Ve 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda Birleşmiş Milletler yetkilileri, ABD yetkilileri,
aynı şekilde Avrupa Birliği yetkilileri hep bizden destek istemişlerdir. Garantör ülke olarak
sözümüzü verdik, sözümüzde durduk. Ve bildiğiniz gibi Kuzey Kıbrıs Annan Planı’na yüzde
65 “Evet” dedi. Güney Kıbrıs yüzde 75 “Hayır” dedi. Yüzde 75 “Hayır” diyen Güney Kıbrıs
ödüllendirildi, hiçbir kriteri uymamasına rağmen Avrupa Birliği’ne alındı ama Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti cezalandırıldı.
Şimdi 21. yüzyılda böyle bir tecride, böyle bir izolasyona göz yummak büyük bir
insanlık ayıbıdır.
Onun için ta 28 Mayıs 2004’te Sayın Annan’ın yazmış olduğu rapor, hala Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nin sümeni altında durmaktadır. Bunu açıklamaları lazım. Acaba bu rapor
niçin açıklanmıyor? Bunu şu andaki genel sekretere de, ilgili ülkelerin yetkililerine de,
hepsine söyledim. Ve bunu söylemiş olmamıza rağmen gerekli ilgi, alaka, cevabı henüz almış
değiliz. Fakat biz bütün bunlara rağmen, her fırsatta çözümden, uzlaşmadan, barıştan, hak ve
özgürlüklerden dem vuran bazı kesimlerin bu duruma bigane kalması, bu ayıbı daha da
derinleştirmektedir ve karşımızda da kendileri zor durumda kalmaktadır. Bu artık bizim
avantaj hanesine kaydedilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası toplumun, Kıbrıs Türkleri'ne verdiği sözleri yerine getirmelerini bekliyoruz. Kıbrıs Türk halkının maruz kaldığı bu haksız uygulamaların siyasi, hukuki, ahlaki, insani hiçbir açıdan izahı mümkün değildir.
Bunu, kiminle görüşürsek, hangi toplantıya katılırsak, hangi ülkeye gidersek gidelim, muhataplarımıza ifade ediyoruz.
Biz, bu tecridi sona erdirmek için yoğun bir gayret sarfediyoruz, son dönemde
bu yolda önemli mesafeler de aldık.
Tüm bu tecride, tüm haksız ambargolara rağmen, Kıbrıs Türk halkının kendi
ayakları üzerinde durabilmesi için de gereken desteği verdik, veriyoruz.
Şimdi ben, bizim, hükümetimiz döneminde, şu 5 buçuk yılda Kıbrıs ekseninde yürüttüğümüz
girişimci ve çözüm odaklı politika, burada, anavatan Türkiye'de veya KKTC'de
zaman zaman iç politika malzemesi yapılıyor.
Bunlara da zaman zaman şahit olduk, olduk. Tabi ki bunlar bizi üzüyor.
Akla ziyan, mantığa aykırı, vicdana ters iddialarla ortaya çıkıp bizi
mesnetsiz iddialarla itham edenler oluyor.
Biliyorsunuz neler demediler.
Kıbrıs'ı satıyor dediler.
Taviz veriyor dediler.
Geri adım atıyor dediler.
Daha neler neler…
Bunları diyenler bugüne kadar Kıbrıs için ne yapmışlar?
Kıbrıs'ta çözüm için ne yapmışlar?
Kıbrıs'ın ekonomisi için ne yapmışlar?
Kıbrıs’taki eğitim düzeni için ne yapmışlar? Kıbrıs’ın sağlık sistemi için ne yapmışlar? Kıbrıs
turizmine ne katmışlar?
Kıbrıs davası için, bu davanın tüm dünyaya anlatılması için ne yapmışlar?
Kıbrıs'ta barış için hangi adımı atmışlar, hangi mesafeyi katetmişler?
Bu soruların cevabı yok.
Neden?
Çünkü varlık sebepleri çözümsüzlük. Kesinlikle.
Ne siyasi çözüm için bir adım atmışlar, ne de ekonomik kalkınma için bir
gayret göstermişler.
Kuru hamasetin ötesinde, değerli arkadaşlarım, demode sloganların Kuzey Kıbrıs Türk halkına bir fayda sağlamadığını, mevcut durumunu daha da kötüye götürdüğünü yıllarca göremediler, anlayamadılar.
Ak Parti iktidarı, Kıbrıs sorununu milli bir dava olarak gördü, gerçekçi bir
zeminde, ulusal çıkarlarımızı gözeterek, zamanın gereklerine göre uygun
olarak aktif ve yapıcı bir politika geliştirdi.
Bu politika, bugüne kadar hem Türkiye'nin, hem de Kuzey Kıbrıs'ın milli
menfaatlerine en ufak bir halel getirmeden, büyük bir açılım sağladı.
Bakın biz Kıbrıs için ne yaptık?
2002 yılında Kıbrıs ekonomisinin büyüme hızı -değerli arkadaşlarım burası tabi sizler için de,
şu anda ekranları başında bizleri izleyenler içinde çok çok önemli. Kıyas yapacaklar. Çünkü
ileri geri konuşanlar var. Onlara bir cevap oluştursun diye bunları veriyorum. Bunlar resmi
rakamlar. Öyle çarşıda pazarda toplanan rakamlar değil. Çıkarılan rakamlar değil. Sizlere
resmi rakamları veriyorum- 2002 yılında değerli arkadaşlarım Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ekonomisinin büyüme hızı yüzde 6,9’dur.
2003 yılında 11,4’dür
2004 yılında 15,4’dür
2005 yılında 13,5’tur
2006 yılında 13,2’dir.
2007 yılında bunlara göre biraz düşük büyüme oranı gerçekleşti ancak 2008'de tahminimiz
yine pozitif ve yüksek büyüme olacağı yönünde.
Ak Parti döneminde Kuzey Kıbrıs hep ileriye gitti, hiç gerilemedi, hiç küçülmedi.
Kişi başına milli gelire bakınız.
2002'de, KKTC'de, değerli arkadaşlarım, kişi başına milli gelir sadece 4 bin 409 dolardı. 4 bin
409 dolar. Peki bugün nedir?
Bugün geldiğimiz noktada kişi başına milli gelir tam 14 bin 47 dolara ulaşmıştır. 14 bin 47
dolar.
Arkadaşlar hangi iktidar döneminde nereye gittiği çok açık, net ortada.
İhracat:
2002 yılında 45 milyon dolardı, değerli arkadaşlar, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
ihracatı 80 milyon doları aştı.
Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Bakınız; 1974 yılında Kıbrıs'ta turizme yönelik olarak yatak sayısı 4 bin 493 adet idi.
2002 yılına kadar, yani 28 yılda yatak sayısı yaklaşık iki kat artmış ve 10
bin 611'e ulaşmış.
Peki arkadaşlar şu son 5 yılda, biz buna ne ilave ettik? Onu da söyleyeyim sizlere. Son beş
yılda -2007 sonu itibariyle söylüyorum- ulaştığımız rakam 15 bin 832’dir.
Hesap ortada. Halep oradaysa arşın burada.
2013 hedeflerimiz ise inşAllah 30 bin yatak kapasitesine ulaşmak.
Turizm noktasında çok sayıda alt yapı projesine hükümet olarak destek
sağladık, sağlamaya devam ediyoruz.
Turizmle birlikte önemli bir sektör var. Nedir o? Eğitim sektörü. Bunu destekledik. Burada
da önemli başarılar elde ettik.
Değerli arkadaşlarım,
2002 yılında KKTC'de öğrenim gören, her milletten öğrenci sayısı 24 bin
adetti.
Bugün, ne oldu biliyor musunuz? 43 bin. Buyurun. 24 bin nire, 43 nire?
Hedefimiz 60 bine ulaşmak…
Lafa olur mu bu, olmaz. Ama yoğun bir şekilde şu anda oradaki özel sektör üniversiteleri,
onlar da geleceği görüyorlar ve yatırım üstüne yatırım yapıyorlar.
Bakınız 2003 yılında mevcut yurt sayısı 8 bin iken -arkadaşlar bu çok önemli- 8 bin yatak
kapasitesine sahipken, şu anda mevcut yurt sayılarının yatak kapasitesi ne oldu biliyor
musunuz? 28 bini geçmiş durumda. Hesap ortada.
Biliyorsunuz, ODTÜ'nün bir kampusü vardı, şimdi İTÜ'de bir kampusünü KKTC'de kuruyor ve iki yıl içinde eğitime başlıyor.
Tarım, orman, enerji, çevre gibi hemen her alanda KKTC'yi tarihinde hiç görülmemiş ölçüde destekledik, desteklemeye devam ediyoruz.
Bu seyahatimizde beraberimde gelen bakan arkadaşlarımı Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin muhatabı olan bakan arkadaşlarımla birlikte çalıştırdık. Orada ilgili bakan
arkadaşlarımız birbirleriyle geleceğe yönelik ne yapacaklarını görüştüler ve bu temaslarla
birlikte bundan sonraki süreci de karşılıklı olarak sürdürecekler.
Ve temaslarımız sırasında olsun, yaptığımız açılışlar sırasında da gördüm.
Kıbrıs hızla değişiyor, hızla kalkınıyor, şu anda hele hele, tıp fakültesinin açılışını
yaptığımız, değerli arkadaşlar Yakın Doğu Üniversitesi’nde, fiziki mekanlar olarak
Türkiye’de şu anda, özel sektörde böyle bir üniversite yok, görmedim. 17 bin öğrencisi var. O
da ayrı bir başarı ve bu Kuzey Kıbrıslı bir Türk’ün başardığı gerçekten dev bir projedir.
İçinde 11 fakültesi var ve hakikaten 2 bin dönümlük arazi üzerinde güzel bir kampus
oluşturmuş. Takdire şayan. Şimdi de tıp fakültesinin açılışını yaptık ve ilk defa bütün
olumsuz yaklaşımlara rağmen, şimdi üniversite hastanesi olarak hastanesini de kuruyor,
oluşturuyor.
Ve bunu engellemek isteyenler var biliyor musunuz? İçerden. Anlamak mümkün değil. Ama
o bütün bunlara rağmen bunu aşmak için adımlarını attı, atıyor. Bizde dedik ki, “Bize düşen
ne varsa biz yanındayız. Sen durmak yok yola devam de yoluna aynen devam et. Er veya geç
herkes bu yanlışı anlayacak ve biz nerde kalmışız diyecekler.”
Hamdolsun, bütün bunların yanında tabi az önce söyledim yol ve su. Her zaman söylüyoruz
yol medeniyettir su medeniyettir. Tabi Kıbrıs adasının genelinde ciddi bir su sıkıntısı var.
Geçenlerde biliyorsunuz Sayın Talat, güneye “Biz size verelim” dedi. Kabul etmediler.
Dediler ki “Biz Yunanistan’dan su alacağız.” Ve Yunanistan’dan gelen su kokmuş çıktı. Suyu
kullanamadılar, deşarj ettiler. Niye? Çünkü o sistemle bu iş yürümez. Şimdi biz yeni bir adım
atıyoruz. İnşAllah projeyi bu yıl sonuna kadar bitireceğiz. Ve Anamur’dan Kuzey Kıbrıs’a
yılda 75 milyon metre küp inşAllah su taşıyan bir denizaltı sistemini kuracağız ve deniz
altından asma boru sistemiyle inşAllah Kuzey Kıbrıs’a suyu taşıyacağız. Ve tabi bunun Kuzey
Kıbrıs için çok çok önemli olduğu kadar, inanıyorum ki bir barış suyu hattına da zaman
içerisinde dönüşebilir.
Değerli arkadaşlarım,
Biz, Kıbrıs Türkünün yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik projeleri aynı
heyecanla desteklemeye devam edeceğiz.
Bu duble yolların yapımına aynı heyecanla devam edeceğiz. Bu yapılan yollar hep duble yol.
Kıbrıs’ta artık sürekli duble yollar yapılıyor ve bu da tabi Kuzey Kıbrıs’a farklı bir zenginlik
kazandırıyor.
Burada bir şeyi hatırlatmam lazım;
Bakınız, dönemimizde KKTC'nin uluslararası ulaştığı bir nokta var, konum var. O da
geçmişle kıyaslanmayacak derece de önemli.
Önceleri bir "toplum", bir "cemaat" olarak anılan KKTC, İslam Konferansı
Teşkilatında biliyorsunuz Annan Planındaki ifadesiyle "Kıbrıs Türk Devleti" olarak
gözlemci sıfatıyla o toplantılara katılmaya başlamıştır. Gözlemci üye sıfatıyla ve adı da Kıbrıs
Türk Devleti’dir. Zaten hedef bu değil mi? Bu. Bu gerçekleşti. İlk adım atıldı.
Ve KKTC, bizim dönemimizde 6 adet dış temsilciliğe kavuşmuştur.
Yine KKTC'nin uluslararası ilişkilerinin, özellikle görünür kılınmasının, etkinliğinin artmaya
başlaması, yürüttüğümüz aktif diplomasinin bir sonucudur.
İşte Pakistan’da Pervez Müşerref bir cumhurbaşkanı olarak, resmi davetli olarak Sayın
Talat’ı Pakistan’a davet etmiş ve bu ilk önemli uluslararası buluşma olmuştur.
Bu gelişmeler kendi kendine olmuyor, olmadı, sadece konuşarak, nutuk atarak yine olmuyor.
Milli menfaatleri korumak, milli menfaatleri geliştirerek, güçlenerek, büyüyerek olur.
Bu yüzden meseleyi siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, sosyal, diplomatik tüm
boyutlarıyla ele almak, her alanda ileriye gitmek durumundayız.
Çünkü biliyoruz ki, adada barışın da, huzurun da, istikrarın da temeli Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kendi ayakları üzerinde durabilmesi, imkan ve
potansiyelini geliştirebilmesidir.
Şartlar ne olursa olsun, Ak Parti iktidarı, her zaman KKTC'nin, Kıbrıslı
kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir.
Kıbrıs bizim milli davamızdır. Bu davayı, her ne pahasına olursa olsun
omuzlarımızda taşımaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Geçen hafta içinde Ankara'da bölgemizde barış ve istikrarın muhafazası
bakımından önemli görüşmelerimiz oldu.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Stefın
Hedli ve heyetini Ankara'da ağırladık.
Başta Türkiye-ABD ilişkileri olmak üzere bir çok ikili ve bölgesel konuyu ele
alma fırsatımız oldu.
Ve aynı hafta içerisinde, İran Dışişleri Bakanı Muttaki'yi de Ankara'da ağırladık. Onunla da
heyetler arası, başa baş temaslarımız, görüşmemiz oldu.
İran'ın nükleer alandaki faaliyetleriyle ilgili hususlar aramızda görüşülerek uluslararası
boyutta, malum, bir tedirginlik, bir rahatsızlık olduğu konusu gündeme geldi.
Türkiye, bu noktada da etkin bir rol üstlenmiştir ve sorunun barışçıl
yollardan çözümüne yönelik yoğun bir diplomasi trafiği yönetiyoruz.
Hiç şüphesiz, her ülkenin, enerji ya da daha geniş anlamda barışçıl amaçlarla
nükleer faaliyette bulunması gayet tabiidir.
Biz de şu anda bu yolculuğa çıktık. Biz de nükleer enerjiden istifade edebilmenin şu anda
gayreti içerisindeyiz. Bunun adımlarını atıyoruz.
Ancak, bu noktada uluslararası toplumun, toplumun rahatlatılması hususunu Sayın
Bakan'a ilettik.
Ve Türkiye'nin bu noktada üzerine düşeni yapacağını, İran ile uluslararası
toplum arasında bir kısım misyonlar üstlenebileceğini kendilerine ifade ettik.
Nitekim Celili ve Solana’nın yapmış oldukları görüşmeden sonra İran’a dönerken konu ile
ilgili İran Özel Temsilcisi İstanbul’a uğramış ve Dışişleri Bakanı’mız Ali Bey’le İstanbul’da
bir görüşme gerçekleştirdiler ve bu da basına yansıdı.
Yine İran'a, ön müzakerelere başlamaları noktasında telkin ve tavsiyelerimizi
de illettik.
Değerli arkadaşlarım,
Temennimiz odur ki tabi bu, başarıyla noktalansın, başarıyla neticelensin.
Bildiğiniz gibi son olarak üç Alman turisti Ağrı Dağı'nda teröristler tarafından kaçırıldı. 13
gün aradan sonra serbest bırakılan Alman dağcıları Alman güvenlik elemanlarına
teslim ettik.
Terör örgütünün sivillere yönelik bu tür eylemleri, gerçek yüzlerinin
Batılılarca daha iyi görülmesini sağlıyor.
Tabi Emniyet Teşkilatımız bu Alman dağcıları teslim aldıktan sonra ağırladılar, ondan sonra
Almanya’dan gelen heyete teslim ettikleri gibi onları en iyi şekilde Almanya’ya
memleketlerine de uğurladılar.
Tabi burada bir gerçeği ifade etmemiz lazım. Batı hala bu terör örgütüyle ilgili
söylemlerimize, kendilerine ifade ettiklerimize uzak duruyor. Temenni ederim ki, bu olaylar
onların bu konudaki hassasiyetimize daha doğru, daha paralel cevaplar vermesine vesile olur.
Temmuz ayı içerisinde, terörle mücadele kapsamında biliyorsunuz 31'i bu noktada etkisiz hale
gelen, 13'ü sağ veya yaralı olmak üzere toplam 44 terörist bu noktada etkisiz hale getirildi.
Bu süreçte 1 subayımız, 1 astsubayımız, 5 erimiz ve erbaşımız şehit oldu.
Bir kez daha kendilerine Allah'tan rahmet diliyorum.
Ailelerine başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza Allah’tan şifalar diliyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri, kışın çetin şartlarında, kar yağışı ve o soğuk altında
terörle mücadele edebileceğini gösterdiği gibi, şimdi de bu aşırı sıcağa rağmen
mücadelesini, kararlılığını her an gösteriyor.
Bu süreç, aynı kararlılıkla ve aynı hassasiyetle devam edecektir.
Çünkü burada kalkıp da bir rehavete kapılmak söz konusu olamaz.
Bu arada değerli arkadaşlarım Türk Tiyatro ve Sinemasının önemli isimlerinden,
duayenlerinden olan Suna Pekuysal hanımefendinin -son zamanlarda biliyorsunuz yakalandığı
bir hastalık neticesinde- biraz önce vefat ettiği haberi geldi. Biz kendilerine Allah’tan rahmet
diliyoruz. Bunu da burada özellikle sizlerle paylaşmak istedim.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri selamlıyor, bu haftaki çalışmalarda başarılar diliyorum…
Ak Parti Genel Başkanı, T.C. Başbakanı
R. Tayyip ERDOĞAN
Kaynak: akparti.org.tr