|
Son Osmanlı konağının sahibesi: Hattat Müşerref Çelebi
Nazif Çelebi çok gayretliydi
Kendisi hat bilmese bile eşinin ve çocuklarının eğitimini çok önemseyen Nazif Çelebi her gün çalışma defterlerini kontrol eder. Dini bilinçli yaşayanların çok az olduğu 1950’li, 60’lı yıllarda ailesinin muntazam bir hayat yaşamasına çalışır. Hem kendi çocuklarını hem de çevresindeki gençleri yetiştirmek için mücadele eder. Kendi gençlik yılları ile bugünü kıyaslayan oğlu Vefa Çelebi, babasının gayreti hakkında şöyle konuşuyor: “O zamanlarda toplumun üzerinde farklı bir hava vardı. Eski yazı yazılmazdı. Gençler hiç bilmezdi. Başörtülü hanımların sayısı yok denebilecek kadar azdı. Babam bunları gördükçe muazzam bir mücadele içine girdi. Şimdi hakikaten muhafazakâr bir gençlik yetişiyor. Birçok hizmet grubu çalışıyor. Birlikte çalışmaların yapılamadığı o dönemde babam bunların eksikliğini duyan ve başlatan kişi oldu. Öncelikle ailesinin duyarlı olmasını ve iyi yetişmesini isterdi.” Bundan 50 yıl önce dini yaşamaya karşı bugünkü kadar hoşgörü olmadığını belirten Müşerref Hanım’ın gelini Mesude Çelebi, başını örten biraz uzun etek veya kalın çorap giyen genç kız ve kadınların eleştirildiğini anlatıyor.
Konakta çarşamba sohbetleri gelenek olmuştu
Bir tarafta böyle bir soğuk bakış varken, Süleymaniye’de Çelebiler’in konağında dersler, toplantılar, okumalar devam eder. Nazif Çelebi’nin devrin önemli aydınlarından oluşan çok geniş yelpazedeki dostları başta olmak üzere üniversite öğrencileri ve Süleymaniye Camii’ni gezmeye gelen turistlere varıncaya kadar konağın kapısı herkese açıktır. Her salı günü Nazif Çelebi’nin, her çarşamba günü de Müşerref Hanım’ın kalabalık ev toplantıları olur. Onlarca hanımın katıldığı, her hafta bir cüz Kur’an okuyarak mukabele yapılan Çarşamba toplantıları, konaktan ayrıldıktan sonra bile Haseki ve Erenköy’de yakın zamana kadar devam ettirilir. Müşerref hanım o günleri şöyle anlatıyor: “Şimdi kadınların eğitimi, hizmetleri daha iyi. O dönemde bir şey anlatacak, okuyacak kimse de yoktu. Hafız sayısı çok sayılı idi. Gençler de çok meraklı değildi. Her hafta evimde mukabele okurduk. En az 50 kişi olurdu. Ramazan’da bu kalabalık her gün toplanır mukabele yapardık. Ayrıca her Ramazan’da akraba olsun olmasın yatılı misafirlerimiz olurdu. Konağın kapısı Ramazan boyunca açıktı. Standart bir yemek pişer, bahçeye sofralar kurulur, gelene ikram edilirdi. İftar vakti ev, bahçe dolar taşardı.”
Çarşamba sohbetlerini çok önemseyen Nazif Çelebi, ayrı evde yaşayan bütün çocukları ile birlikte ailesinin her salı konakta toplanmasını ister. Gündüz hat dersi vermeye gelen Hamit Aytaç’tan dersler alınır. O gece herkes yatılı kalır. Ertesi gün öğlen vakti diğer gelenlerle birlikte okumalar takip edilir. Dersten sonra ailece yemek yenir ve herkes evine döner. Mesude hanım, kayınpederinin gece kalma konusunda imza defteri tutacak kadar titizlendiğini anlatıyor.
1949’da hacca giden Müşerref Hanım, hacdan döndükten sonra daha mazbut bir hayat yaşamaya başlar. 42 yıl boyunca (77 yaşına kadar) mübarek üç ayları oruçlu geçirir. Ailece her sabah namazını Süleymaniye Camisi’nde cemaatle kılarlar. Bu güzel adet ailenin konaktan ayrıldığı 1979’a kadar devam eder. Bir de uzun yıllar boyu her sabah namazından önce kalkıp tesbih namazı kılar eşiyle. Ayrıca pazar günleri ailece sabah namazına başka camilere giderler. Müşerref Hanım, Zal Mahmut camisi imamı Hilmi Efendi’nin okuduğu Kur’an’ı bugün bile hatırlıyor. Müşerref Hanım’ın hayatındaki asıl dönüm noktası 45 yaşında Hacı Zehra anneyi tanımasıdır. O’nu tanıdıktan sonra zaten muhafazakar, dindar bir yaşantısı olmasına rağmen, bunu biraz daha ileri götürüp daha mütevazı yaşamaya, dünya ile bağlarını en aza indirmeye çalışır. Bütün dolaplarını boşaltıp kıyafetlerini, takılarını, çoraplarına varıncaya kadar çevresine dağıtır. Kendisi uzun bir manto, siyah çorap ve örtü ile sokağa çıkmayı tercih eder. Nefsi adına dünyadan elini eteğini çeker genç yaşta; ama çevresine iyilik yapmaya, muhtaçlara yardım etmeye, okumaya, yazmaya, misafir ağırlamaya, evinde sohbet düzenlemeye devam eder. Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi olan Hacı Zehra anne Müşerref Hanım’dan iki yaş büyüktür. İlk zamanlar konağa çok sık gidip gelir. Ardından, kendisi için hazırlanan bir odada 10 sene kadar aile ile birlikte yaşar. Müşerref Hanım’la birlikte geceleri ibadetle geçirirler. Daha sonra Medine’ye yerleşen Hacı Zehra anne birkaç sene önce orada vefat etmiştir.
Nazif Çelebi’nin şeker hastası olmasından sonra aile 1979’da konaktan Haseki’de bir apartmana taşınır. (Çelebilerin konağı restore edildikten sonra Suffa Vakfı’nın merkezi olur.) Haseki’deki hayatları Nazif-Müşerref Çelebi çiftinin yaşlılık dönemleridir. Buna rağmen çarşamba sohbetleri geleneği devam eder. Nazif Çelebi 1988’de, 81 yaşında vefat eder. Müşerref hanım da Erenköy’e, kendi semtine döner. Konuşmamız boyunca, çocukluğunu, genç kızlığını, evliliğini, hafızlık çalıştığı günleri, hat hocalarını, sohbetlerini, ağırladığı değerli misafirlerini tek tek gözlerinin önüne getirip anlatan, bir asırlık ömrü kare kare tekrar yaşayan Müşerref Hanım son sözlerinde hayatını şöyle anlatıyor: “Hayatım mutlu geçti. Çok titizdi ama çok da severdim kocamı. 7 tane çocuk doğurdum. Çok titizdi ama çok cömertti. Namaz vakti Nazif Bey zile basar herkes odasından çıkıp hazırlanır, cemaatle sabah namazı kılınırdı. Evimizde bütün vakitlerde cemaatle namaz kılınırdı. Kılmayanlara ‘sizin 27 kat sevaba ihtiyacınız yok tabii’ derdi. Gençler uzun okuma diye takılırdı. Ne günler gelmiş geçmiş.”
Üniversite gibi konak
Şu anda Suffa Vakfı’na ait olan Nazif Çelebi konağındaki toplantıların müdavimleri arasında bulunan bazı isimler şunlardır: İbnülemin Mahmut Kemal İnal, İ. Hami Danişmend, H. Basri Çantay, Nurettin Topçu, Celal Ökten, A. Şeref Güzelyazıcı, Ö. Nasuhi Bilmen, Nevzat Yalçıntaş, Necmettin Erbakan, Asaf Ataseven, Genelkurmay Başkanı Org. Nurettin Baransel, DP’li Celal Bayar, Güzide Zorlu. Korg. Faruk Güventürk gibi 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapan askerlerden bile gelen olurmuş bu konağa. İhtilal sırasında evi aranıp bir süre gözaltında tutulan Çelebi’ye asker dostları “Biz seni çok seviyoruz yoksa seni de götürürdük.” bile demişler. Vefa Çelebi, babasının dostlarının bu kadar farklı kesimlerden olmasını onun cesaretine bağlıyor. Üniversite talebelerini sürekli evine davet eden Çelebi, C. Rifat Atilhan, Ziya Uygur gibi fikir adamlarının kitaplarını alıp gençlere dağıtmasıyla da meşhurdur.
Kaynak: Şemsinur Özdemir, Zaman Gazetesi, Ailem
|