|
ERBAKAN HOCA'YA ATILAN İFTİRALAR VE SÖYLENTİLER !!!
7. Erbakan’ın Kaddafi görüşmesi
Hani bir söz vardır: Yalancı, aşağı mahallede bir yalan uydurur; yukarı mahallede de bu yalanın yayıldığını görünce, kendisi de, kendi yalanına inanmaya başlar. Bazı basın organlarının tavrı, bu örneğe benziyor. 6 sene önce, Libya gezisiyle ilgili olarak, Erbakan hakkında bir yalan uydurdular, şimdi kendileri de inanmaya başladılar. Değilse, her fırsatta ısıtıp ısıtıp servise sunmanın ne anlamı olabilir?
Bizim basının bazı kronik hastalıkları var. Meselâ, çok verimli ve başarılı geçen Erbakan’ın Libya gezisini her fırsatta diline dolar, olayı çarpıtarak kamuoyunu manipüle eder. Bu konuyu çok sık gündeme getirdikleri için Libya’da yaşananları tahlil etmeye çalışalım.
Libya’da neler oldu?Muhterem Erbakan, 54. Hükümetin Başbakanı olarak, Ekim 1996’da Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayan bir gezi programı düzenlemişti. Libya ziyaretinin amacı ise şuydu:Türkiyeli müteahhitlerin Libya’dan oldukça yüksek alacakları vardı.Bu para uzun süredir ödenmiyordu.Müteahhitlerin bu konuda istekleri vardı.Libya’daki Türk Müteahitler Birliği Başkanı Barlas Turan şöyle diyordu: “Refah-Yol hükümetinden çok umutluyum. Erbakan’ın Libya’daki itibarı sebebiyle, sorunlarımızı çözeceğine inanıyoruz.” (03.09.1996 tarihli gazeteler) Erbakan da bu paraların tahsili için Libya’yagitmişti.Erbakan Libya’da Kaddafi ile görüştü. Kaddafi’nin mizaç ve psikolojik yapısını bütün dünya biliyor. Görüşme sırasında Kaddafi, bazı patavatsızlıklar sergiledi. Erbakan Hoca Kaddafi’yi dinledi ve söyle diklerine cevap verdi,yanlışlarını düzeltti, susmadı, kendine güvenen üslupla Türkiye’ nin onurunu korudu.Müteahhitlerin haklarını gündeme getirdi,alacakları tahsil etti.O günlerde basında çıkan şu haber bunun ispatıydı:“Müteahhitler Libya’dan 15 milyar dolar kazan dı lar“Erbakan’ın Mısır,Libya ve Nijerya gezisi sayesinde Afrika ile köprü kuruldu.” (09.10.96)
Olay manipüle ediliyor
Bütün bu güzel gelişmeler dururken, basın Kaddafi’nin tutumuna kafayı takmış, bu olayı bahane ederek hükümete ve Erbakan’a yüklenmeye başlamıştı. Bu başarıyı görmeyip ayrıntıya takılmaktan başka nasıl izah edilirdi? Amaç ise hükümeti yıpratmaktı. İş adamları da basının bu tutumundan rahatsız olmuştu. Sakıp Sabancı konu ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “Hükümetin yıpratılmasını bekleyenler yanlış yapıyor.” (17.11.1996)
Mehmet Barlas da daha gezi öncesi başlatılan kampanya karşısında olayı “işin anasını unutup danasına takılmak” olarak nitelendirerek şunları yazıyordu:
“1974 sonrasında, Amerikan ambargosu yediğimiz zaman, Türk askerî uçaklarına yedek parçalar Libya’dan gelmedi mi?1980’lere girerken, Türkiye’nin ihracatçıları ve müteahhitleri, ilk provalarını Libya’da yapmadı mı?Hiç unutmayalım.” (Sabah,29.09.1996)
Erbakan, Libya gezisinde tam bir devlet adamı olgunluğu göstermiş, Kaddafi’ye kabadayı üslubuyla cevap verme hafifliğine düşmemiş, fakat susmayan, kendine güvenen ve ikna eden yaklaşımıyla devlet onurunu korumuştu. Aslında bu gerçekleri basın da biliyor. Fakat, gerek husumet, gerekse seviyesiz siyasi rekabet sebebiyle hakikati gizliyorlar. Hatta bu çevrelerin kendi aralarında, Erbakan’ın başarılarına iç geçirdiğini de görürsünüz. Daha kısa bir süre önce Yalçın Pekşen, “Gardrop Dinciliği” başlıklı yazısı içinde Erbakan’a yapılan haksızlık konusunda şöyle yazmıştı: “Kaddafi’nin çadırında yaşananlar ise, -hakkını yemeyelim- onun değil, Kaddafi’nin patavatsızlıklarıydı.” (Akşam, 27.1.2002)
Erbakan Türkiye’nin önünde gidiyor
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Bener Karakartal, “Erbakan’ın başarıları ve devlet adamı olgunluğu”nu Afrika gezisi sonrası verdiği bir mülakatta şunları söylemişti:
“Erbakan Türkiye’nin bir adım önünde yürüyor. Türkiye’nin Erbakan’dan öğreneceği çok şey var. Türk demokrasisi şu anda Erbakan’ın gerisinde yürüyor.Siz hiç Erbakan’ın “kavgaya kavga ile cevap” verdiğini gördünüz mü? Sinirlilik ve hırçınlıkla bütün vaktini diğer parti liderlerine sataşarak geçirdiğini gördünüz mü? Türkiye’de siyasetin içine sürüklendiği tüm “sinirlilik ve gerginlik” ortamına rağmen Erbakan kavganın dışında ve üstünde yer almaktadır, polemiklere girmemektedir. Ve hepsinden önemlisi tebessümü ve güleryüzlülüğü ile Erbakan Türk siyasetçilerine demokrasi dersi vermektedir. İşte demokrasinin ta kendisi budur. (Millî Gz,30.11.96)Bütün bu gelişmeler ortada iken, bazı basın kuruluşlarının Erbakan aleyhinde yerli yersiz kampanya yürütmesi,hiçde anlaşılabilir bir tutum değildir.Sanki bu anlayıştaki basın için başarılı olmak suç.Türkiyemizin güzel günlere ulaşması için vargücüyle çalışmak affedilmez birşey!(Şakir T,22.01.2003,MilliGz)
8.Erbakan’ın Başbakanlıkta tarikat şeyhlerine iftar yemeği:
Kimler vardı? Diyanet İşleri Başkanı, bütün Diyanet kadrosu, İlahiyat Fakültesi Dekanı, İlahiyat profesörlerin tamamı ve Türkiye’nin önde gelen din alimleri.Şimdi Doğu ve Güney Doğu Anadolu’ya gidin orada din alimi diye halkın çok itibar ettiği kimseler bunlar mahali kıyafetlerle geziyorlar ve bunların yüzde doksanı da devletin memuru imam olarak. Şimdi bunlardan da diyelim dört tane, beş tane, altı tanesi bu yemeğe iştirak etmiş mahali kıyafetleriyle. “Vay tarikat şeyhleri geldi”RP davasının savunma metninde ise ;
SAYIN BAŞSAVCI’NIN, BAŞBAKANLIK KONUTUNDA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE İLAHİYAT FAKÜLTESİ MENSUPLARINA VERİLEN İFTAR YEMEĞİNİ LAİKLİĞE AYKIRI BİR DAVRANIŞ OLARAK NİTELENDİRMESİ HUKUKEN İSABETLİ DEĞİLDİR.Başsavcıİddianame nin10.sayfasında dercettiği sözleriyle Necmettin ERBAKAN’ın Başbakanlık konutunda Diyanet İşleri ve İlahiyat Fakültesi mensuplarına vermiş olduğu iftar yemeğini laikliğe aykırı bir davranış olarak gösterebilmek için,bu iftara Diyanet mensubu olarak katılanların bir kısmının“Devrim yasalarını ihlal eden ”ve güya “Laikliğe aykırı sözleri tanınan bazı tarikat liderleri”olduklarını ilerisürmüştür.Bir kısım medyanın maksatlı yayınlarının etkisi altında kalınarak ileri sürülen bu görüşlerin gerçekle de, hukukla da hiç bir ilgisi yoktur.
Diğer iddialar gibi bu iddiada hukuken geçersizdir.Çünkü;
(1) Söz konusu iftar yemeği Refah Partisi adına değil, Başbakanlık adına verilmiştir; bu sebepten dolayı Refah Partisi ile hiç bir ilgisi yoktur.
(2) Böyle bir iftar davetinin yasal olup olmadığını denetleme TBMM’nin görevidir.
(3) TBMM 04.02.1997 günü bu konuyla ilgili gensoru müzakeresiyle denetleme görevini yapmış ve bu konuyla ilgili iddiaların varit olmadığına karar vererek önergeyi reddetmiştir
(4) Başbakanlık Konutu’nda verilen bu iftar yemeği,aynı Ramazanda, toplumun çeşitli kesimlerine , ..verilen iftar davetlerinden birisidir.
(5) Bir Ramazan ayında toplum kesimlerinin geniş yelpazesini dikkate alarak yapılan bir seri iftar davetlerinden birisinin Diyanet İşleri ve İlahiyat Fakültesi mensuplarına tahsis edilmesinden daha doğal bir şey olamaz.
(6) Bu iftar yemeklerinin tertip ve tanzimi Başbakanlık Halkla İlişkiler görevlileri tarafından yapılır. Diyanet İşleri, İlahiyat Fakültesi mensuplarından kimlerin davet edileceğini bu görevliler tanzim eder.
(7) Türkiye’mizde 30 Teşrinisani 1341 tarih ve 677 sayılı “Tekke ve zaviyelerle, türbelerin seddine dair kanun” la birlikte, yani 1925′ten bu tarafa 72 senedir tekke-zaviye ve türbeler kapatılmış, şeyhlik, meşayihlik, tarikat ve tarikate mensubiyet yasaklanmıştır.
Hukukun genel kurallarına göre; “Tevehhüme itibar yoktur”.
(9) Yukarki 5. maddede belirtildiği gibi söz konusu iftar daveti, Diyanet İşleri ve İlahiyat Fakültesi mensuplarının daveti münasebetiyle yapılmıştır.
Bu davete başta Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Nuri YILMAZ olmak üzere Diyanet İşleri mensuplarından bir grup, İlahiyat Fakültesi’nden Dekan başta olmak üzere İlahiyat Profesörleri katılmışlardır.Diyanet İşleri mensubu olması dolayısıyla davet edilen zevata bu sıfatların dışında başka sıfatların izafe edilmesinin olayla hiçbir ilgisi yoktur.Davetin maksat ve gayesinin ve hasıl ettiği sonucu belirtmek bakımından, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.M.Sait YAZICIOĞLU’nun davette yaptığı konuşmanın önemi büyüktür:
“Böyle bir ilgiyi ve beraberliği, her Ramazan’da beklerdik, ancak şimdi nasib oldu; bu gibi beraberliklerin demokrasinin gelişmesine katkı sağlayacağını;zira hangi kesimden olursa olsun,halkla seçilmişler arası diyaloğa ihtiyaç bulunduğunu.. belirtmek isterim”
(10) Ramazan münasebetiyle çeşitli kurum ve kuruluşlar benzer ikramlarda bulunur.
(11) Bugün artık hür dünya, her türlü taassuptan arınmış, toplumsal huzuru sağlamaya seferber olmuştur. Bu sebeple ulusal ve hatta uluslararası barışın sağlanabilmesi için her fırsat değerlendirilir olmuştur. Ulusların milli bayramları, özellikle de barış ve hoşgörü
günü olan dini gün ve bayramlar barış için fırsat bilinmektedir.
Nitekim Türkiye Gazetesi’nin Ek’te sunduğumuz resimli haberinde şu sözlere yer verilmiştir.“ABD’li milletvekili ve senatörler, İslâm toplumu temsilcileri ile birlikte iftar yaptı. Kongre binasındaki davete askerler de katıldı. ” (Ek:,Türkiye Gazetesi 8.2.1997).
Yukarıki izahattan açıkça görüldüğü gibi:Refah Partisi ile ilgisi olmayan, Başbakanlık adına halkla ilişkilerin geliştirilmesi maksadıyla verilmiş olan ve TBMM kararıyla laikliğe aykırı hiçbir yönünün bulunmadığı tebeyyün eden bir yemek davetinin gerçekle alakası olmayan yorumlarının, hukuki değer ifade etmeyeceği açıktır deniyor…
|