Ama 'Yönetim istifa' diye bağırmıyoruz diye çarşı suçlanamaz. Böyle bir mantık dünyanın hiçbir yerinde yok. 'Yönetim istifa' diye bağırmalarına da saygı duyduk ve onlara hiçkimse müdahale etmedi ama benim bağırmamama onlar da saygı duyacak. Kalkıp da bana hakaret edecek boyutlara varacak olursa işte dün akşamki yaşananlar olur."

"ÇARŞI BÜTÜN TRİBÜNLERE ÖNCÜLÜK YAPTI"

ALEN: "Bugün çarşı olmasaydı belki tribün mantığında hiçbir şey kalmayacaktı. Bakın bu kelimenin altını kırmızı kalemle çiziyorum, Çarşı Türkiye'deki bütün tribünlere örnek olmuş, öncülük yapmış, flamasını taşımış bir tribün zihniyetine sahip. Yalnızca takıma destek için gelip, yalnızca tribün şovlarına dayalı bir kompozisyonun içinde çarşı. Bu ayrıştırılmak isteniyor, Medya tarafından mı, gizli güçler tarafından mı, çarşının önlenemez yükselişinden rahatsız olanlardan mı? Bunların hepsi bir torbanın içinde. Bunların içinde herşeyi arayabilirirz. Artık komplo teorisi üretmek zorundayız. Neden? Çünkü komplo teorisini akıllı insanlar yapar. Ve ben bunu üretmek zorundayım artık.”
Parantez isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla