Ki Dağlıca baskınında o kadar çok çelişkili olay ve TSK tarafından cevaplanmayan o kadar çok soru işareti verdı ki, şüphelenmemek elde değil. İşte o zamanlar sorulan ve cevabı gelmeyen sorulardan bazıları...
Mesela… Tabur Komutanı Onur Dirlik, çatışmanın üç gün sürdüğünü ve 23 Ekim’de bittiğini söylüyor…
Genelkurmay açıklamasında ise, çatışmaların 21 Ekim sabahı, sıfır dört otuzda bittiği belirtiyor…
Ya, bunun da tartışması mı olur?.. Ne kadar sürdü bu çatışma?..
Tabur Komutanı’nın dediği gibi üç gün mü?..
Genelkurmay’ın “iddia ettiği gibi” 36 saat mi?..
Tabur Komutanı “yalan” mı söylüyor?..
öyle yapıyorsa, niye yapıyor?..
Yapmıyorsa… Nasıl oluyor da, üç gün boyunca PKK’lılarla çatışan kahramanlarımıza gerekli destek ulaşmıyor?..
Avustralya’dan yardım gelir üç günde!..
Hatta… Otuz altı saatte!..
çavuşların ifadelerine bakıyoruz;
PKK baskıncılarının yaklaştığını günler öncesinden rapor etmişler…
Bununla da yetinmeyip helikopter talebinde bulunmuşlar!..
Kanlı baskın, önceden rapor edildi mi gerçekten?..
Helikopter istendi mi?..
Ve bu istek, Tabur Komutanı tarafından reddedildi mi?.. Bir de, Tabur Komutanı’nın günler öncesinden raporlandığı belirtilen “PKK baskınının” vuku bulduğu gece “düğünde” olduğuna dair ifadeler var…
Bilemiyorum, düğüne değil de cemaat toplantısına gittiği iddia edilseydi eğer neler gelirdi başına?
Sorular biter mi: Diğer zamanlarda 100 askerin koruduğu mevzide, saldırı gecesi 26 asker bulunuyormuş…
Doğruysa; asker sayısı niçin azaltılmış?..
Ben en çok PKK’lılar tarafından kaçırılan, DTP’li vekillerin arabuluculuğuyla da teslim alınan 8 er arasındaki R.Y.nin durumuna takılıyorum…
İddianameye göre, bu çocuk PKK’yla ilişkili… “Vatana ihanetle” suçlanan R.Y., telsizdeki Kürtçe konuşmaları “kasten” yanlış tercüme etmiş!..
PKK’lılar kendi aralarında konuşurken, “Cumartesi günü baskın yapacağız” demişler de… R.Y. bunu kasten “Pazartesi” olarak nakletmiş!.. bir başka ifadeyle “Şemî”yi “Duşem” olarak aktarmış, hınzırlık olsun diye!
Böyle olunca da… Hazırlıksız yakalanmamıza sebep olmuş!..
Hem zaten… Bu R.Y. var ya;
“PKK’ya yardımdan” yargılanmakta olan bir adammış!..
Peki…
Böyle bir adam, “Telsiz dinleme gibi” hayati bir göreve mi verilir?..
R.Y.’ye iş mi yoktu?
Mıntıka yapamaz mıydı, ot yolamaz, eşya taşıyamaz mıydı?
“Er ve erbaşlar içinde, telsiz işini üstlenecek PKK’ya yardımdan yargılanmayan adam mı yoktu?” Ve daha önemlisi; “Bu işleri yapacak subaylar, astsubaylar ne güne duruyordu?!”
PKK telsizlerinin, uzmanlaşmış subaylar, astsubaylar tarafından dinlenmesi gerekmez miydi?..