Basra harap olurken, Medeniyetlerin Başkenti, Binbir Gece Masallarının şehri Bağdat sıkıntılar içerisinde yaşarken, Kerbela’da, Kufe’de acılar yaşanırken bizim yüreğimiz sızladı, ciğerimiz yandı.
Acaba yine Bağdat’tan bir Hülağu’mu geçiyordu diye ister istemez düşünmeye başladık ve bu gidişimizde de bunu gördük. Zira baktık ki bütün eserler hakikaten yerle yeksan olmuş, bakanlık binaları hepsi yerle yeksan olmuş, bunları gördük ve bu 5 buçuk yılda henüz bunlara en ufak bir müdahale yok.
Şunu bütün kalbimle, bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum:
18 yıl aradan sonra gittiğimiz Bağdat’ta bu sıcak ilgi ve bu sıcak ilgiyle beraber içten misafirperverlik bizleri duygulandırdı.
Ve gördük ki, bu kardeş topraklarda özlenen, hasreti çekilen bir dosttur Türkiye.
İnanıyorum ve arzu ediyorum ki, bundan sonra attığımız imzalarlada birlikte çok daha farklı bir geleceği inşa edeceğiz, geleceği kuracağız .
10 Temmuz 2008 tarihi, Türkiye-Irak ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur, iki ülke arasında yeni bir zihniyetin, yeni bir işbirliğinin, yeni bir ittifakın temelleri atılmıştır.
Ve şu anda yaptığımız anlaşma, imzaladığımız anlaşma yüksek düzeyli işbirliği konseyinin, stratejik işbirliği konseyinin kurulması anlaşmasıdır. Bu anlaşmayla birlikte her yıl en az bir kere başbakanlar olarak bizim riyasetimizde iki ülke bir araya gelecek. Bir yıl Türkiye, bir yıl Irak olmak kaydıyla. Her yıl en az 3 kez bakanlar, bu saydığım icracı bakanlar bir araya gelecekler. Dışişleri Bakanı, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı, Tarım Bakanı, Ulaştırma Bakanı gibi vesaire. Ve bu bakanlarımız bir araya gelmek suretiyle kendi alanlarında neler yapacaklar, bunları müzakere edecekler, bunları görüşecekler. Bir yıl neler yaptık, şu anda neredeyiz, önümüzdeki yıl neler yapacağız? Bunu sürekli olarak kendi aralarında müzakere edecekler.
Ve Öncelikle Irak Hükümetinin, bağımsızlık, tam egemenlik, toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin korunması, tehditlere ve terörizme karşı mücadelesini desteklediğimizi biz bir kez daha orada ifade ettik, burada da ifade ediyorum.
İkili anlaşmaların acilen imzalanması konusunu yine kayda bağladık.
Ve orada Sayın Cumhurbaşkanı’nı ziyaretimiz, Cumhurbaşkanı yardımcılarını ziyaretimiz, parlamento başkanını ziyaretimiz ve onlarla yaptığımız görüşmelerde de bu büyük ilgiyi aynı şekilde gördük. Yani birinde var birinde yok, böyle bir şey söz konusu değil.
Değerli Arkadaşlarım
Bu arada turizm ve ticaret alanında neler yapabiliriz, bunları konuştuk ve bunları kayda bağladık. Bunların yanında bakan arkadaşlarım muhattaplarıyla orada birebir görüşmeler yaptılar. Bütün bunların dışında şu anda Irak’ın tespit edilmiş petrol rezervi 50 trilyon dolar. Bunun üstü var, altı yok. Yapılan hesaplamalar, tespit bunu gösteriyor. Ve 35 tane uluslararası şirket burada arama çalışmaları, sondaj çalışmaları ve petrolün dünyaya ihracıyla ilgili çalışmalar yapacaklar.
Tabi Türkiye burada maalesef yer almamıştı. Daha önce kendileriyle bu görüşmeleri yapmıştık, şimdi bu gidişte kendileriyle bu görüşmeyi tekrar ettik ama dedik “Buradan söz istemiyoruz, bize yazı vereceksiniz.” Ve sağolsunlar onlar da bize yazıyı verdiler. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı da bu 35’in 36. olarak bize söylediler şimdi arkadaşlarımız çalışmaları sürdürecekler.
Tarım noktasında, ulaştırma noktasında, finans, Kobiler, bankacılık noktasında yeni işbirliği alanları açıyoruz.
Şu anda dış ticaret hacmimiz 5 milyar dolar. Ama bu aramızda yeterli değil. Ve yaptığımız görüşmelerde onlar da bunu aynen kabul ediyorlar, bunu artırmamız lazım, yatırımlarla beraber 10 milyar dolarlık bir durumdayız şu anda, yeterli değil. Bunu da 3-4 yıl içerisinde 25 milyar dolara çıkarma hedefini aramızda belirledik. Bu adımları da süratle atacağız.
Sınır kapılarının açılması, daha modern hale getirilmesi, bu noktada da mutabakatımız oldu ve terörizmle mücadele noktasında yine aramızda yaptığımız görüşmede mutabakatı sağladık. Bu konuda da en geniş anlamda neler yapılabiliyorsa, şu ana kadar ne gibi adımlar attıysak bunları daha da geliştirerek, daha da genişleterek atma noktasındaki mutabakatımızı da gözden geçirdik ve bu konuda da mutabıkız.
Değerli arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi Pazar günüde , Paris’te 'Barselona Sürecinde ‘Akdeniz İçin Birlik’ toplantısına katıldık.
Bildiğiniz gibi bazıları zaman zaman Akdeniz Birliği, Türkiye için Avrupa Birliği’ne bir alternatifmiş gibi gündeme getiriliyor.
Bu yaklaşıma şiddetle karşı çıktık, her fırsatta, görüştüğümüz her devlet adamına bu itirazımızı altını çizerek ifade ettik.
Bu konuda itirazlarımızın hepsi kayda girmiştir. Yazılı kayda girmiştir ve bu yazılı kayıt çerçevesinde biz de gelebileceğimizi bildirdik ve ondan sonra Paris’e gittik. Ve aynen bunlar da sonuç bildirgesinde yer aldı. Bu şekilde yer almanın ötesinde de gerçekten zirvede birçok görüşmeleri yapma fırsatını bulduk.
Başta Sayın Sarkozy ile heyetler arası bir görüşme yaptık ve bu görüşmede şu ana kadar gelen süreci değerlendirdik, Türkiye – Fransa arasındaki sıkıntıları gözden geçirdik ve bu sıkıntıları aşmanın yollarını ortaya koyduk. Dedik ki “Bunları aşabilmek için bu adımları birlikte atmamız lazım.” Ve bu konuda da mutabakatımız oldu. Temenni ediyorum ki, bu mutabakatımız aynen bundan sonraki süreçte devam eder ve bunun takipçisi karşılıklı olarak birlikte olacağız. Ve dönem başkanı olması sebebiyle Fransa’nın, bu dönem içerisinde Türkiye’nin bu açılan fasıllarda, -şu anda zaten iki tane faslın açılması konusunda bir sıkıntı yok, ama bunu 3-4 nasıl yapabiliriz bunları da görüşme fırsatımız imkanımız oldu- bu konuda da gayret edecekleri noktasındaki ifadelerini bizlere açıkça ortaya koydular.
Başta Fransa Cumhurbaşkanı ile yaptığımız bu görüşmeden sonra,
- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Banki Moon ile görüşmemiz oldu.
- Hollanda Başbakanı Sayın Balkanende ile,
- İngiltere Başbakanı Sayın Brown ile,
- İspanya Başbakanı Sayın Zapatero,
- İtalya Başbakanı Sayın Berlusconi,
- Portekiz Başbakanı Sayın Sokrat,
- Yunanistan Başbakanı Sayın Karamanlis,
- Danimarka Başbakanı Sayın Rasmussen,
- İsveç Başbakanı Sayın Raynfeldt,
- Almanya Başbakanı Sayın Merkel,
- Filistin Yönetimi Başkanı Sayın Abbas,
- Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Esat ve
- İsrail Başbakanı Sayın Olmert’le ikili başa baş görüşmeler yaptık.
Bu görüşmelerle birlikte Türkiye’nin o ülkelerle olan ilişkilerini değerlendirme fırsatını yakaladık. Tabi bunun yanında da zirvede bizler de ekonomi, gıda, su, enerji konusunda bir konuşmamız oldu. Bu konuşma ile Türkiye’nin bu noktada nerede olduğunu, neler yapabileceğini, ne gibi katkıları olabileceğini, nelere ihtiyacı olduğunu da orada gündeme getirdik, bunları değerlendirme fırsatımız oldu.
Tabi özellikle Avrupa Birliği katılım sürecimiz, Kıbrıs ve 1915 olaylarına yönelik olarak da tezlerimizi orada özellikle bu görüşmelerde gündeme getirdik.
Bütün bu ülkelerle ekonomik işbirliğimizi artırma yönündeki irademizi tekrar değerlendirdik.
Sadece bunlarla sınırlı kalmadık, Filistin-İsrail, Suriye-İsrail ve İran’ın nükleer enerji ile ilgili konusunu da zaten Avrupalı dostlarımız bizlere söyleyerek Türkiye’nin burada da aktif bir rol oynamasını bizden istediler. Özellikle Suriye- İsrail arasında şu anda yürüttüğümüz çalışma gerçekten Türkiye’de, Türk medyasında gerektiği kadar yer almıyor. Ama batılı ve dünyalı siyasi liderler noktasında çok ciddi noktada yer alıyor. Hepsinin bize sorduğu soru bu olmuştur. İsrail-Suriye görüşmeleri nasıl gidiyor? Bu noktada neredesiniz? Gelişmeler nasıl? Burada aldığınız görev gerçekten taktire şayan, Lübnan’da aldığınız görev gerçekten taktire şayan.
Hepsinde alınan belli bir mesafe var ve buralarda Türkiye’nin gayretleri var ve bu gayretler bundan sonraki süreçte de devam edecek. Çünkü Türkiye dostluğun, barışın, sevginin, kardeşliğin teminatı olan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu gayretin içindedir.
Tabi tüm bu girişimler, bu temaslar, bu görüşmeler, Türkiye’nin değişen çehresinin, artan rolünün açık, somut göstergeleridir.
Bugün Türkiye, sadece bölgesinde değil, dünya genelinde itibarı olan, ağırlığı olan, sözü geçen ve ihtilaf alanlarında arabuluculuğuna güvenilen bir ülke konumuna yükselmiştir.
Burası çok önemlidir, Türkiye, hem bölgesel ölçekte, hem de küresel ölçekte, politika oluşturan, strateji belirleyen, sorunların çözümüne etkin katkı sağlayan tayin edici bir ülke konumuna yükselmiştir.
Tabi ki bunlar gayretle oluyor, çabayla oluyor, samimiyetle, kararlılıkla oluyor.
Bir yandan Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerini yürütüyoruz.
Bir yandan Filistin-İsrail arasında, Suriye-İsrail arasında barış görüşmelerine katkıda bulunuyoruz.
Bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda neler yapabiliriz, bunun gayreti içerisindeyiz, bu konuda görüşmeleri yapıyoruz, bütün koalisyon güçleri ile görüşmelerimiz oluyor.
Diğer yandan komşu ülkelerle, yakın ya da uzak ülkelerle ticaretimizi artırmanın gayreti içerisindeyiz.
Yatırımları Türkiye’ye çekmenin, Türk yatırımcıların dünyanın diğer ülkelerinde yatırım yapmalarının da önünü açıyoruz.
Değerli arkadaşlarım tabi ki bu arada içeride neler oluyor noktasına gelince de milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren bir önemli hususu burada tekrar sizlere açıklamak istiyorum;
Bildiğiniz gibi parti olarak da, hükümet olarak da, emek noktasında, çalışanlarımız noktasında, çalışanlarımızın haklarını almaları noktasında başından itibaren azami gayreti gösterdik.
Emeği en kutsal değer olarak gördük ve bunun gereğini yerine getirmek için de yoğun çaba sarfettik.
Türkiye’de on yıllar boyunca uygulanagelmiş emek ve emekçi karşıtı politikaları kırmak, emeğe hak ettiği değeri verebilmek için her türlü maddi ve sosyal hakkı teslim etmek noktasında tarihi uygulamalara imza attık.
Bu tabi ki gücümüz nispetinde oldu. Gücümüz neye elveriyorsa o nispette oldu.
Değerli arkadaşlarım her zaman söylüyorum, bugün yine söyleyeceğim. Biz biliyorsunuz emanetçiyiz. Yani milletin emaneti şu anda bizim elimizde. Biz bu emaneti ne yapıyoruz, tasarruf ediyoruz ve bunu eğer adil bir şekilde iyi planlamak suretiyle finans yönetimini başarılı bir şekilde sürdüremezsek, bizden önceki dönemlerde Türkiye’nin ödediği bedelleri yeniden öderiz. Biz ülkemizi bu noktaya getirmek istemiyoruz.
Değerli kardeşlerim, biz darphanede geceleri para basmak suretiyle Türk lirasının değerini düşürüp vatandaşın cebindeki parayı sinsice çalan bir iktidar olmadık olmayacağız. Çünkü o rakamların yanına konan her sıfır, benim vatandaşımın cebindeki paranın çalınmasıydı, ama bunu kimse konuşmuyor. Bu altı tane sıfırın atılması olayını kimse konuşmuyor, dikkat edin, bu unutturuluyor. AK Parti iktidarını işbirlikçi diye itham edenlere söylüyorum; önce aklınızı başınıza alın. Aklınızı ısmarlama bir yerlere vermişsiniz. Altı tane sıfırı atmak suretiyle Türk Lirasına değer kazandıran kim? AK Parti iktidarı. Bu değeri kaybettiren kim? AK Partiden önceki iktidarlar. Bu iktidarlarda kimlerin olduğu bellidir. Benim burada tek tek anlatmama gerek yok. İşte farkımız bu. Ve asgari ücrette, göreve geldiğimizden bu yana asgari ücretin alım gücü nereye yükseldi. Buraya bakarsanız farkımızı anlarsınız. Mutfakta neredeydik nereye geldik, buna bakarsanız durumu anlarsınız.
Çalışma hayatımızı ilgilendiren yasal düzenlemeler, sosyal güvenlikle ilgili attığımız adım, istihdamla ilgili attığımız adım bunların hepsi Türkiye’de çalışanlarımız için, çalışma hayatımız için tarihi nitelikte düzenlemelerimiz oldu.
İşçilerimize, memurlarımıza içi boş vaatlerde bulunmadık, emeklilerimize bulunmadık. Gelir gelmez Abdullah Bey’in başbakanlığında biliyorsunuz bir dengeleme yaptık. Resen zamlar yaptık. Bu ideal miydi? Ama yapabileceğimizi o dönemde yaptık. Ve ondan sonra da “Enflasyona ezdirmeyeceğiz” dedik, ezdirmedik. Şimdi de dün hükümet sözcümüz açıkladı, ben bugün tekrar açıklayayım, çünkü hafıza i beşer nisyanla maluldür, mecburen açıklayacağız.
Dün de yine emekli memurlarımıza 7.2 zam yapıyoruz, işçilerimize de 9.3 zam yapıyoruz 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olmak üzere. Burada da yine dengelemeyi hedefleyerek bu adımı atıyoruz. Yıl sonu itibariyle eğer yine enflasyonda bir sıkıntı olacak olursa, bir fark oradan doğacak olursa, bu farkı yine biz ödemekte her zaman söylediğimiz gibi taahhüdümüzdeyiz, çünkü enflasyonun altına asla düşürmeyeceğiz ve bu farkı yine biz işçimize de, memurumuza da, emeklimize de yine vereceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Yıllarca ertelenmiş, yıllarca ötelenmiş sorunları tek tek ele aldık.
Biliyorsunuz, iktidara geldik, buradan tabi sesleniyorum işçi kardeşlerime, emekli kardeşlerime hepsine sesleniyorum, sendikacılarımıza sesleniyorum. Biliyorsunuz zorunlu tasarruf adı altında paralar kesildi. Geldik ki masa da duruyor bu. Arkadaşlar masada kağıt vardı, masada para yoktu.
Peki bu niye ödenmez? Devlet işçisine, memuruna borçlu olur mu? Olur. Ne olmuş? Zorunlu tasarruf diye bu paraları almışlar, toplamışlar ama bu paraların maalesef nemalarını ödememişler ve ondan sonra da ödeyemez hale gelmişler. Peki devletin borcu ne kadardı işçisine memuruna? 13,5 katrilyon. Çağırdık sendikaları oturduk, konuştuk, anlaştık ve üç yıl içerisinde bu paraların tamamını işçimize memurumuza hamdolsun ödedik ve bundan da böylece kurtulduk.
Şu anda bunu görüyorlar mı? Muhalefete sor görmez. “O zaten senin görevindi, yaptın” derler. Tamam da benden önce sen vardın iktidarda, siz niye yapmadınız? Biz bu görevi yapmanın huzuru içerisindeyiz. Ama siz bunun huzursuzluğunu duydunuz mu? Hayır. Onun için de milletim sizi cezalandırdı. Şu anda halkımızla aramızdaki muhabbetin altında bunlar yatıyor zaten.
Biz halkımızı seviyoruz. Biz milletimizi seviyoruz. Onun hakkını korumanın gayreti içerisindeyiz. Elimizdeki imkanlar arttıkça, milletimin imkanları da artacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ve kimse bunu gündeme getirmiyordu. Zorunlu tasarruf adeta tedavülden kalkmıştı. Bu noktadaydı. Ama bunu biz gündeme getirdik ve bu işi bitirdik.
Şimdi geliyorum bir başka olaya, o da nedir, herkesin unuttuğu konut edindirme yardımı.
Değerli arkadaşlarım bu kesintileri kimse hatırladı mı, gündemde böyle bir şey var mıydı? Arkadaşlar biz rafları şöyle bir düzenlerken bunu gördük ve tozlu rafların arasından bunu bizzat biz çıkardık, biz haykırdık. Dedik “Kardeşim senin böyle bir alacağın var haberin var mı?” Zavallı nereden bilsin haberi yok.
İlginçtir 1 Ocak 1987’den itibaren bu başlamış, kaç yıl olmuş? 21 yıl. Ve bunlar güya çalışanları konut sahibi edindirmek için yapılmış. Ama tabi 1996 yılına kadar bu kesintiler yapılmış, ondan sonra da bu hükümetler -ki bunun içinde olmayan hükümet yok, şu anda parlamentoda olanların hepsi bunun içinde- yapmadılar. Baktılar ki biz bu konutu monutu yapamayacağız, bunlar AK Parti iktidarı değiller ki kalksınlar da 320 bin tane konut yapsınlar. Böyle bir şeyleri yok bunların. Biz şimdi 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl vade ile konutları yapıyoruz ve şu ana kadar da hamdolsun 170 bin konutu sahibine teslim ettik. Ve o tarihten itibaren unutulan bu kesintileri, tabi düzgün bir kayıtta tutulmamış, bir sıkıntıda burada. Kayıtlar korunmamış, bankacılık teamüllerine hiç uyulmamış. Böyle bir sıkıntımız var.
Hiçbir mazereti kabul etmiyoruz dedik ve 2007 yılında ilgili yasayı da, yönetmeliği de biliyorsunuz çıkardık, hak sahiplerini büyük ölçüde tespit ettik ve artık bu paraları da hak sahiplerine ödemeye başlıyoruz.
Dün bakanlar kurulumuzda hazineden sorumlu devlet bakanımıza gerekli talimatı verdik ve ilgili diğer bakan arkadaşlarımızla da görüşün ve kendini bu sabah da aradım, kendileri de konuyla ilgili olarak ilgili arkadaşlarına talimatı verdiğini ve hemen bu konuda ödemelere başlayacaklarını söyledi. Şimdi bunlar Ziraat Bankası tarafından ödenmeye başlıyor, çünkü cdler vesaire hepsi Ziraat Bankasına gönderilmiş durumda ve böylece 8 buçuk milyon çalışanımız bundan istifade edecek.
Değerli arkadaşlarım peki rakam nedir? Rakam da 2 katrilyon 855 trilyon. Yaklaşık 3 katrilyon. Bu rakamı da ödemeye başlayacağız. İnanıyorum ki bu belki tek tek baktığımızda çok cüzi bir şey olarak ele gidecek, ama piyasaya da bu ciddi manada bir rahatlama getirecektir.
İki hafta içinde, Ziraat Bankamız aracılığıyla bu paraların ödenmesine başlanacak ve böylece devlet önemli bir yükten, önemli bir vebalden daha kurtulmuş olacak.
Bunun da çalışanlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bir diğer konuya daha geliyoruz.