Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08-11-2008, 11:43   #2
Kullanıcı Adı
demir akar
Standart Hz.fatima (a.s)'dan Kirk Hadis
32- Hz. Fatıma (a.s), babasından sonra Uhud’da Hz. Hamza’nın kabri kenarında ezadarlık ettiğinde “Neden halk sizin ve Ali’nin aleyhinde olup onun kesin olan hakkını gasp ettiler?” dediklerinde şöyle buyurdu:

“Bunların hepsi Bedir savaşından kalan kinler ve Uhud savaşının intikamlarıdır. Bu kinler münafık kalplerde saklıydı. Ama hedeflerine ulaştıklarında (hükümeti gasp ettiklerinde) kinlerini bize kustular.” (34)

Öyle Musibetler Başıma Geldi ki...

33- Hz. Resulullah’ın vefatı üzerine Hz. Fatıma şu şiiri okudu:

Topraklar altında gizlenene de ki, bağırmamı ve feryadımı duyuyor musun?

Öyle musibetler başıma geldi ki, gündüzün başına gelseydi kararır gece oluverirdi.

Ben Muhammed’in gölgesinde himaye altında idim,

Hiçbir zulümden (düşmandan) korkmuyordum. O, benim güzelimdi.

Bu gün zelil ve zulme uğramaktan korkuyorum,

Bana zulmedeni ridamla defediyorum.

Kumru gam ve kederden gece bir dala ağlasa,

Ben sabah vakti ağlarım.

Senden sonra hüznü munisim kılacağım,

Sana gözyaşı döküp ağzımı açacağım (onu silah edineceğim).

Ahmed’in türbesini koklayana ne gam,

Uzun zaman güzel bir koku koklamasa da. (35)

Babacığım!!!

34- Hz. Fatıma, Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra çok kederli günler geçirdi. Bir taraftan Hz. Resulullah'ı kaybetmenin verdiği hüzün, diğer taraftan Hazret'in vefatından hemen sonra ümmetin Ehl-i Beyt'e karşı sergiledikleri vefasızlık örneği, o Hazret'i büsbütün yıkmıştı. İşte bu kederler içinde bir gün perişan bir halde evden çıkarak babasının kabrini ziyaret etmek için hareket etti, güçsüzlükten babasının mezarına zor ulaşabildi. Mihrabı, ezan okunan yeri görünce figan etmesiyle yere düşmesi bir oldu. Bayılmıştı. Kadınlar yüzüne su serpmeye başladılar, ayıldığında babasının kabrine bakıyor ve şu cümleleri zemzeme ediyordu:

“Babacığım! Gücüm tükendi, bedenimde hal kalmadı, düşmanım şematet etti, üzüntü beni öldürdü.

Babacığım! Yalnız, hayran ve tek kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı, hayatım bunaldı, günlerim karardı.

Babacığım! Senden sonra yalnızlığımı giderecek bir munis, gözyaşımı dindirecek bir arkadaş, zaafımı karşılayacak bir yardımcı bulamam.

Babacığım! Senden sonra Kur’an’ın hükmedildiği yer, Cebrail ve Mikail’in indiği mekan fani olup gitti.

Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler) değişti, kapılar yüzüme kapandı.

Babacığım! Senden sonra artık dünyaya küskünüm, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım.

Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez, sana olan hüznüm sona ermez. Ey vah babacığım! Ey vah Allah’ım!...” (36)

Allah’ın Nurunu Söndürmek mi İstiyorsun?!

35- Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali’yi biate götürmek için evine saldıranların karşısında durup Hz. Ali’yi savunarak şöyle buyurdular:

“Ey sapıklar, yalancılar! Ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz? Ey Ömer! Allah’tan korkmuyor musun? Evime girmek mi istiyorsun? Şeytan hizbinle beni mi korkutuyorsun? Oysaki şeytanın hizbi güçsüzdür. Yazıklar olsun sana! Allah’a ve Peygamber’ine karşı olan bu cesaret nedir? Peygamber’in neslini yeryüzünden yok etmek ve Allah’ın nurunu söndürmek mi istiyorsun? Bil ki, Allah nurunu tamamlayacak ve onu ebedileştirecektir. Ey Ömer! Senin azgınlığın beni evimden dışarı (namahremler önüne) çıkardı; hücceti sana ve diğer her sapığa tamamladı. Ey Hattap oğlu! Allah’a andolsun ki, günahsızların belaya yakalanmalarından korkmasaydım, Allah'a yemin edip (bedduada bulunup) çabuk icabete eriştiğini görürdün.”

Dövülüp darbe aldıktan ve Muhsin ismindeki çocuğu karnında öldükten sonra şöyle dedi:

“Ay babacığım! Yâ Resulallah! İşte çok sevdiğin kızına böyle davranıyorlar! Ah! Ey Fizze! Gel de beni tut! Allah'a andolsun ki, karnımdaki yavrum öldürüldü!!!” (37)

Mescitte Sanki Kıyamet Kopmuştu!

36- Hz. Fatıma camiye gidip konuşacağını ilan eder etmez bu haber Medine’de beklenmedik yankı yaptı. Muhacir ve Ensar topluluğu, Peygamber’in yadigarı Hz. Fatıma acaba halka ne konuşacaktır, diye camiye akın yaptı. Hz. Fatıma Beni Haşim kadınlarının eşliğinde evden dışarı çıkıp camiye doğru hareket etti. Camiye girdiğinde kendisi için bir perde çektiler. Kendini ağlamaktan alamadı. Öyle bir inledi ki, herkesi ağlattı. Mescidde sanki kıyamet kopmuştu, ağlama sesleri birbirine karıştı. Herkes iyice sustuktan sonra şöyle dedi:

“Verdiği nimetlere karşı övgü sadece Allah'a mahsustur. İlham ettiği şeylere karşı şükür sadece O’na aittir. Başlattığı bütün nimetler, bağışladığı bol bahşişler, verdiği bol ihsanlarına karşı sena sadece O’na mahsustur. Nimetleri sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır. Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye davet etti, onların çoğalması için halktan hamdetmeyi istedi. İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.

Şehadet ederim ki, Allah’tan başka bir ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlastır. Kalpler O’na bağlanmıştır ve fikir O'nunla aydınlanmıştır. Öyle bir Allah’tır ki, gözler O’nu göremez, diller O’nu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar O’nu nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi, isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.

Şehadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allah’ın kulu ve elçisidir. O’nu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce O’na “Muhammed” adını verdi, Peygamberlikle görevlendirmeden önce O’nu tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayb aleminde gizliydi, korkunç perdelerle korunmuştu, yokluğun son derecesinde esirdi (yokluk sınırını aşmış değildi). Allah Teala işlerin sonunu biliyordu, bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini tanıyordu.

Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin mukadderatını infaz etmek için Muhammed’i mebus etti. Allah Teala, insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten Allah’ı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti, onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret verdi. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir icbar söz konusu olmadan O’nun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a), bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat bulunmaktadır, öbür dünyada mukarreb melekler ve bağışlayan Rabbin rıdvanıyla beraberdir ve Allah’ın civar-ı kurbunda yaşamaktadır. Allah’ın salat, rahmet ve bereketi O’nun Peygamber’i, emini ve yaratıkları arasından seçip beğendiği babama olsun.”

Sonra halka hitap ederek şöyle buyurdu:

“Ey Allah’ın kulları! Siz, O’nun emir ve nehyinin koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları, size emredilenleri ve dini diğer milletlere ulaştıran elçilerisiniz.

O’nun gerçek halifesi sizin aranızdadır. O, Allah’ın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda bıraktığı bir hüccettir. O, Allah’ın natık (konuşan) kitabı ve sadık Kur’an’ıdır. O, parlak bir nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri aşikardır, sırları açıktır, zahirleri vazıhtır. Ona uyanlara gıpta edilir. Kendisine uyanı Allah’ın rıdvan-ı cennetine götürür. Ona kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allah’ın aydın hüccetleri, açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları, yeterli delilleri, övülmüş erdemleri (müstehapları), hibe edilmiş ruhsatları ve yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir, kavranılır.

Allah şirkten arınmanız için imanı, kibirden uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için zekatı, ihlasın sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı, kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati, ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslam’ın aziz ve üstün olması için cihadı, İlahi mükafatı hakkedebilmek için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve tartıda tam hakkını vermeyi, lanetlenmekten korunmak için kaziften (namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı, iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten sakınmayı, Rabb'liğine olan inancın ihlası için şirkten kaçınmayı farz kıldı. “Allah’tan, gerektiği şekilde çekinin, ancak Müslüman olarak ölün.” (38) Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı şeyde Allah’a itaat edin. “Allah’tan ancak alim olanlar korkar.” (39)

Sonra şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Bilin ki, ben Fatıma’yım, babam Muhammed’dir. Yine tekrarlıyorum; ben Fatıma’yım, babam Muhammed’dir! Yalan söylemiyorum ve hata da etmiyorum. “Andolsun, size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok merhametlidir, onlara hayır diler.” (40) Eğer o Peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki, o Peygamber, sizin kadınlarınızın babası değil benim babamdır, sizin erkeklerinizin değil benim amcaoğlumun kardeşidir. Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka ulaştırdı, onları ilahi azapla korkuttu. Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların sırlarına ağır bir darbe indirdi. Onların boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün başını dağıttı, sonunda küfür topluluğu hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı, dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü, siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin arasında (hürriyetle) ihlas ( la ilahe illâllah) kelimesini söyler oldunuz.

Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri (çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit kişiler, Arab'ın kurtları ve kitap ehlinin isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).

Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa Allah-u Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha ağzını açtığında kardeşi Ali’yi onun ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun beliyle kulağını ayak altına almadan ve onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri dönmüyordu. Allah’ın rızasını kazanmak için bu zorluklara katlanıyordu, O’nun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu, Resulullah’a herkesten daha yakındı, evliyaullahın seyyidi (efendisi) idi. Her zaman (Allah’ın ve Peygamber’in emrine) hazır, hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda, kınayanların kınaması ona mani olmazdı.

Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte, rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz. Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.

demir akar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla