|
AK PARTİ GRUP TOPLANTISI (24 HAZİRAN 2008)
Değerli arkadaşlar,
Son günlerde bazı siyasetçileri hayretle, ibretle izliyoruz. Yargı sürecinin sonuçlanmasını beklemeden, kendilerini Anayasa Mahkemesi yerine koyup şimdiden yargısız infazlar yapıyorlar, hesap kesiyorlar, siyaseti tanzim edecek teklifler getiriyorlar.
Böyle bir anlayışı hukuk da kaldırmaz, siyaset de kaldırmaz, milletin vicdanı ise hiç kaldırmaz.
Kim bunlar?
Partisini yüzde 18’lerden yüzde 8’e düşüren, seçim sonrasında siyaseti bırakıyorum deyip, yeniden sahneye çıkan siyaset erbabı… hani milletten kırmızı kart gören, milletten kenara çekil talimatı alan ama yerinden kımıldamayanlar var ya, işte onlar söylüyor bunları.
Ne diyorlar, “Başbakan bir bilen olarak kenara çekilsin”.
Oysa demokratik siyasette kimin kenara çekileceğine, kimin ülkeyi yöneteceğine millet karar verir, millet;
Anlamak mümkün değil, siz kim oluyorsunuz, bu yetkiyi size kim veriyor? Eğer millet size böyle bir yetkiyi vermişse aldığın oy ortada, demek ki böyle bir yetkin yok. Sen böyle bir şeyi nasıl ağzına alırsın. Bu bir defa siyasi etikten tamamen uzak olma anlayışıdır. Önce siyasi etikten bir nasibinizi alın.
Eğer birileri kenara çekilecekse, bunu söyleyecek olan da millettir. Sizin böyle bir yetkiniz yok.
Nitekim 2002 seçimlerinde bazı liderlere siz kenara çekilin, siz Meclise girmeyin dedi millet. Partisine on puan kaybettirip Meclis dışı bırakan bu liderler milletin “kenara çekil” mesajını algılamakta zorluk çektiler. Hatta “çekiliyorum” dedikleri halde dönüp dolaşıp yine sahne aldılar.
Milletin yüzde 47 oy verdiği bir partiye ve liderine bu tür gayrı meşru teklifler yapmak ne milli-manevi değerlerimize sığar, ne evrensel demokratik değerlere sığar…
AK Parti’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük katkılardan biri siyaseti normalleştirmek, siyasete kalite kazandıracak bir siyaset tarzı geliştirmek olmuştur.
Siyasetin normalleşmesi demokratikleşmesindedir, sağlıklı bir şekilde doğal mecrasında ilerleyebilmesindedir.
Anti-demokratik eğilimler, vesayetçi yaklaşımlar, dayatmacı projeler, siyasetin normalleşmesine değil, anormalleşmesine hizmet eder…
Siz rakibinizin bileğini bükecek bir siyaset yapamayacaksınız, daha başarılı bir performans gösteremeyeceksiniz, milletin gönlünde yer edinemeyeceksiniz, ondan sonra çıkıp, “önümüzden çekilin” ricasında bulunacaksınız.
Siyaset, rakiplerinizden ricada bulunarak, merhamet dileyerek yapılmaz, siyaset milletin gönlünü kazanarak, çok çalışarak, adım adım Anadolu topraklarını dolaşarak bir vizyon ortaya koyarak yapılır…
Lütfen acziyetinizi örtmek için fedakarlık beklemeyin, siz de çalışın, siz de karış karış Türkiye’yi gezin, siz de milletin teveccühünü kazanacak işler yapın.
Siyaset sahnesinde bileğini bükemediklerinden başka yollarla kurtulmaya çalışmayın.
Bu CHP tarzı siyasettir, bu CHP tarzı siyasettir, çaresizliğin, kendine duyulan güvensizliğin bir tezahürüdür.
Biz “Her şey Türkiye” diyerek yola çıktık, aynı ruhla, aynı inançla yolumuza devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, Ak Parti iktidarıyla birlikte bölgesinde ve dünyadaki itibarını artırıyor, küresel bir aktör olma yolunda her geçen gün emin adımlarla ilerliyor.
Bir sektörümüzdeki olumlu bir gelişme diğer bir sektörümüzü de ayağa kaldırıyor, Türkiye yakaladığı bu sinerji ile bütün sektörlerdeki rekabet gücünü de yükseltiyor.
Her geçen yıl dinamizmi, üretim kapasitesi, rekabet gücü artan bu sektörlerimizin başında savunma sanayimiz geliyor.
Sektör performansının en önemli göstergesi olarak kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı 2003 yılında yüzde 25 seviyelerinde iken 2007 yılı itibariyle bu oran yüzde 42’ye ulaşmıştır.
2011 yılı için belirlediğimiz hedef yüzde 50’dir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek teknoloji ürünü birçok ihtiyacı artık milli tasarım ve üretim projeleri çerçevesinde Türk şirketleri ile yapılıyor.
Bununla da kalmıyor, savunma sanayi ürünlerimiz dünyanın her coğrafyasında alıcı buluyor.
Savunma sanayii alanında attığımız adımları büyük bir kararlılıkla devam ettireceğiz. Öncelikli hedefimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek teknoloji ürünü olan birçok ihtiyacı, artık milli tasarım ve üretim projeleri çerçevesinde Türk şirketleri vasıtasıyla inşallah karşılanmaya devam edecektir.
Bugün öğleden sonra ise tarihi bir adım atıyoruz.
ATAK helikopter Projesi’nin başlangıcını yapacağız.
ATAK Projesi kapsamında, T-129 olarak isimlendirilen üstün niteliklere, üstün hareket kabiliyetine sahip helikopter üretimi için bugün çalışmaları başlatıyoruz.
Yaklaşık 3 milyar dolarlık bu proje, önemli ölçüde milli sanayimizin kullanılması açısından da büyük önem taşıyor.
Böylece bir ilk olarak Türkiye, ülkemizde üretilecek bir taarruz helikopter platformuna sahip oluyor.
Bu arada İtalyanlarla birlikte gerçekleştireceğimiz inşallah bu helikopterle, sadece ülkemizin ihtiyacı değil aynı zamanda bunun ihracını da yapabileceğiz. Artık Türkiye bu noktada Atak helikopteri ihraç eden bir ülke durumuna da girmiş olacak.
Değerli arkadaşlarım,
Dün Gaziantep Islahiye’de meydana gelen patlamada yaralanan askerlerimize acil şifalar diliyorum.
Yine aynı bölgede Nurdağı ilçesinde hemzemin geçitte meydana gelen kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabırlar diliyorum.
İnşallah böyle acı kayıpları milletçe daha fazla yaşamayız.
Değerli arkadaşlar,
Burada İki hususu daha vurgu yapmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, zaman zaman bazı illerimizde, gerek kamuya ait hastanelerde, gerekse özel hastanelerde, acil servise giden hastalara müdahele konusunda tartışmalar yaşandığına şahit oluyoruz.
Kimi zaman gerçekten ihmallerin yaşandığını, kimi zaman da konunun abartıldığını, çarpıtıldığını ve hükümetimiz aleyhine bir kampanyaya dönüştürüldüğünü gördük, şahit olduk.
Bizim, sağlık noktasındaki hassasiyetimizi, sağlık hizmetlerinde kaliteyi, yaygınlığı artırma noktasındaki kararlılığımızı milletimiz çok iyi biliyor ve artık yaşıyor.
Hangi ilimize gitsek, hangi vatandaşımızla otursak, sohbet etsek, sağlık noktasındaki reformlarımızdan dolayı hayır dualarını alıyoruz, takdirlerini, teşekkürlerini alıyoruz. Şüphesiz ki eksiklerimiz yok değil var. Ama kolay değil, 10 yılların bir bedelini ödüyoruz ve 10 yılların o karanlık tablolarını aydınlığa kavuşturuyoruz.
Hastanelerin birleştirilmesi, ilaç alımında ayrımcılığın ortadan kaldırılması, doktor sayısının, ebe-hemşire sayısının, poliklinik sayısının artırılması, ambulans, 112 acil servis ve özellikle de hastane sayısının, hastane kapasitelerinin artırılması, kış mevsimlerinde özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde, Doğu Karadeniz bölgelerimizde yaşanan o ciddi sıkıntıların aşılmasına yönelik aldığımız kararlar, attığımız adımlar ortada ve bu arada hamdolsun ambulans helikopterlerde artık devreye giriyor. Bunun da şu anda ihalesi vesaire yapıldı ve bu adımlar da şu anda atılıyor.
Milletimize en iyi, en kaliteli, en yaygın sağlık hizmetini ulaştırmak için de durmadan, duraksamadan çalışmaya devam edeceğiz.
Geldiğimiz günden bu yana söylediğimiz bir husus var. Acil kapısından kimse döndürülmeyecek, parasızlık sebebiyle kimse hastanede rehin tutulmayacak.
Buna tahammülümüz yoktur, olamaz.
Ancak uygulamada bazı aksamalar olduğunu gördük ve dün bir genelge yayınlayarak, hassasiyetimizi bir kez daha ortaya koyduk.
Her sağlık kuruluşu, kamu ya da özel fark etmez, hepsini kastediyorum, Acil Servise gelen her bir vatandaşımızı, sosyal güvencesine bakmadan, gelirine bakmadan, en küçük bir ayrım yapmadan kabul etmek ve gerekli müdaheleyi yapmak zorundadır. Genelgemizde bu var.
Yayınladığımız genelgeyle hassasiyetimizi bir kez daha vurguluyoruz ve bu konuda hiçbir ihmale, hiçbir aksaklığa tahammülümüzün olmadığını bir kez daha ortaya koyuyoruz.
Bu genelge vesilesiyle bir kez daha ifade etmek istiyorum:
Hiçbir hasta acil servis kapısından döndürülemez.
Hiçbir hasta, hastane hastane dolaştırılamaz.
Hiçbir hasta sedyede kaderine terk edilemez.
Hiçbir hasta, evrakın eksik, sosyal güvencen yok, gelirin yok, paran yok diye bu tür mazeretlerle acil servis kapısından döndürülemez, kapılar yüzüne kapatılamaz. Bunu böyle bilmenizi istiyorum ve şu anda televizyon ekranlarında bizleri izleyen vatandaşlarımın da bunu böyle bilmesi ve izleyemeyenlere de anlatmasını, duyurmasını özellikle rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi, geçen hafta içinde Tersanelerimizde yaşanan iş kazalarıyla ilgili olarak muhatap kesimlerle, İstanbul’da ilgili bakan arkadaşlarım, birlikte bir toplantı gerçekleştirdik.
Orada, özellikle tersane sahiplerine, hükümet olarak da, millet olarak da tahammülsüzlüğümüzü bir kez daha iletme fırsatımız oldu, onların görüşlerini aldık. Konuları daha derinlemesine değerlendirdik.
İş kazalarını ve meslek hastalıklarını sıfır seviyesine indirmenin mümkün olmadığını, olamadığını biliyoruz. Ama hedef bu olmalıdır.
Bugün en gelişmiş ülkelerde bile, alınan tüm önlemlere rağmen, benzer kazalar yaşanıyor, benzer kayıplar yaşanıyor.
Ancak bunlar, bu istatistikler, hiçbir ölümün, hiçbir hastalığın, hiçbir kaybın mazereti olamaz.
Dikkat ediniz, sektör, son 5 yılda istihdam ve kapasite bakımından yüzde 400 oranında büyüme kaydetmiştir.
Bu oranda bir büyüme karşısında, bazı açılardan sıkıntılar yaşanmıştır.
Şimdi bu sıkıntıları, bu eksiklikleri gidermek için acil önlemlerimizi alıyoruz ve uygulamaya koyuyoruz.
Burada bir gerçeği anlatmam lazım. Bazı siyasi partilerin bunu istismar yoluna gitmesi çok çirkin. Bakınız bu tersaneler son 5 yılda yapılmadı. Arkadaşlarıma onu da söyledim, şu beş yıl içinde yapılan tersane var mı, onu da inceleyin dedim. 48 tane sadece Tuzla’da tersane var. Bu tersaneler ne zaman yapıldı? Bu tersanelere işletme ruhsatı niçin vermedi? Geçmiş iktidarlar veya tamamlamadılar da niçin bunlara çalışma müsaadesi verildi?
Burada eğer siyasi istismara gidilirse bunun altından farklı dönemler çıkar. Bunu böyle değil… Bir şeyler çözüm için üretebiliyorsanız, bir araya gelelim, bunu bu şekilde çözelim. Ama şu anda 2015 yılına kadar burada bağlantılarını kurmuş olan şirketler var ve bu gemi inşa sanayinde atılan bu adımlar, gerçekten Türkiye için çok çok büyük önem arz ediyor.
Biz şimdi ne yapacağız, işte onun çözümlerini konuştuk. Bakın şimdi süratle orada bir üniversite… Dönemimizde biliyorsunuz bu üniversitenin kuruluşunu parlamentomuzdan geçirdik. Meslekle ilgili olarak. Aynı şekilde şimdi bölgede gemi inşa meslek lisesi, eski gemi yapı meslek lisesi, şimdi bunu orada hemen Milli Eğitim Bakanlığımızla Ulaştırma Bakanlığımız el ele vermek suretiyle süratle orada böyle bir liseyi ve bu sayıyı altıya çıkarmayı hedeflemek suretiyle inşallah yapmak ve gemi inşa sanayinde bu ara elemanların yetişmiş olarak görev almasını sağlamak için adımı atıyoruz.
Kısa, orta,uzun vadeli olarak düşünülen bu adımlarda, kısa vadede de bu yaz sezonu içerisinde okullarımızın tatil olmasından da istifadeyle bölgedeki okullarda oradaki çalışanların eğitimi planlanıyor, şimdi o çalışanlara orada eğitim verilecek.
Bunun yanında taşeronlarla ilgili olarak atılması gereken adımlar nelerse bunun Çalışma Bakanımız, Ulaştırma Bakanımız, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız müşterek çalışmayla bu adımları da atacaklar. Bölgenin Endüstri Bölgesi ilan edilmesi noktasında çalışma… Bunun dışında bir serbest organize sanayi bölgesi, sadece mesleğe yönelik olarak, Kocaeli sınırları içinde veyahut İstanbul sınırları içerisinde yine bölgede, bunun hazırlanması suretiyle de, hem bir istihdam alanı meydana getirmek, hem de bu tür sıkıntıları oradaki alan darlığını gidererek buralara taşımak gibi gayreti de orada yapılan talepler üzerine ortaya koyalım istedik.
Şimdi bu noktada herkese sorumluluk düşüyor ve bizler sorumluluğun idraki içersinde bu adımı atıyoruz.Herkesin hassas olması, duyarlı olması gerekiyor.
İşverenlerimizin de, işçilerimizin de, denetim birimlerinin de, iş güvenliği, iş sağlığı noktasında Çalışma Bakanlığımız şu ana kadar kararlı bir şekilde işin üzerine gidiyor. Bundan sonra daha da kararlı bir şekilde bu süreç devam edecek. Eğitim birimlerinin çalışmalarını, sendikaların, medyanın sorumlu olması, duyarlı olması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar zaman zaman bakıyoruz, medyada işte hiçbir yetkisi olmayan, iş yerinde yetkisi olmadığı halde sağdan soldan ilgili ilgisiz toparlamalarla oralarda gösterilerin yapılması ve bu gösterilerle birlikte adeta sanki oradaki bir yetki kendilerindeymiş gibi bunların gösteri yapma hakkı bile yoktur.
Çünkü orada bir yetkisinin olması lazım. Dışarıda yaparsın o ayrı mesele. Ama tersane bünyesinde böyle bir şey yapılamaz ve bugüne kadar bu sabırla hakikaten giderilmiştir. Ama bundan sonra tabi ki burada bu tedbirlerde neyse gereği ona göre alınacaktır. Çünkü oradaki bir defa özgüveni de bunlar ortadan kaldıran haller olarak tespit edilmiştir. Hepsini birden çözmek durumundayız ve buradaki dayanışma inanıyorum ki sektörü öz güvenini ve sektörün verimliliğini artırmaya ve alacağımız tedbirleri de bir an önce almaya itecektir.
İşte bütün bu adımlar çerçevesinde bakın orada şimdi 50 yataklı bir hastanenin, hemen tersanenin yanı başında yapılmış olması ve şu anda Sağlık Bakanlığımızla müşterek çalışmaya girmek üzere daha çok genel cerrahiden tutunuz, plastik cerrahiye varıncaya kadar, orada yanık tedavi merkezine varıncaya kadar, mesleği özellikle yakından ilgilendiren konularda bir hastanenin yapılmış olması da, artık bu işe olumlu yaklaşımın bir göstergesidir.
Bu sorumluluklar yerine getirildiğinde, umuyorum ki tersanelerimizdeki bu hayati sorun da çözülmüş, iş barışı, işçi sağlığı ve güvenliği de sağlanmış olacaktır.
Ben bu temenniyle sözlerimi bitiriyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve bir hayırlı hafta temennisiyle sizlere en kalbi duygularla sevgi ve saygılarımı tekrar iletiyorum.
|