|
ERBAKAN HOCA'YA ATILAN İFTİRALAR VE SÖYLENTİLER !!!
11.Erbakan Doğu ziyaretleri İslam birliği söylemleri ve Tavizsizlik ilkesi
Bu noktada, baştan beridir açıklamaya çalıştığımız akıl ve psikoloji faktörlerine dayanarak, "tavizsiz dış politika" kavramı üzerinde durabiliriz.
Gerçek bir örnek kullanalım. Türkiye, bilindiği gibi ABD'nin Irak'a karşı giriştiği Körfez Savaşı'ndan büyük zararlar gördü. İlk başta, "bir koyup, üç alma" formülünün işleyeceği sanılıyordu, ama Irak'la olan ticaretin ambargo nedeniyle durması, en başta da Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının dondurulması, Türkiye'ye büyük bir ekonomik zarar verdi. Türk hükümetleri, çeşitli kereler bu durumu ABD'ye anlatmaya çalıştılar, ama Washington'da kimse onları dinlemedi. Tansu Çiller, başbakanlığı sırasında, "madem ambargoyu deldirmiyorsunuz, o zaman en azından zararımızın bir kısmını karşılayın" şeklindeki bir teklifle ABD'ye gitti. Ancak, başta, Türkiye'yi "satılık müttefik" ilan eden-ve öte yandan da Cengiz Çandar'ın deyimiyle "Amerika'nın özellikle Yahudi kökenli yazarlarında pek sık görülen aba altından sopa göstererek askeri müdahale tehditleri içeren tahliller yapma" tekniğini uygulayan-Washington Post başyazarı William Safire olmak üzere, çok sert bir tepki ile karşılaştı.
Ancak Refah Partisi'nin iktidara gelmesinden bir kaç hafta sonra yapılan Çekiç Güç oylaması öncesinde, ABD, Ankara'nın yıllardır kulak tıkadığı bu haklı taleplerine bu kez tepki göstermedi ve Irak'la ticareti mümkün kılan BM karanın uygulamaya konmasını kabul etti. (Ancak Saddam'ın Talabani'ye karşı Barzani'ye destek olmak amacıyla Kuzey Irak'a girmesi ve ABD'nin de Irak'ı yeniden vurması yüzünden bu uygulama ertelenmiş bulunuyor.) Dahası, Çekiç Güç'ün süresinin uzaması için, Türk tarafınca daha önceleri istenen fakat geri çevirdiği bazı "Çekiç Güç düzenlemeleri"ne onay verdi ve Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'ne öncülük etmeyeceğini deklare ederek taahhüt altına girdi.
Ne değişmişti? Türkiye "teknik" olarak aynı Türkiye'ydi. Ama yeni hükümet, kendisini ABD'ye "göbek bağı" ile bağlanmış bir hükümet olarak görmüyordu ve ABD bu tür bir taviz vermeseydi, ilişkiyi "inceldiği yerden koparma" alternatifini düşünebilirdi.
ABD, eskiden psikolojik yönden bağımlı bir Türkiye ile karşılaşıyordu. Ankara'dan bir talep geldiği ve kendisi bunu reddettiğinde, ikinci bir ses çıkmayacağına emindi. Türkiye'nin ABD'nin yaptırımlarını "eli mahkum" kabul edeceğini, Ankara'nın hemen her zaman "çantada keklik" olduğunu düşünüyordu. Ancak RP iktidarının yarattığı psikolojik farklılık, Washington'da "Ankara'nın kafasını kızdırmama" düşüncesinin etkili olmasıyla sonuçlandı. Nitekim kısa bir süre sonra Başbakan Necmettin Erbakan'ın; İran, Pakistan, Malezya, Endonezya ve Singapur'u kapsayan Müslüman ağırlıklı "Doğu seferi", Türkiye'nin önüne Asya-Pasifik ekseni üzerinden yeni bir dış politika yönü ve vizyonu açmakla, ABD'ye Türkiye'nin seçeneklerinin çok yönlü olduğunu açıkça gösterdi.
http://www.harunyahya.org/KITAP/mill...strateji2.html
12…Tatlı mı olacak, kanlı mı olacak buna Halk karar verecek
Hz. Ali’nin buyurduğu gibi "Susulacak yerde konuşmak ahmaklık, konuşulacak yerde susmak ise korkaklıktır"neyi,nerede ve nasıl konuşacağını çok iyi bilen yiğitler vardır...
"Attığı taş kurbağayı ürkütmeyen" cinsten, her gün yüzlerce kuru sıkı laf yapan, ama ucuz kahramanlık rolleri bilindiği için, güç merkezlerince hesaba bile katılmayan boşboğazlara karşılık, bir Meclis Grup toplantısında söylediği sözler batılların beyninde bomba misali patlayan, Erbakan gibi dava erleri vardır!..
"Refah her halde iktidara gelecektir!Adil Düzene mutlaka geçile-cektir!Bu kesin şarttır!.. Ancak bu geçiş yumuşak mı olacak, sert mi olacak!Tatlı mı olacak, kanlı mı olacak?.. İşte buna 60 milyon karar verecektir.!"Evet bu sözler hem bir izzettir Hem cesarettir!
Erbakan Hocanın, şeytanları şaşırtan ama müminleri ferahlandıran bu sözleri:
Refah Partisinin, milletimizin hür iradesi ve özgür tercihi ile kazandığı seçim zaferlerini hazmedemeyip, askeri darbe çığırtkanlığı yapanlara çok ciddi ve cesaretli bir uyarıdır. Demek isteniyor ki:
Ordu bu milletin eseridir vemilletin emrindedir. Ordumuzu milletin ve milli menfaatlerin aleyhinde kullanmak hevesine düşenler ise, karşısında 60 milyonu bulacaktır!.
Bu inançlı milletimiz kendi haklarını ve hürriyetlerini elde et-mek ve arzu ettiği Adil bir Düzen’e geçmek için başvurduğu kanuni ve insani yollar tıkanırsa, dış güçler ve işbirlikçileri, zorbalığa ve barbarlığa kalkışırlarsa..O takdirde bu millet hürriyet ve haysiyeti için gerekirse, kan dökmekten ve can vermekten de kaçınmayacaktır!.. Ama inşAllah, buna ihtiyaç kalmıyacaktır...
Bu erkekçe sözler, asıl o sırada ülkemize gelen ve masoncuk-larına Refah aleyhinde direktifler veren Siyonist İsrail’in, terörist dışişleri bakanı Şimon Perez’e ve tüm dış güçlere ve şeytani merkezlere bir meydan okumadır!. Allah’u Ekber! Allah en büyüktür!.
Yani ey ehli zülüm! Sizinle hesaplaşmaya ve kozumuzu paylaşmaya hazırız!..
Bu sözleri söylemek için sadece yürek yetmez.Elbette sağlam bir bilek Güç ister!..
Bunlar, kuru bir cesaret ve gayret neticesi söylenmiş ve sadece his ve heyecanları tatmine yönelmiş sözler de değildir!.. Ve ey bizi korkaklıkla suçlayan zavallılar!..
Biz ucuz kahramanlıklara ve kuru kabadayılıklara tenezzül etmemek ve emrolunduğumuz tedbir ve teenni ile hareketimizi sürdürmek için gösterdiğimiz sabır ve sükûneti, taviz ve tutarsızlık olarak niteleyen soytarılar! Maksatlı olarak yapılan hedef saptırmalar ve spekülasyonlar karşısında, Hoca tarafından anlamı açıklanan ve bazı çevrelerce "sözünden caydığı ve tükürdüğünü yaladığı" sanılan bu çıkışlar,en azından “düşman mevzilerini ve muhtemel tepki derecelerini öğrenmek amacıyla fırlatılan, maket füzeler yerindedir” ve bu bakımdan bile oldukça anlamlı ve önemlidir!
Ve Erbakan önce Başbakandır!.. Sonra bilinçli ve stratejik bir geri adım atılmıştır ve şimdi devlet başkanlığına ve büyük inkılâbına doğru son hazırlıklara başlanmıştır!...
Erbakan Hoca’nın 1991 yılında sarfettiği: “Türkiye, mutlaka adil düzene geçecektir. Bu geçiş kanlı mı, yoksa kansız mı gerçekleşecek? İşte buna halkımız karar verecektir” şeklindeki sözlerinin, masonik cephede büyük bir telaş ve tedirginlik meydana getirmesinin bir nedeni de, meşhur siyonist M. Warburg’un 1945 yılında söylediği: “Bir dünya hükümeti ister istemez kurulacaktır. Tek sorun, bu sonuca güzellikle mi, yoksa zorla mı ulaşılacağıdır” iddialarına karşı, ilk ve tek onurlu çıkış olmasıdır. Çünkü siyonist merkezler bu sözlerin sahibini çok iyi tanımaktadır.
|