Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-27-2008, 13:38   #2
Kullanıcı Adı
AK_Türk
Standart KUR'AN DA DÜNYA DIŞI YAŞAM
Uzayda yasam var mi?
Uzayda melek ve ruhanilerin varligi, yeryüzünde insan ve hayvanlarin varligi kadar kesindir, denilebilir. Kur'ani Kerim, bu gerçegi sayisiz ayetlerde anlatir. Çagdas bir kelamci ve çagimizin en orijinal Kur'an yorumcularindan olan Saidi Nursi, "Sözler" adli eserinin 33 bölümünden birini tamamen, 'Melekler, ruhaniler ve uzayda hayat' konusuna ayirmis. 29. Söz'ün tamaminda bu meseleyi ispat etmeye çalismisti... Burada dikkatimizi en çok çeken bir cümle var ki, bu çalismamizin da kalbini teskil ediyor. Ona göre, çok degisik cins ve türdeki uzaylilarin tamami, Kur'an taraf indan 'Melek' ve 'Ruhani' diye isimlendirilmislerdir... Iterde melek ve ruhani kelimelerini ele aldigimizda görecegiz ki, melek nispeten nesnel varliklarin, ruhani tamamen soyut varliklarin adidir... Simdi, Saidi Nursi'nin, Kadir Suresi'nin "O (gecede) melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler" mealindeki ayetinin yorumunu yaptigi bölümden bir pasaj aktaralim..
.
"Hakikat katiyyen gerektirir ve hikmet kesinkes ister ki, yeryüzü gibi, uzayin da hem de bilinçlisekeneleri (oturanlari) bulunsun... Ve o sekeneler yaradilis bakimindan oturduklari yildizlara uygun yaradilista olsun. Kur'an bütün bu yaratiklari melek ve ruhaniler diye isimlendiriyor...
"
Evet isin gerçegi bunu gerektiriyor. Uzayda bizim gibi bilinçli canlilar var ve olmalidir... Nitekim, dünyamizin, küçüklügü ve basitligine ragmen bilinçli yaratiklarla dopdolu olmasi ve üstelik zaman zaman bosaltilip yeniden doldurulmasi bize su gerçegi açiklar; yildizlarla ve burçlarla bezenmis uzay da suurlu ve idrak sahibi yaratiklarla dopdoludur... O yaratiklar da, tipki insanlar ve cinler gibi su muhtesem kainatin seyircileri, gözetleyicileri ve yorunculandiriar... Uzayin yapisi, niceligi ve niteligi, böyle yaratiklarin varligini gerektinyor, zorunlu kiliyor.
evrenin bu muhtesem varligi çapli ve genis bir tefekkürü, onu tam anlamiyla kavrayacak bir kullugu gerektirir. Oysa insanlar ve cinler, bu tefekkür ve kullugun milyonda belki birini bile yapamiyorlar... Bu muhtesem yaradilisi daha üst bir suurla temasa edecek ve onun Yaratici'sina karsi sükranlarini sunacak daha üstün formda yaratilmis varliklara ihtiyaç vardir... Meleki ve ruhaniler de bunlardandir...."
"Bazi hadislerin bize verdigi isaretlerden sunu anliyoruz ki, bu yaratiklar, uzayda basibos gibi görünen seyyar cisimleri meteor,bulut ve tanimlanamayan sair uçan cisimleri yildizlari karanlikta hizla akip gittikleri için yildiz seklinde algiladigimiz UFO'lari da bu çerçeveye sokabilirizbinek olarak kullanip evrenimizde olup bitenleri temasa ediyorlar... O varliklar, bu seyyarelerehizla akip giden, görünüp ve bir anda yok olabilen seylerbinerek, yasadigimiz su nesnel dünyayi gözetlerler. Bineklerinin tesbihatini yaparlar..." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Mukaddime.)

(Burada Seyyare kelimesine küçük bir not düselim. Teyyare, uçan kanatli nesnelere verilen isimdir. Seyyare ise, uçmaktan çok son derece büyük bir hizla akip giden kanatsiz vasitalari anlatmaktadir... Her ikisi de 'binek' diye anilmaktadir. Acaba, UFO'ya yani ingilizce 'deki, Tanimlanamayan Uçan Cisim'e tek kelimelik bir isim verilmek islenseydi Seyyare'den uygun ne bulabilirdik?) Yukarida Saidi Nursi'den aldigimiz metinde bir tek sey yaptik. Bilinen klasik ifadelerin yerine mesela, sema yerine uzay, suur yerine bilinç gibi günümüzde kullanilan kelimeleri yerlestirdik. Ve gördük ki. "pekala uzaylilar var" ve üstelik bizi gözetliyorlar... Hatta bir hadiste peygamberimiz, "Cennet ehli, 'yesil kuslarin 'cevf'lerine binerek cennet yurdunu gezecekler" diyor... Arapça'da 'tare' 'uçtu' demektir. Tayr' ise uçan seye verilen ad. Eh geçmiste bir tek kuslar uçtugu için de Kur'an'da ve hadiste 'tayr' kelimesinin geçtigi her yerde bu kelime 'kus' olarak isimlendirilmis..., Kur'an'in belirttigine göre Hz. isa, imana çagirdigi insanlara söyle diyordu; "Ben size çamurdan kusa benzer bir sey yaparim. Sonra ona kendi ruhumdan üflerim yani enerji yüklerim o da Allah'in izniyle uçar" diyordu... Demek ki. her uçan kus degildi ve her 'tayr kelimesiyle ifade edilen seyin illa da kus olmasi gerekmiyordu... Cevf ise. "bosluk, çukur, oyuk, iç bosluk' anlamindadir. Eger siz 'tayr' kelimesinin yerine 'uzay araci' veya 'uçan cisim':'cevf kelimesinin yerine de 'pilot kabini' kelimelerim yerlestirirseniz, yukarida bahsi geçen hadisi, "Cennet halki, yesil renkliyesilin, temiz bir çevrenin sembolü oldugunu unutmayalimuçan araçlara binip kabininden cennet yurdunu temasa ederler" seklinde tercüme edebilirsiniz. Tuhaftir bu hadis, nedense bana hep Jetgiller'i hatirlatmistir... Öyle ise çikip, evrenimizi bizimle paylasan uzaylilar vardir ve bunlar kullandiklari 'seyyarelerle (UFO'larla) bizi temasa ediyor yani izliyor ve hatta, bozgunculugumuzu önlemek ve dünyamizi korumak için bizi gözetliyorlar dersek, abartili bir ifade kullanmis olmayiz...

Bir itiraz ve izafiyet"..
"Uzaylilar var" denildigi zaman hemen ileri sürülen bir itiraz var... Deniliyor ki, "Günes sisteminde baska dünya yok. Bize en yakin yildiz grubu yani galaksi Andromeda'dir ve bize su kadar milyar isik yili mesafededir. Bu kadar uzun bir mesafeyi nesnel varliklarin asip gelmeleri mümkün degildir... Bu izah, daima ileriye dogru akmak üzere ayarlanmis insan mantiginin bir eseridir. Oysa isinlanma ve rölativite bu itirazlari sonuçsuz birakmaktadir... Kur'ani Kerim'de Hz. Süleyman'in "gudvvuha üehrun ve revahuha üehrun' (gidisi bir ay, gelisi bir ay)" diye nitelendirilen binegi ile, Betkis'in tahtinin, bir saniyenin de altinda bir zaman içinde Yemen'den bugünkü Kudüs'e isinlanmasi bu itirazlara açik cevaplar veriyor. (Sebe' Suresi, 10. Ayet ve devami) Guduv gidisi, revah gelisi anlatir. Kisacasi Süleyman'in bineginin hizi, gidisdönüs altmis gün/saattir. Kur'an'in ifadesinde bir gün, bizim saydiklarimizla 1000 bin yildir. Demek ki, Süleyman'in bineginin hizi 1.000 x 60 = 60 bin yil/saattir. Bu da saniyede 1000 isikyili demektir. (22/47)
insanin kesfettigi en büyük hiz simdilik isik hizidir. (Oysa tasavvufta 'nur hizi' denilen ve hayalden daha süratli olan bir hiz birimi vardi.) Isigin saniyedeki sürati 300 bin kilometre olduguna göre ki isik uzayin bütün kavislerini ve bükeylerini tarayarak geçerHz. Süleyman'a verildigi belirtilen binegin hizi isik hizindan da yüksektir. Bu da akla bugünkü verilerin Isiginda anlatacak olursak isinlanma süratinin hizini gösteriyor. Çünkü, Belkis'in tahti, göz kapayip açincaya kadar Yemen'den Kudüs'e tasinmistir... Ve üstelik bunu da "Reculün indehu mine'l kitabi ilmün" (kitabi bilgilereki, bu tecrübi bilgileri de anlatiyor sahip bir adam) diye vasiflandirilan bir insan basarmisti. Bu ifade, bize bilimsel çalismalarla insanligin varabilecegi sinirlari çok net olarak gösteriyor... Çünkü, bu isi yapmaya Cin taifesinden bir 'ifrit' de talip olmustu. Ancak onun tanidigi süre biraz daha uzundu. Yani 'ayaga kalkip oturacak kadar' bir süre... Hz. Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardimcisindan talep etti ve taht bir anda hazir oldu... Belkis, gelip de tahtim orada bulunca ona soruldu; "Bu taht senin mi?" Belkis'in verdigi cevap, bugün 'sanal gerçekçilik' diye nitelendirilen bilimin de ilk tanimi idi: "Sanki o !" Bugün sanal varliklara ingilizce'de 'sanki o' denilmesi oldukça ilginç degil mi? Demek ki, bizim kendimizi isik hizina hapsedip, onun üzerinde nesnel varligin tasinmasini yadsimamiz, sadece ve sadece bilgilerimizin henüz ilkellikten kurtulmamis olmasindan kaynaklaniyor...

Bizim isik hizina hapsedilmis olmamiz, baska yaratiklarin da bu hiza hapsolunduguna inanmamizi gerektirmez. Uzayda,elbette tabiatlari yasadiklari gezegenin tabiatina uygun dizayn edilmis varliklar vardir ve olmalidir... Nitekim, UFO'lann varligi nerde ise sabit olmustur. Amerika Birlesik Devletleri'nin, 1960 yilinda baslattigi Apollo serisi uzay uçuslarina "refakatçi" uçan cisimlerin eslik ettigi, hem astronotlarin ses kayitlariyla, hem de çekilen resimlerle ispat edilmistir. Bilindigi gibi Ay'a ilk inen Apollo 14'ten çikip Ay'da yürüyen ve burada hatira resmi çektiren astronotlarin arka planinda iki UFO poz vermisti. Bu tarihi uzay yolculugunun iki UFO'nun refaketinde gerçeklestigini NASA çok iyi bilmektedir. Hatta hatirlarsaniz, bu resmi basan Time dergisi tez elden toplatilmisti. Keza astronotlarin ses kayitlarinda bu cisimlerden açik açik söz edildigi ve Ay'da son derece ahenkli esrarengiz bir müzigin duyuldugu haberi de o siralarda basma yansimisti. Burada, özellikle cinlerin 'temessül etme' (istedigi forma girip, gözükme) kabiliyetinden haberdar olanlar diyebilirler ki, UFO'lar, cinlerin bir oyunudur. Bu pek de akla uzak olmaz. Cinler atmosfer içinde böyle görüntüler verebilirler. Ancak Apoilo 14'e refakat eden uçan cisimler atmosfer disinda bunu gerçeklestirmislerdi. Demek ki, bunlar cinler olamazlardi...

Kavramlara yolculuk....
Dabbe; bu kelimeye öncelik vermemizin iki nedeni var. Birincisi, bu kelime ile kastedilen varliklarin metabolizma olarak bize benzeyen varliklarin kastedilmis olmasidir... Elmalili Hamdi Yazir, "Hak Dini Kuran Dili" adli tefsirinde dabbe kelimesine su açiklamayi getirir; "Hafif, hissettirmeden yürüme, debelenme demektir. Hayvanlar ve böcekler için kullanilir, içkinin vücuda yayilmasL bir çürügün etrafina bulasmasf gibf hareketi gözle tesbit edilemeyen canlilar için kullanilir......."su halde, tren. otomobil, bisiklet gibi. sunu hemen hatirtatalim, bu tefsir yazildiginda bilinen mekanik yürüyücüler bunlardan ibaretti. Bunlara bugün robotlar dahil daha birçok eklemeler yapmak mümkündür.
Bununla beraber, "Allah her dabbeyi sudan yaratti. Onlarin bir kismi ayaksizdir karni üzerinde sürünür, bir kismi iki ayaklidir, bir kismi dört ayak üstünde yürür...." (Nur suresi 24/25)" ayetinde zikredildigi gibi bütün yürüyen canli türlerim' içine alir... ikincisi, dabte diye nitelen varliklarin yerde ve gökle bulundugunun belirtilmesidir... Dabbe kelimesinin Kur'ani Kerim'de flc geçtigi yer Bakara Suresi'nin 164. Ayetidir. Bu ayette 'dabbe' kelimesiyle yeryüzündeki kuslar hariç her türlü yürüyen canlilar kastedilmistir...

ikinci 'dabbe' kelimesi ise Hud Sure"i'nin 6. ayetinde geçer. Burada da yeryüzündeki dabbelerden söz edilir. Yeryüzünde rizki Allah'a ait olmayan hiçbir canli yoktur, ki, onlarin karar kildiklari yeri de varacaklari yeri de bilir. (Bu bilgilerin) hepsi Kitabi Mübin'dedir." Burada Kitabi Mubin'den maksadin ne olduguna girmek konumuzun disinda kaliyor... Ayette "dabbe"nin "nekre" (belirsiz isim) olarak kullanilmasi çok ilginçtir. Bu ifade tarziyla Cenabi Hak, ayette geçen dabbenin kesinlikle, "hayvan" tarifi içine girecek dabbeden olmadigina, onun bambaska bir varlik olduguna dikkat çeker. Asagida tefsirim yapacagimiz Nemi Suresi'nin 82. Ayeti, bu dabbeden maksadin ne oldugunu netlestirir... Dabbe tefsirlere göre, 'deprenip duran her tür canli' anlamina kullanilmis. Ayette geçen "fi'lArdi" (yeryüzünde) ifadesi, tahsis için degildir. Yani bu kelimenin sadece dört ve daha çok ayaklilari degil, ayni zamanda iki ayakli insan gibi varliklari da kapsamina aldigini hatirlatmak içindir.

Bize benzeyen yaratiklar....
Diger bir ilginç husus da bu ayetten hemen sonra, uzayi ve uzayin alti günde yaratildigim anlatan ayetin gelmesidir. Dabbe kelimesi ayni surenin 56. ayetinde de geçer. Burada da benzer ifadeler kullanilir. Ancak bu sefer dabbe'nin mekani belirtilmemistir ve bütün yaratiklarin Allah tarafindan idare edildigi hatirlatilir... Su ana kadar, 'dabbe' kelimesiyle yer arasinda sürekli bir irtibat vardi. Ama asagida verecegimiz ayette 'dabb' yere has kilinmamis, aksine yer ile birlikte gökteki dabbelerden söz edilmektedir. iste bizi yakindan ilgilendiren ayeti NahI Suresi'nin 49. ayeti net bir sekilde yer ve gök dabbelerinden bahseder. Dabbe kelimesiyle metabolizmalari bize benzeyen yaratiklarin kastedildigim bir kere daha hatirlatarak ilgili ayeti aktaralim: "Göklerde ve yerde mevcut bütün 'dabbeler' ve meleklerdabbenin gök denince hemen akla gelen meleklerden ayri tutulduguna hasseten dikkat etmek gerekirhiç büyüklenmeden Allah'a secde ederler" Yani onun emrine uyarlar...Burada özellikle dikkat edilmesi gereken hususlar söyle siralanabilir... Birincisi; Dabbe kelimesiyle metabolizmasi bize benzeyen, daha dogrusu elemental canli yaratiklar zikredilmektedir... ikincisi, ilk iki ayette dabbe kelimesi 'dünya' ile sinirli tutuldugu halde bu ayette 'gökteki dabbeler'den yani uzayli diye niteleyebilecegimiz, suurlu, bilinçli, inisiyatif sahibi yaratiklardan söz edilmektedir... Üçüncüsü, 'dabbe' ile anlatilmak istenen canlilarin, soyut varliklar olan 'melek'lerden farkli oldugunun hasseten vurgulanmis olmasidir... Ve nihayet dördüncüsü, her topluluk gibi gök ve yer dabbelerinin de ilahi emirlere uymaktan baska çareleri olmadigi vurgulanir...

Casiye Suresi'nin 4. ayeti de ilginçtir. Bu ayette ise dabbe kelimesi, insanlardan ayri tutulur ve söyle buyurulur: "Sizin yaradilisinizda ve çogaltip yaydigi dabbelerde ibret almasim bilenler için deliller vardir." (Casiye, 4.)

Tefsirler, ayetin metninde 'yer' kelimesi geçmedigi halde, bu çogaltilip yayilan yaratiklari yer ile irtibatlandirmislar. Oysa metin, "Ve fi halkikum ve ma yebussu min dabbetin" seklindedir ki, "min" ile dabbeler içinde bir türe dikkati yogunlastirir. Bu türün "insan" kelimesiyle birlikte anilmasi da ona benzerligi ihtar eder. Aslinda ayette insan kelimesi de geçmemektedir. 'Halkikum' kelimesindeki 'kum' zamiri insana bakar. Bu 'kum' zamiri, dogrudan insana baktigi ve çokluk ifade ettigi halde, Dabbe kelimesinin "min" ile tahsis edilmesi ve "nekre" (belirsiz) olarak kullanilmasi, ister istemez zihni, yeterince bilimeyen bir türe yönlendiriyor. 'Yabussu' kelimesi ile de bu varligin seri bir sekilde çogalip yayilabildigine dikkat çekilir.

Ve geldik, 'dabbe' kelimesi konusunda bize en ilginç fikirleri verecek ayete... Nemi Suresi'nin 82. ayetinde insanlarla konusacak dabbeden söz edilir. Ve bu kiyamet öncesinde görülecek bir türdür ki, insanliga akibetini söyleyecek... "Söz sabit olacagi zaman (yani kiyamet öncesinde), onlar için yerden bir canli çikaririz. insanlara, Allah'in ayetlerini ve maksadini anlayamadiklarini söyler"
AK_Türk isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla