DARBE GÜNLÜKLERİ
15 Kasım 2003
Sabahleyin "Allied Action" NATO tatbikatını izlemek üzere Ayazağa'ya gittim. Akşamki yorgunluğuma rağmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. HOSİM'de diğer komutanlar ile buluştuk. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, JANGENKK oradaydılar. Beni neşe ile karşıladılar. Kara Kuvvetleri Komutanı "sana anlatacaklarım var, bugün bana biraz zaman ayır" dedi (...) Tatbikatın bitiminden sonra Kara Kuvvetleri Komutanı ile Harbiye Orduevi'ne gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı anlatmaya başladı:
- Pazartesi günü alışılmış şekilde kendisine haftalık bilgi vermek üzere aradım. Sesi biraz tuhaftı ve buruktu. Ben anlamamazlıktan gelerek kendisine anlatmaya başladım. Bitirince o bu sefer konuşmaya başladı.
- Cuma akşamı sizleri aradığımda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmış bir durumda buldum. Benden habersiz toplanmanıza da üzüldüm.
- Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplanıyoruz. Bu ilk değil. Bugüne kadar kaç kere toplandık. Bu sefer de istek Özden'den geldi ve son gelişmeleri, Kıbrıs, AB gelişme raporunu hep beraber değerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandık. Bunda ben bir yanlış taraf görmüyorum. Eğer size karşı bir hareket içinde olduğumuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira böyle bir iş herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endişenizi anlamadım.
- Yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konuları benimle paylaşmıyorsunuz. Bunları söylerken sesini yükseltmeye başladı. Benim huyumu çok iyi bildiği için ben de sesimi yükseltmeye başladım ve.
- O zaman size söyleyeceklerim var. 312 kişi "Onbaşı bile olamayacakları general yapıyorlar" diye bir gazetede haber yayınlandığında mahkemeye veriyor ve siz buna katılmıyorsunuz. Herkes bize acaba Genelkurmay Başkanı AKP partisinden mi yoksa, TSK'den değil mi diye soruyor. Cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.
- Genelkurmay Başkanı'nın o kadar bir gizemi olsun. Ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarının da vermesini tasvip etmedim. Bir gazetede küçücük bir köşede yer alan bir haber şimdi büyüdü, tasvip eden var etmeyen var.
- Bunu nasıl söylersiniz. Zaten halk üzerinde itibarımız gittikçe zayıflıyor. Siz kalkmış neler söylüyorsunuz. Bu yakıştırmayı TSK'da kim kabullenebilir ki. Sizin bizimle olmamanız bizleri çok üzdü. Diğer bir konu siz "sizlerle konuşmak istiyorum, benimle toplanın" diyorsunuz ama bugüne kadar hiçbir şeyi bizle paylaşmadınız. Biz yayınladığınız bildirileri gazetelerden öğrendik. Bizdeki intibanız siz bizle bu konuları paylaşmak istemiyorsunuz, şeklindedir. Size söylemek istemezdim ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi. Şöyle bir düşünün.
- Tabii ki sen verdin ve sana çok müteşekkirim.
- O halde nasıl olur da böyle birşeyi bizim hakkımızda düşünebilirsiniz.
Son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi.
Ama ben öyle yapmadım. Konuşmamız bundan sonra tatsız bir şekilde sona erdi. 11 Kasım günü kendisi yurt dışına gitti. Ben de İlker'e gittim (II Başkan). Yaptığımız özel çalışmanın ne olduğunu sordum Bana:
- Biz de bir grup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birleştirerek bir öneri hazırlayacak ve bunu sizlere göndereceğiz. Sonra bu konuyu Askeri Şura'ya getirerek tartışıp herkesin fikrini alacağız. Bilahare de sonucu Cumhurbaşkanı'na götüreceğiz, sonra da Başbakan'ı buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüşeceğiz. Bizim planımız bu şekilde. Yani sonuçta bir nevi "Muhtıra" olacak.
- İlker sana ayrılırken söyledim. Şahsi menfaatlerin sakın ülke menfaatlerinin önüne geçmesin. Tekrar aynı şeyi söylüyorum. Yapmazsın ama yine de unutma.
Böylece Genelkurmay'ın planı ilk defa belli oluyordu. Bu plan üzerinde Kara Kuvvetleri Komutanı ile tartıştık. Zira bazı konuların açığa çıkması gerekiyordu. Onlar bize çalışma sonuçlarını verince bizim bu konu üzerinde çalışmamız ve konunun hafifletilmesini önlememiz gerekiyordu. Diğer bir konu Şura'daki bu öneriler tartışılırken Başbakan olmamalıydı. Zira bu şekle gidilirse olay normal bir Şura tartışmasına dönecek, kendisi hiç konuşmayacak buna mukabil bizleri konuşturarak aynen Çetin Doğan'ın durumuna düşecektik. Buna engel olunmalıydı. Her kafadan bir ses çıkmasını önlemek için de Şura öncesi bir toplantı yapılarak herkes ayın hizaya getirilmeliydi. Önceden nabız yoklandığı için hiçbir çatlak ses çıkacağını zannetmiyorduk. Hatta Kara Kuvvetleri Komutanı, Yaşar (Büyükanıt, o sırada 1. Ordu Komutanı-Nokta) ile de görüşmüş. Ben de bu konuyu çok merak ediyordum. Zira Yaşar ileride G (Genelkurmay Başkanı-Nokta) olabilecekti.
Ama o da kendinden beklendiği şekilde "Önümüzde iki seçenek var. Ya bu iktidara hiç sesimizi çıkarmayacağız. Ya da sopa zoru ile istediğimizi yaptıracağız" demiş. Kendisinden ben de bunu beklerdim. Ama gene de onun durumunu takdir edip mümkün olduğu kadar kendisini korumamız lazım. İlker için de aynı şeyi konuştuk. Her ikimiz de İlker'in zafiyetinin olduğunu ve şimdiden ikbal heyecanına düştüğü şeklinde oldu. Çok pasif davranıyor ve durumu idare etmeye çalışıyordu. Bence de Genelkurmay Başkanı Ağustos 2004'e kadar durumu idare edip Kara Kuvvetleri Komutanı ve JANGENKK'un gitmesini bekleyecek ve ondan sonra da üzerimizde tam bir hakimiyet kurmaya çalışacaktı. Diğer üzerinde konuştuğumuz bir konu da eğer Başbakan kendisine söyleyeceklerimizi hiç nazarı itibara almazsa ne olacaktı. O zaman daha Şura toplantısında bu iç işin de kararı alınmalıydı. Zira bundan sonraki Şura toplantısı Ağustos 2004 ayındaydı. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı bana
- Şener'in (Eruygur-Nokta) bazı sivri fikirleri var. O bizden biraz farklı bu konulara yaklaşıyor. Ama onun fikirlerini benimsemek şimdilik mümkün değil. Çok dikkatli olmalıyız, gereksiz yere tırmandıracak hareketlerden kaçınmalı ama az derecede de reaksiyon göstermemeliyiz.
- Katılıyorum. Ben Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un fikirlerinin ne olduğunun başından beri farkındayım. Amacımız mümkün olduğu kadar beraberce hareket etmek. Bu nedenle ne yapıp edip Genelkurmay Başkanı'nı kendi yanımıza çekmeliyiz.
Hatta bence bu hafta topluca ona gidelim ve açıklamada bulunalım. Yaptığımız her şeyin ona destek vermek için olduğunu ama kendisi bizimle beraber olmak istemezse bizim buna devam edeceğimizi ve bu olaylar aleyhimize işlemeye devam eder ve o bizden ayrılırsa o zaman da "Biz TSK'nın imajını koruyamadık o nedenle hep beraber siz de dahil istifa ediyoruz" diyerek ayrılırız.
- Bu işleri bu yıl sizler ile konuşmak çok iyi, geçen yıl ben çok yalnızdım. Bülent (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Alpkaya-Nokta) kendisine gidip ben sizi destekliyorum onlar ile beraber değilim ve siz doğru yapıyorsunuz deyince biz Şener ile yalnız kaldık. Onlar Havacıyı (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk-Nokta) da yanlarına alarak bir grup oldular. Buna rağmen Çetin'e karşı ona elimden gelen desteği verdim. Ama Bülent bize bir yıl kaybettirdi. Onu biz terfi ettirdik ama ben o adamın böyle bir tip olduğunu tahmin etmiyordum.
- Tabii biliyorsunuz o bunları niye yaptı. Sadece üçüncü yıla uzamak istiyordu. Bunun için de Genelkurmay Başkanı'nın onayına ihtiyacı vardı. Bu yüzden ona yaranmak için ülke menfaatlerini ayakları altına aldı. Biz dışardan geçen yıl olayları böyle görüyorduk.
- Ben bunu altı ay önce fark ettim ve Genelkurmay Başkanı'na giderek ağırlığımı koydum. Bülent'i uzatmak gibi bir niyetiniz olduğunu seziyorum, böyle yaparsanız çok yanlış yaparsınız, üstelik ben bunu tasvip etmiyorum dedim. Ağırlığımı koyunca bana rağmen bunu yapamadı. Bu sene de ben artık gideceğim ama onun kendi adamlarını terfi ettirip istediği yerlere getirmesine engel olacağım.
- Bizden her türlü destek. Beraber listeleri yapalım. Biz Fırtana da dahil her türlü desteği verdik bile dedim.
- Genelkurmay Başkanı'nın esasında başka amaçları var. Kendini TSK'ne yenilikler getirmek ve çağ açmak misyonuyla yükümlü sayıyor.
- Benim kanaatim de aynı. Kendisinin uygulamalarından anladığım kadarı ile TSK'ni MSB'ye bağlayacak ve kuvvet komutanlarını da kendisine danışman gibi yardımcı olarak alacak. Küçülecek ve tüm kuvvetlere emir veren bir komutan haline gelmek istiyor. Bir çok şeyi birleştirmesi, bunun bazı ipuçları gibi geliyor. Kafasında Müştereklik adı altında yatan bu fikirler olduğunu zannediyorum dedim.
- Bana rağmen KK'ni küçültemez. Ama senin haklı olduğun değerlendirmeler var. Daha karargaha gelir gelmez adli müşavire Genelkurmay'ın MSB'na bağlanmasının hukuki ve fiili sonuçları ne olabilir diye bir inceleme yaptırdı.
19 Kasım 2003
Öğleden sonra 14:00'da Genelkurmay Başkanı başkanlığında toplanarak MGK'da konuşulacak konuları gözden geçirdik. Genelkurmay Başkanı kendine bazı konuşmalar hazırlamış. Bizi dinlemedi bile, söylediklerimizi de kaale bile almadı. Bilhassa KKK ne derse hep ters yanıt verdi. Anlaşılmaz bir tutum içersinde. Konuşmalarında hep hükümeti savunuyor ve sizin doğru dediğiniz her konunun tersini ileri sürüyor. Eğer bir sivri konu olursa ve savunamayacak durumda ise "Bunu sen söyle" diyor. Buradan çıktıktan sonra JANGENKK bizi davet etti ve onun odasına gittik. İbrahim yurt dışında olduğu için toplantıda yoktu. Durumu değerlendirdik. Aynı mevzuları tekrar konuştuk ve MGK'da hiç konuşmama kararı aldık. Bu arada JANGENKK bize yine bir sürü irtica ile ilgili resim ve takip neticesi yapılan tesbitler ihtiva eden yazılar dağıttı. Eylül başından beri biriken miktar inanılmaz hacimde. Hala irtica yaygın değildir diyebilmek için insanın aklında başka fikirler olması lazım.
"Bizi takip ettirdiğini de zannediyoruz"
22 Kasım 2003
KKK'lığında toplandık. Ne yapacağımızın programını yaptık. 1 Aralık günü bizlere yani kuvvet komutanlarına bir takdim yapılacak. Bu tadimi müteakip 3 Kasım günü Şura üyelerine bir takdim yapılacak ve sonra konu Başbakan'a ve Cumhurbaşkanı'na iletilecek. Şura toplantısında amacımız Ağustos 2004 ayına kadar olacak sürede bu hükümet bildiğini okumaya devam ederse komuta heyetinin, halkın da duyacağı bir muhtıra vermesi şeklinde bir yetki almak. Akşam Kara Kuvvetleri Komutanı'nın verdiği akşam yemeğine katıldık. Öğlen yaptığımız toplantıda artık hepimiz bu işin bu Genelkurmay Başkanı ile gitmeyeceğini, bu adamın kendi menfaatlerini ülke yararı önünde tuttuğunu, korkak ve hükümete yaranma peşinde olduğuna dair fikir birliğine vardık. Bizi takip ettirdiğini de zannediyoruz.
1 Aralık 2003
Bugün öğleden sonra Genelkurmay Başkanı bize verdiğimiz özel çalışmaya cevap olarak bir takdim yapacaklardı. Öğleden sonra Genkur'a gittik ve takdimi dinledik. Takdim benim tahminimden daha detaylı hazırlanmıştı. Önemli konular vardı. Biz komutanlar olarak taviz vermez bir tutum içerisine girecektik.
Takdimi durdurarak sorular ile açtık. Aklımızda hep uyutuluyor muyduk endişesi vardı. II. Başkan (Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ-Nokta) güvenilecek bir general değildi. Kendi yararını ülke yararı üzerinde tutuyordu. Ve bize kesin cevaplar vermiyordu.
Genelkurmay Başkanı dahil hepimiz bu hükümetin esas amacının dini bir devlet esası getirmek olduğunda hemfikir olmuş ve bugüne kadar olan eylemlerinin anayasaya aykırı ve hatta onu değiştirmek üzere planlandığını ama görünürde demokrasinin verdiği özgürlüklerden faydalandığını tesbit ettik. (...) Bir ara laiklik tanımı üzerinde tartıştık. AKP ile bizim laiklik anlayışımızda fark vardı. Ve bütün uyutmaca da buradan kaynaklanıyordu. Son olarak hepimize söz verdi. Kara Kuvvetleri Komutanı "Ben çok rahatsızım ve devlet elden gidiyor. Bir an önce bir sıkıyönetim içerisine girmeli" dedi. Bana söz verdiğinde "Mademki hepimiz bu hükümetin anayasaya aykırı hareket ettiğine eminiz, o halde 35. madde gereğince anayasayı da korumak bizim görevimizdir. Eğer bir eylem planı yapılacaksa bu planın ne maksatla yapıldığının bilinmesi lazım. Bu nedenle burada bir karar vermemiz gerekiyor" dedim. Genelkurmay Başkanı bana dönerek "her ikiniz de açıkça konuşmadınız ama söylemek istediğiniz şey olamaz ve bize çok zemin kaybettirir. Yapacağımız başka şeyler var" dedi. Ben de "Doğru söylüyorsunuz o telaffuz etmek istediğimiz şeyden başka da şeyler olabilir. Mesela bu hükümete bir alternatif yaratmak gibi. Ama onun bile kararının verilmesi gerekir ki eylem planı ona göre hazırlansın."
Bu önerimi kabul etmedi. O zaman boşuna akıntıya kürek çektiğimizi anladım. Niyetleri galiba bize bir şeyler yapıyor gözüküyor bizleri oyalamaktı. Benden sonra Org. Şener ve Fırtına konuştular ve aynı ifadeleri kullandılar. Kararlılık göstermiştik. Genelkurmay Başkanı'nın rahatsız olduğunu yüzünden okuyorduk. Bize yapılan takdimin sadece durum tesbitini Cumhurbaşkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a takdim edeceklerini açıkladılar. Benim kanaatim yine de bu toplantı yerine mesaj vermişti. Kimse Genelkurmay Başkanı'ndan bir kalkışma talebinde bulunmadı ama herkes için gittiği yere kadar gitmeye kararlı olduğumuzu (o da) gördü. Bundan sonra bizlere yaklaşımlarının daha değişik olacağını tahmin ediyorum.
|