|
Cennetü’l-Me’vâ, Kürsî ve Arş -2-
Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (A.S.): - Bunlar o koğucular, fitnecilerdir ki, insanların etlerini yerler ve sövmek ile ırz ve namuslarına saldırırlar, dedi. Sonra baktım, bir toplum var ki, önlerine bir sofra kurulmuş, üzerinde benim gördüğüm etlerin en güzellerinden kebaplar var, etraflarında da leşler var. Onlar, o güzel etleri bırakıp bu leşlerden yemeye başladılar.
- Bunlar kim? Ey Cebrail! dedim. Cebrail (A.S.):
- Bunlar zinakârlar, ALLAH’ın helal kıldığını bırakırlar da haram kıldığını yerler, dedi. Sonra baktım bir toplum var ki, karınları evler gibidir. Bunlar Firavun ailesinin yolu üzerinde bulunuyor. Firavun ailesi sabah ve akşam ateşe atılırken bunlara uğruyor, uğradı mı bunlar bir fırlıyorlar, fırlayınca her biri karnının ağır basması ile düşüyor ve bunun üzerine Firavun ailesi bunları ayaklarıyla çiğniyorlar.
- Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim... Cebrail (A.S.) dedi ki:
- Bunlar, karınlarında faiz yiyenlerdir. Sonra bir takım kadınlar memelerinden asılmış ve birtakım kadınlar baş aşağı ayaklarından asılmış.
- Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (A.S.):
- O bunlar zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlardır, dedi.
Ve daha bir çok müşahedeler… Neler, neler… Özetlersek: Mirâc gecesi Resûl-i Zîşân (S.A.V.) Efendimiz yüksek makamlara çıktı. Melekût âlemini seyretti. Bunda maddî şartlar, zaman ve mekân kaydı ortadan kalktı. Gökler kademe kademe açıldı, nûrdan yaratılmış olan melekler mevkibi ile lâhût âleminde dolaştı. Mâverâ göründü. İlâhî nûr, Rahmânî feyz dalgaları içinde yüzdü. Arş’ı, Ferş’i seyretti. Sidre-i Müntehâ’ya ulaştı. Makam-ı Mahmûd’a erişti.
Peygamberler içinde en yüksek makam olan “Makam-ı Mahmûd” Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize nasib olmuştur. Nasıl ki semavî kitaplar içinde en mükemmel ve mukaddes olan Kur’an-ı Kerim, kendisine nazil olmuştur. Mirâc, ALLAH Teâlâ’ya yakınlığın en üstün derecesidir. Her ne kadar Peygamberlerden bâzılarına Meleküt âleminin sırlarının gösterildiğini Kur’an-ı Kerîm haber vermişse de, cismiyle bu makamlara yükselen tek Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) olmuştur.
Hiçbir mukarreb melek ve mürsel nebinin ulaşamadığı bu makamlara yükselmek, her şeyi arkada bırakıp O’nun mânevi zevkine ermek için ALLAH Teâlâ’nın dâvetlisi olmak şerefi O’na nasip olmuştur. Zaman ve mekân ufkunu aşarak Meleküt âlemine yükselen ve âlemin cilvesine eren tek yaratık: O büyük insandır.
Mirac, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizin risaletinin umumiliğini ifade ve isbat eder. İlahî saltanatın mülkü durumunda olan yedi kât semada O’nun gezdirilmesi, oraların ruhanî ahalisine O’nun gösterilmesi, ALLAH Teâlâ katındaki makamının yüceliğinin izharıdır. Mahlukat içinde mükerrem kılınan insanlığın en müntehab, en seçkin ferdinin O olduğu böylece ifade edilmiştir.
Bu seyahatin sonunda Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz büyük melek Cebrail (A.S.)ın dahi ulaşmaya mezun olmadığı bir yakınlığa, ilahi kurbiyete ermiş, ALLAH Teâlâ’nın cemalini görmüş, her çeşit vâsıtadan, aracıdan mücerred olarak doğrudan ilahî kelâma mazhar omuştur. Böyle bir yücelik, O’ndan başka hiçbir kimseye nasip olmamıştır ve olmayacaktır da. Biz böyle bir peygambere ümmet olmakla iftihar ediyor, bizi de Fahr-i Kâinat’a ümmet olma şerefine erdirdiği için Rabbimize şükranlarımızı, hamdlerimizi arz ediyoruz ve diyoruz ki: Biz Müslümanlar, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize bahsedilmiş olan ilâhi mesajları doğru algılayıp, hayatımıza düstur edinirsek kemâle, olgunluğa, ruhî yükselişe, manevî miraca biz de ulaşabiliriz. Yeter ki: ALLAH’a kul, habibine ümmet olalım.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin İsrâ gecesi beş biniti vardı. Bunlardan birincisi Beyt-i Makdis’e kadar Burak; İkincisi: Dünya semasına kadar Mirac; Üçüncüsü: Yedinci semaya kadar meleklerin kanatları; dördüncüsü Sidre-i Münteha’ya kadar Cebrail (A.S.), Cebrail’in kanadı; beşincisi: Kab-ı Kavseyn’e kadar Refref.
Gerçi ilâhi kudrete nazaran bu vasıtalara lüzum yoktur. ALLAH Teâlâ, istediğini bir anda dilediği bir yere ulaştırmaya kadirdir. Fakat bütün bunlardan maksat Resûlullah (S.A.V.) Efendimize yapılan ikramı, âyetler göstererek açıklamaktır. Çünkü:
“O’na (Muhammed’e) âyetlerimizden nice şaşkınlık verici şeylerden bazısını gösterelim diye yaptırdık.” âyet-i kerimesi11 gereğince, İsrâ’nın hikmeti: ALLAH Teâlâ’nın: Kudret ve azametine delalet eden âyetlerini, delillerini göstermesidir.
Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; Mekke-i Mükerreme’ye dönmek üzere, Beytülmakdis Mescidinin kapısına bağlamış olduğu Burak’a binip Mekke-i Mükerreme’ye döndü.
Ebû Talib’in kızı Ümmühânî hatunun bildirdiğine göre: Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; onların evinde, fecirden biraz öncesine kadar uyuyup ev halkını uyandırdı. Sabah Namazını kıldı. Ev halkı da kendisiyle birlikte kıldılar. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
- Ey Ümmühânî! Senin de gördüğün gibi, şu vadi’de sizinle birlikte yatsı vakti sıraları Beytülmakdis’e gittim ve O’nun içinde namaz kıldım. Sonra da şimdi gördüğün gibi sabah namazını da sizinle kıldım!” buyurdu. Gitmek için ayağa kalktı. Ümmühânî hatun Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Ridasının ucundan tuttu:
- Ey Amcamın Oğlu! Ey ALLAH’ın Peygamberi! Sana and veriyorum. Bunu halka söyleme! Onlar seni yalanlarlar ve üzerler!” dedi. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
- Vallâhi! Ben bunu onlara söyleyeceğim! buyurdu. Ümmühânî hatun, Habeşli câriyesine:
- Yazık sana! Resûlullâh (S.A.V.) Efendimizin arkasından git de, O, halka ne söylüyor; halk O’na, ne söylüyor? Göz kulak ol! dedi. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; İsrâ ve Mirâc’ını, Kureyş müşriklerine gidip haber vereceği zaman:
- Ey Cebrâil! Kavmim beni tasdik etmezler! buyurdu. Cebrail (A.S.):
- Ebû Bekr, seni, tasdik eder. O, sıddîk’dır!” dedi. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; Kâbe’nin Hıcr, Hatim diye anılan mahalline gidip ayakta durdu. Kureyş müşriklerine, İsrâ hâdisesini, haber verince, onlar şaştılar.
- Doğrusu! Biz, şimdiye kadar bunun gibisini hiç işitmedik! Bu, şaşılacak, inanılmayacak şey! Vallâhi! Deve Mekke’den Şam’a gidişte bir ayda, dönüşte de bir ayda sürülüp götürülür. Muhammed, bir tek gecenin içinde oraya gider de, Mekke’ye dönebilir mi?! Biz, Beytülmakdis’e devemizin ciğerlerine, böğürlerine vura vura bir ayda varırız. O, oraya bir gecenin içinde gitmiş ha!? Ey Muhammed! Buna, delilin nedir? Dediler ve yalanladılar.
Kureyş müşrikleri, İsra ve Mîrac haberine hem hayret etti, hem de sevindi. Sevindi, çünkü, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizin yalancılığı konusunda açık bir delil bulduğunu zannetti. Onlara göre bu hadise, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize inananları çözecek, O’nun etrafından ayrılmalarına sebep olacaktı. Ayrıca İslâm’a girip girmemekte tereddüt edenler de bu hadise yüzünden Müslüman olmaktan vazgeçeceklerdi.
|