|
İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Devamı:
"Çekidüzen Verecek Bir Aktör Aranıyor!"
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün:
"Son zamanlarda ülkemizde cereyan etmekte olan olaylar halkta büyük bir endişe yaratmıştır. Bu endişenin büyüklüğünün nedenlerinden en önemlisi, olup bitenlerin sebep ve muhtemel sonuçlarının yetkililerce halka, onların anlayabileceği bir dille, anlatılamamasıdır. Olup bitenler, halk tarafından anayasal kurumlar arasındaki güven ortamının sarsıldığı, aralarında nüfuz kavgasının yapılmakta olduğu, ülkenin bir kaosa doğru gitmekte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Resmi bir aktörün, daha geç olmadan, ortaya çıkıp, ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi, halkı da arkasına alarak, gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurumlar arası tesanüdü kimin sağlayacağı Anayasa'da açıkça belirlenmiştir. Ama bu görevin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek, halkın güvenini kazanmış, politik beklentileri olmayan diğer akil adamların da davet beklemeksizin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir."[3] Çağrıları da önemli bir telaş ve tedirginlik mesajı taşımaktaydı...
İşte böyle bu sırada ABD'nin en üst düzey Yahudi kuruluşunun Ankara ziyareti şaşırtıcıydı!
ADL, Erdoğan ve Gül ile neyi görüştü ve hangi karar alındı?
ABD'nin en büyük Yahudi lobi kuruluşu Anti-Defamation Leagua (ADL) Direktörü Abraham H. Foxman ve beraberindeki heyet Başbakan Erdoğan'la yaklaşık bir saat süren bir görüşme yaptı.
Türkiye, çete soruşturması ile ilgili şok tutuklamalar ve AKP'nin kapatma davası ile çalkalandığı bir günde ABD'den çok önemli bir heyeti ağırladı. ABD'nin en büyük Yahudi lobi kuruluşu Anti-Defamation Leagua (ADL) Direktörü Abraham H. Foxman ve beraberindeki heyet Temmuz başında akşam Başbakan Erdoğan'la görüşüp yaklaşık bir saat baş başa kalmıştı. Görüşmenin tamamen basına kapalı bir şekilde gerçekleşmesi dikkat çekerken, ABD'nin İran'a yönelik operasyon iddialarının yeniden gündemde olduğu bir dönemde gerçekleşmesi manidardı. Foxman ve beraberindeki heyet görüşmenin ardından görüşmeyle ilgili hiçbir açıklama yapmadan Başbakanlık'tan yan kapıdan ayrılması, görüşmenin içeriği hakkında ki kaygıları daha da artırdı. Foxman ve beraberindeki heyet bir gün sonra da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile buluşmuşlardı.
ABD'nin İran'a yönelik gizli operasyonlarına hız verildiğine dair iddiaların yeniden alevlendiği bir dönemde ve Ergenekon soruşturmasının tamamlandığı bir süreçte, ABD'deki, dünyanın en güçlü siyasi baskı grubu olan ADL yani ‘İftira ve İnkârla Mücadele Birliği'nin Direktörü Abraham H. Foxman'ın Başbakan Erdoğan ile çok özel bir görüşme yapması hayra alamet sayılmamıştı. Foxman, Erdoğan ile bu ‘özel' görüşmeyi gerçekleştirirken, ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen ise İran'dan dolayı İsrail'de bulunmaktaydı. ABD'den İsrail ve Türkiye'ye eş zamanlı gerçekleştirilen bu özel ziyaretler anlamlıydı.
ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen, İran'ın nükleer dosyasını görüşmek üzere İsrail'de bulunduğunu açıklamıştı. Mullen, İsrail Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Gabi Eşkenazi ile görüşerek, istihbarat konusunda brifingler aldığı ve ülkenin kuzey ve güney sınırlarını ziyaret ettiği vurgulanmıştı. Mullen'in aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'la bir görüşme yaptığı ve görüşmede aralarında İran'a yönelik operasyonda olmak üzere bazı bölgesel konuların ele alındığı saptanmıştı.[4]
3 Temmuz 2008 Perşembe günü ABD Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral James Cartwright'ın sürpriz bir ziyaretle Ankara'ya gelmesi de: "AKP'yi İran saldırısına razı etme pazarlığı" şeklinde anlaşılmıştı.
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili, İbrahim Karagül'ün:
"Bir cunta mı çökertildi. Bir darbe mi önlendi? Ortada çok büyük, çok boyutlu bir hesaplaşma var!" diye bitirdiği yazısındaki:
"Erdoğan-Başbuğ görüşmesi"yle ilgili iddialarla birleştirilince, olayın AK Parti dışında boyutları olduğu, bu kişilerin sanıldığı gibi bazı çevrelerin koruması altında olmadığı veya gözden çıkarıldığı, gerçek boyutlarıyla bir çeteleşme olduğu, bu oluşumun Türkiye'ye ciddi zarar verecek eylemler tasarladığı düşüncelerini güçlendiriyor. Öyleyse gerçekten "kayıt dışı" bir müdahale ve kalkışma hazırlıkları mı var? Ya da bu bir "önleyici operasyon" mu? Bir darbe girişimi mi engellendi? O zaman şu soruları tekrar sormak lazım:
"Ulusalcı" olarak anılan çevrelere yönelik geniş bir tasfiye süreci mi başlatıldı? Bugüne kadar cesaret edilemeyen, emniyetin ve yargının diz çöktüremediği, "milli iradenin üstünde", "vatanseverlik tekeli"ni eline tutan, devlet iktidarından himaye gördüğü iddia edilen dokunulmaz bir yapı mı dağıtılıyor? Yoksa suç işlemiş, cinayetlere karışmış, çeteleşmiş, birbiriyle bağlantılı karanlık olayların içinde yer alan ama bütün bunları "ülke çıkarları" zırhı altında yapan tamamen güvenlik önlemleriyle sınırlı bir çalışma mı?
O zaman bu operasyonun (darbeye), azmettiricileri köşeye sıkıştırma ile birlikte asıl bundan sonra olabileceklerin önüne geçme amacı taşıdığı gerçeği çıkıyor ortaya. Peki önüne geçilen ne? İşte bunu bilmiyoruz. Suikastler mi, bombalı saldırılar mı, silah stokları mı, iç istikrarı sarsacak, toplumsal hezeyan uyandıracak ve sokağı harekete geçirecek eylemler mi? Ortada bir "önleyici operasyon" olduğu gerçek, ama önlenen ne?
Bunun sadece hükümet karşıtlığıyla sınırlı olmadığı ortada. Ulusalcılıkla, vatanla milletle ilgili olmadığı da. Bu ülkenin, devletinin kurulu düzenine, sistematik değişimine karşı durumdan vazife çıkarıp kendilerine iktidar bahşedenlerin tehlikeli, endişe verici, kaosa sürükleyici girişimlerinin önüne geçilmesi var ortada. Milleti ve ülkeyi hiçe sayan ama ikisini de kullananların, kendilerini devletin ve milletin sahibi sananların aymazlıkları..."[5] yaklaşımını, Erhan Göksel'in itirafıyla birlikte değerlendirmek daha yararlı olacaktır:
"Türk halkı mevcut siyasal sistemi değiştirmezse Türkiye konusunda çok karamsarım. İnsanların tahayyülü almıyor belki ama benim dünyadaki popülerliğim geleceği görmek üzerinedir. Ben Türkiye'yi çok vahim görüyorum. Türkiye'nin bölünmesine, bir iç savaş çıkmasına kadar gidecek. Mevcut siyasal sistem 10 seneden bir kutuplaşmaya oturdu. Ya o ya o diye bir tercih sunuluyor halka.
Abdullah Gül'ü vatana ihanetten Yüce Divan'a gönderebilecek şok belge açıklaması:
"Gazeteciler haber almaz ki... Devlet içinden kimi adamlar gazetecilere bilgi verir. Derin gırtlak derler Amerika'da. Bana bu ülkede bilgi veren derin gırtlağım çok bugünlerde" diyerek keramet kaynağını açığa vuruyor.
"Türkiye'deki gazeteciler gerçekleri açık bir şekilde tesis edemiyorlar. Amerika 200 yıllık bir devlet, Watergate olayında bir derin gırtlak çıktı; iki gazeteci dünya basın şeref ödülü aldı. Türkiye 3 bin yıllık bir devlet. Bir sürü derin gırtlak var. Siz işinizi iyi yaparsanız bir yığın derin gırtlağınız olur. Bana Abdullah Gül ile ilgili bir mektup geldi. Gayri resmi kriminal raporlarıyla kayıtlı. Talabani'ye 2002 yılında Kürdistan diye mektup atıyor başbakanken. Muhtemelen Gül atmıyor onu. Zarfın yapıştırma yerinde parmak izi var. O açıdan kriminal olarak önemli. O parmak izi de birkaç Kürt danışmanından birine ait muhtemelen. Yalakalık için yapıyorlar. Ben hakimlerle ve savcılarla da konuştum. Eğer zarf doğrulanırsa Gül vatana ihanetten yargılanır."
AKP-CHP tahterevallisi ve toplumun aldatılıp oyalanması:
"Çünkü hükümetle kartel medyası birbirine göbekten bağlı. Buzdağının üstündeki kısmı büyüterek buzdağının altı gibi gösteriyorlar. Gerçek sorunları göstermiyorlar. AKP Hükümeti istese 24 saatte Cem Uzan gibi kartel medyasının defterini dürer. Ama dürmüyor. Çünkü bu bir pazarlık. CHP de bu büyük pazarlığın bir parçası. Örneğin büyük akaryakıt araştırma komisyonu, meclisten geçen raporda suçlanan şirketlerden bir tanesi İş-Doğan ortaklığı. İş bankasında CHP'nin yönetimde 4 üyesi var. Erdoğan'a soru önergesi verdiğinde Kemal Kılıçdaroğlu bütün belgeleri ile, Ak Parti CHP'ye zımni olarak "bu işin içinde sen de varsın" diyor ve CHP kımıldayamıyor.....
CHP Ağzını açması gereken konuların birinde tek söz ediyor mu? Sadece Salı günü grup konuşmalarında taş atıyorlar. Kamuoyunda da CHP muhalefet ediyor gözükmüyor. Öyle gözükseydi CHP ayakta kalırdı. Bugün seçim olsa CHP'nin barajı aşması mümkün değil.
Böyle baktığınız zaman CHP ile Ak Parti'nin birbirinden hiçbir farkı yok. Türkiye'deki CHP Ak Parti kutuplaşması CHP'nin de işine gelmektedir. Kutup siyaset olmasa CHP barajı aşamaz. Ak Parti'den korkan kesim CHP'ye oy veriyor. Çünkü kutup teorisine göre iki ucu akordeon gibi çektiğinizde orta erir. Kutuplaştığınızda aradaki gri tonlar kaybolur. 22 Temmuz seçimlerinde Ak Parti ve CHP'nin yüksek oy alıp diğer partilerin ezilmesinin nedeni bu kutuplaşmadır.
Bütün anlatmak istediğim şu: Kurulu düzen yıkılmadıkça hiçbir şey değişmez. Kurulu düzen bir sacayağı. Kamuoyu yaratmak için siyaset, İstanbul sermayesi ve medya arasında bir sacayağı oluşmuş. Siyasetçi devlet pastasından ulufe dağıtıyor. O ulufenin karşılığı medya ve sermaye siyasetçiye kamuoyu servisi yapıyor. O yüzden iktidara göbeğinden bağlı. Bu ilişkiyi yok etmek lazım.
Bunun tek bir yolu var. Türk halkının önünü tıkayan İstanbul Dükalığı dediğimiz 13-15 aileden oluşan İstanbul burjuvasıdır. İkincisi kartel medyasıdır. Bakın, hükümet yandaşı medyayı kastetmiyorum. Hükümet yandaşı medyayı okuduğunuz zaman tavrını biliyorsunuz, süzgecinizden geçiriyorsunuz. Ama kartel medyası sanki hükümete karşıymış gibi gözüküp hükümetin ekmeğine yağ sürüyor. Ve üçüncü olarak siyaset suçludur. Kartel medyası ve İstanbul Dükalığı büyük bir imaj atağıyla Türkiye'deki bütün sorunların günah keçisi olarak siyaseti ortaya çıkartıyorlar. Üçüncü sırada olanı birinci sıraya çıkartıyorlar, kendi sorumluluklarını gizliyorlar. Bu sistemi değiştirmediğiniz sürece Türk halkını uyandıramazsınız. İkinci olarak, iyi bir savaşçı çıktığı zaman, savaşçının başarılı olması için arkasında halk desteği olması lazım. Ama o savaşçının çıkmasına kartel medyası ve İstanbul Dükalığı engel oluyor."
Erhan Göksel'e göre, İsrail ve ABD'ye rağmen hiçbir şey yapılamazdı!..
"1 Mart tezkeresinde fatura orduya çıkmıştı. Ama ondan sonraki süreçte en büyük hata Meşal'in getirilmesi oldu. Türkiye Öcalan hakkında ne düşünüyorlarsa Yahudiler de Meşal için onu düşünüyor. Onun için bu konuda uyardılar. Türkiye anlamadı bunu. Cheney nihai noktada ABD'ye tam olarak egemen haline geldi. Tayyip Erdoğan'a hiçbir şekilde güvenmiyorlar. Tayyip bey artık yalnız adam ve ipi çekildi. Bundan sonra siyaset sahnesinde olmasının imkânı yok. Bir daha siyaset sahnesine çıkamayacak şekilde ortadan kaldıracaklar. Siyasi yasak geldikten sonra yargılama sürecinden kurtulamayacak. JP Morgan da Tayyip beyi hızla yargılayarak yok edecekler diye yazdı."
Ak Parti kapatılıp kapatılmayacağı gibi konuların karar verici mekanizması iç faktörler değil dış faktörlerdir. Eğer Ak Parti'nin kapatılması olmasa Türkiye'de rejim kesilir. Bir kuvvet komutanı ne dedi? Anayasa mahkemesi topu tutamazsa biz tutarız. Ak Parti'nin kapatılması uluslararası bir sorun haline geldi. Çünkü Türkiye'nin sorunları milli sorun olmaktan çıkmıştır. Türkiye'nin sorunları, uluslar arası siyasetin Orta Doğu bağlamındaki sorunlarının bir parçası hale gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye burada senaryoyu yazan da değildir yöneten de. Sadece figürandır. Bu çok acı. Artık Türkiye'nin masada yeri yoktur. Bunun da en büyük sorumlusu Ak Parti iktidarıdır. Müesses nizam da iç siyasetle uğraşmaktan körleşmiştir, önünü görmüyor.
Fetullah Gülen ve cemaatinin acı akıbeti yaklaşmıştı!
"Cemaatin ipi çekildi çoktan. Gülen'i ABD dışarı atıyor. Yani askere teslim ettiler. Fetullah Gülen Türkiye'ye gelmeyecek, başka bir ülkeye gidecek. Yıllardır kerhen göz yumuyorlardı ama artık sınır dışı ediliyor. Bu olayı doğru okumak lazım. 3 ay önce Konya'ya inip 1,5 milyon kişiyle karşılanacak büyük bir organizasyon yapıyorlardı. Çünkü yüksek mahkemenin yeşil kart vereceğine inanılıyordu. Yeşil kart demek gerektiğinde geri dönmesi için önünün açık olması demekti. Bu arada Gülen'e kefil olanlardan birinin Emin Başer olduğunun altını çizmek istiyorum. Cemaatin nerelere kadar uzandığının işaretidir. Cemaat hatayı ordunun içine uzanmakla yaptı. Ve o yüzden bu bir tarihi hesaplaşmadır. Türk devleti 3 bin yıllık bir devlettir. Aslında Türk devleti diye bir şey yoktur, Türk ordusu diye bir şey vardır."
Mesut Yılmaz'la ilgili tahmin ve tahlilleri çarpıcıydı:
"Halk üzerinde pek gücü olmayabilir ama Mesut Bey Türkiye'nin en güçlü adamlarından biridir. Almanya ve Rusya devletinin büyük müttefikidir" diyor. Alman ve Rus Yahudileri Mesut Yılmaz'ı destekliyor, demeye getiriyor.
Mesut Yılmaz Askere destek olarak ABD Yahudi Lobilerine mesaj mı veriyor?
"Mesut Yılmaz bu mesajı Türkiye için vermedi. Ben askeri destekliyorum dedi çünkü şu anda askeri Cheney destekliyor. ABD Mesut beyin üstünü iki kere çizmiştir. Ve Mesut Bey bu dönemde askere destek vererek aslında ABD'ye mesaj verdi. Bu mesaj da alındı. Türkiye ile ilgili her şeyin kararını ABD'de Cheney veriyor. Cheney askerlere destek vererek Ak Parti'nin ipini çekecek. Bu arada Fethullah Gülen'i ve cemaati de yok edecekler. Türkiye tarihi bir devlet hesaplaşmasına gidiyor. Ve bu hesaplaşma çok katı olacak!?"
Bu bir siyasi hesaplaşma değil. Fiziki bir çarpışma olmaz. Cemaatin böyle bir gücü yok. Ama fiziki olarak çok cismin ortadan kaldırılacağına eminim. Putin birçok yöntem geliştirdi biliyorsunuz. İnsanlar kendiliğinden ölüyor.
Aydın Doğan - Erhan Göksel kapışması
Aydın Doğan Bana müfterisin diyor, ben de ona "sen göbeğinden hükümete bağlısın" diyorum. Bana geri al diyor, almam diyorum. "Aydın Bey unuttunuz mu? Oturduğunuz bütün başbakanların masalarında ben de vardım." dedim. Bunun üzerine paniğe kapıldı ve kapattı. Mesut Yılmaz'ın kendilerine biat etmeleri koşuluyla CNN TURK'ün başına Taha Akyol'u, Yalçın Doğan'ı Milliyet'e getirdiğini söylüyorum tekzip yok. Olamaz çünkü benim yanımda oldu."
Siyasilerle ilgili tespitleri ve Erbakan'a karşı saygılı tavrı:
"Tayyip bey için açılan kredi de ne Özal'a ne Menderes'e açılmıştır. Tayyip bey de sanal gerçeklerle uğraşmak yüzünden o krediyi ve Türkiye'nin geleceğini berhava etmiştir.
"Başbakan birikimi çok olmayan birisidir. İyi eğitimli değildir. İyi kadroları dinlediği zaman iyi yapan, kötü kadroları dinlediği zaman kötü yapan bir adamdır."
"Türkiye'de Demirel ve Erbakan hariç, Erdoğan dahil siyasetten kimi imtihan etsem sınıfta bırakırım. Elime su dökemezler. Bunu kabul edenle çalıştım bu güne kadar. Bu konuda hiç mütevazı değilim."
Sınır ötesi operasyonları çarpıtması ve ayarını ortaya çıkarması
"Ben Amerika'nın izni olmadan hareket olmaz dedim. Ve olmadı da zaten. Biz neden çekildik apar topar? Çünkü ABD bize hava sahasını kapattı. Biz kuzey Irak'ı tanıyarak girdik. Bir sene önce Talabani'yi, Barzani'yi kabul etmiyorduk. Şimdi ne oldu da Talabani'nin elini öpüyoruz. Zap kampı kaç kilometre? Sadece 14. Evet, bizim yaptığımız hareket 14 km. Sanıldığı gibi büyük bir harekât falan yapılmadı. Sadece orayı burayı bombaladılar. Zaten çekilmenin ertesi günü Zap kampı tekrar PKK'nın eline geçti. Bunu da Yaşar Büyükanıt kendisi açıkladı. Ben tüfeklerin ağzında mantar tıkalı olduğunu gösterdim ekranda. Darmadağın oldular. Biz apar topar neden çekildik hiç düşündünüz mü? Çünkü çekilmezseniz saat 05'te hava sahasını kapatırız dediler.
Hava sahasının kapanması demek, uçakların kodlarının bilgisayardan silinmesi demektir. Kuzey Irak'taki tüm ABD uçak ve radarları o anda bütün uçakları düşman uçağı görür ve düşürürler. Harekâtın bittiğini ben mesajla bildirdim üst elite ilk kez, haber oradan yayıldı. Sonra Talabani açıkladı."[6]
Peki Bay Erhan Göksel;
1- Üst elite mesajla ilettiğiniz "Harekâtın bittiği" haberini zatıalinize kim bildirdi? Türkiye'deki "derin gırtlak"larınız mı, ABD ve İsrail'deki "bilgi kaynaklarınız" mı?
2- TSK ile Kuzey Irak operasyonlarında işbirliği yapılan hangi Amerika'ydı? Fetullah Gülen'e ABD'de oturma izni bile alamayan Siyonist Lobiler diktatoryası mı, yoksa karşı taraf mı?
3- Kendi aklınca ve ayarınca küçümsemeye ve ABD kuklası gibi göstermeye çalıştığın bu Genelkurmay kadrosu, sizin ifadenizle "üç bin yıllık devleti" temsil etmiyorlar mı?
4- "Artık tıkandığını mutlaka yıkılması ve yeniden yapılandırılması gerektiğini sık sık vurguladığınız bu "müesses-kurulu düzen"den kastınız Atatürk'ten sonra rayından saptırılan ve tamamen sabataist şebekeye kaptırılan masonik diktatorya mı, yoksa; "AB aşıklığına, ABD uşaklığına ve BOP alçaklığına karşı çıkan milli ve manevi değer ve dinamiklerimizle barışıp bu bağımlılık zincirlerini kırmaya çalışan" otorite ve odaklar mı?
--------------------------------------------------------------------------------
[1] 03.07.2008 / Fatih Altaylı
[2] www.ekoayrinti.com / 04.07.2008
[3] Fikret Bila / Milli yet / 03.07.2008
[4] 03.07.2008 / Sadettin İnan / Milli Gazete
[5] 02.07.2008 / Yeni Şafak
[6] Türk Time'nin özel röportajından
|