Küresel Kapitalizmi Savunmak
Umarım okursunuz Antikapitalist Atatürkü sadece seven değil benimseyen devletçi biri olarak baya aradım geçmişte okuduğum bu yazıyı...
Kurtuluş Savaşı sonrası yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923-1938 ekonomi politikasını incelediğimizde devletçilik ilkesinin uygulandığını görürüz. Bu ilkenin hedeflerini Mustafa Kemal “iktisat politikamızın mühim gayelerinden biri de umumî menfaatleri doğrudan doğruya ilgilendirecek iktisadî kuruluşları ve teşebbüsleri malî ve teknik kudretimizin müsaadesi oranında devletleştirmedir” diyerek belirtmiş ve sınırlarını 1930 yılında verdiği söylevlerin birinde, “Herhalde devletin, siyasî ve fikrî hususlarda olduğu gibi bazı ekonomik işlerde de düzenleyiciliğini ilke olarak kabul etmek uygun görülmelidir… Devletin bu husustaki faaliyet hududunu çözmek ve bu hususta dayanacağı kaideleri tesbit etmek; diğer taraftan, vatandaşın ferdî teşebbüs ve faaliyet hürriyetini tehdit etmemiş olmak, devleti idareye yetkili kılanların düşünüp tayin etmesi lâzım gelen meselelerdir. Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için umumî şartları göz önünde bulundurmalıdır…” sözleriyle açıklığa kavuşturmuştur (1). 10 Mayıs 1931 de CHP programına ve 5 Şubat 1937 tarihinde de Anayasa’nın 2. maddesine koydurduğu Devletçilik ilkesini Mustafa kemal’in tanımıyla “Bizim takip ettiğimiz Devletçilik , ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icab ettirdiği işlerde bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmektedir.” cümlelerinden anlayabiliriz ((3),s.15).
Ne sosyalist ne kapitalist, yalnızca mutedil devletçi
Devletin görevlerini sıralarken üçüncü sıradan itibaren yer verdiği: yollar ve demiryolları vs gibi bayındırlık işleri, eğitim işleri, sağlık işleri, sosyal güvenlik işleri, ziraat, ticaret, zanaate ait iktisadi işler ile ilgili düşünceleri, onun ne sosyalist anlamda bir devletçi ne de kendisinin ferdiyetçi dediği liberallerden olmayan mutedil-ılımlı-bir devletçiliği benimsediğini göstermektedir. Bu anlayış içerisinde devletin elinde tutması gereken halkın tamamını ilgilendiren ve tekele dönüşmesi durumunda halka ciddi zararlar verebilecek kurum ve kuruluşları da “…zaman ve mekanda, daimi bir hususi vasıf gösteren iktisadi bir işi devlet üzerine alabilir. Mesela, bir iş ki büyük ve düzenli bir idareyi gerektirir ve hususi fertler elinde tekele dönüşmek tehlikesini gösterir veyahut umumi bir ihtiyaca tekabül eder, o işi devlet üzerine alabilir. Madenlerin, ormanların, kanalların, demiryollarının, deniz seyrisefer şirketlerinin, devlet tarafından idaresi ve para ihraç eden bankaların millileştirilmesi. Kezalik, su, gaz, elektrik ve saireye ait işlerin mahalli idareler tarafından yapılması, yukarda izah ettiğimiz neviden işlerdir.” sözleriyle açıklamıştır ((4),s.28).
İnkılapçı bir devletçilik
Sözlerinden de anlaşılacağı gibi devlet ile ferdin teşebbüsleri arasındaki çizgi, dönemin şartlarına göre ülkeyi yönetenlerce belirlenecektir. Kemalist ideolojinin bir parçası olan devletçilik de, her alanda olduğu gibi ekonomide de sorgulanmaz ve değişmez kurallara bağlanmamış, bilimin ön plana alındığı sürekli deneysellik ilkesine göre dönemin şartlarna uygun ekonomik politikaların oluşturulduğu planlı bir sistem olmuştur. Mustafa Kemal’in bu sözleri onun İnkılapçılık ilkesini de doğrular ve uygular niteliktedir.
Devletçiliği, anlaşılması ve planlı bir örgü sunularak konunun kolay takip edilmesi açısından oluşum aşamasındaki fikirler ve icraatlar, işletilme aşamasındaki girişimler ve sonuçları olarak iki sınıfa ayırabiliriz.
Mutedil Devletçiliğin oluşumu, İzmir İktisat Kongresi
İlk olarak devletçiliğin oluşum aşamasında aldığım İzmir İktisat kongresini inceleyelim. Tarihimizde önemli adımlara imza atılmasının neredeyse temelini, planlanmasını teşkil eden bu kongrenin asıl tutanakları bulunmadığından Afet İnan’ın o zamanın belgesi niteliğinde sunduğu İzmir İktisat Kongresi(1989) adlı kitabından yararlanarak yazımı oluşturuyorum. İzmir İktisat kongresi Lozan Konferansına ara verildiği, 17 Şubat 4 Mart 1923 tarihleri arasında 1135 delege ile toplanmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra, 760.000 kilometre kare ve 12 milyon nüfuslu, ekonomik kalkınmaya hız verilmesinde izlenmiş politikalar şöyle olmuştur:Yabancı şirketlerin elindeki imtiyazları satın alarak millileştirme, endüstrileşmeye gidilirken, ulaşım için memleket yollarını bir plana göre yapmak, devletçilik ilkesine göre yurdun doğal kaynaklarının tesbit edilerek nerede hangi endüstri tesislerinin kurulabaileceğini ekonomik koşullara göre planlamak, devletin yapacakları ve işletecekleri yanında bu plana göre özel teşebbüse imkan sağlamak ((3),s.14).
Afet İnan’ın belgelerinden sonra Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin(2008) bu konuyla ilgili yazısını inceleyerek İzmir İktisat Kongresinin neden milli olduğu ve orada alınan kararlarının özetini vereceğim. Kongre yapıldığı sırada Lozan’a ara verilmiş, ancak yabancı güçlerin kapitülasyonlarla ilgili dayatmaları sona ermemişti. Bu kongre de bu yüzden sürekli olarak hiç bir kapitülasyonun kabul edilemeyeceği bu hususta asla taviz verilemeyeceği tartışılıyor ve memeleketimizdeki yabancı şirketler millileştirilmediği, yabancılara ayrıcalıklı haklar tanıyan kapitülasyonlar kaldırılmadığı sürece de milli bir iktisat politikamızın olamayacağı ortaya konuluyordu. Zamanın İktisat Vekili Mahmut Esat Bozkurt yaptığı konuşmasında ” Görünüşte ülke bizimdi. Fakat aslında Türkiye iktisaden bizden çok yabancıların ülkesi, bir sömürgesi idi. Ben milli egemenliği iktisadi egemenlik olarak anlarım ” diyerek başta Mustafa Kemal olmak üzere yeni yönetici kadronun hassasiyetle üzerinde durdukları “Milli Egemenlik” kavramını “İktisadi Egemenlik”kavramı ile özdeşleştiriyordu. İşte bu iktisadi bağımsızlık ile devletin tam bağımsızlığı üzerine odaklanan konuşmalar ve alınan kararlar İzmir İktisat Kongresine milli bir kongre özelliği katmıştır. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan
“Misak-ı İktisadi Kararları” ana başlıklarını Kumkale şu şekilde özetlemektedir:
“– Öncelikle ham maddesi yurt içinde yetişen ve yetiştirilebilen sanayi dalları kurulacaktır.
– Kısa sürede küçük işletme ve el tezgahlarından büyük işletmelere geçilecektir.
– Özel sektörün kuramadığı işletmeleri devlet kuracaktır.
– Özel teşebbüse kredi sağlanacak bir banka kurulacaktır.
– Dış rekabete dayanabilmek için sanayi bir bütün halinde kurulacaktır.
– Yabancıların kurduğu tekellerden kaçınılacaktır.
– Demiryolu inşaatı programa bağlanacaktır.
– İşçi haklarını korumak amacıyla, kişilere sendika kurma hakkı tanınacaktır.” (5)
İzmir İktisat Kongresine genel olarak değindikten sonra onun içeriğini oluşturan kendimce çok önemli gördüğüm maddelerin özetlerini yazının sonunda ilgilenenlere sunacağım.
|