Zamanın iman kurtarma zamanı olan hasebiyle, herkesi şemsiyesinin altına aldı. O'nun dergâhına gelen ister Türk, ister Kürt, ister Laz, ister Çerkez, isterse Gayr-i müslüm olsun aynı halkada "bir" oluyordu. Menzil'in manevi atmosferinde herkes kardeşçe yaşıyordu. Artık etnik kimlikler ayrılık sebebi olmaktan çıkıp gönüller Lafza-i Celal'de (Allah adı) birleşiyordu. İnsanların ilay-ı kelimetullah iksirinde birbirlerini sevmeleri bütün ayrılıkları bertaraf ediyordu. Hatta çeşitli siyasi kimliğe sahip insanlar bile eski husumet duygularını bir kenara bırakarak, aynı kaba kaşık salarak çorba içiyor, aynı safta namaza duruyor ve Seyda Hz.'lerinin halkasında omuz omuza birlikte huşu işinde Hatme-i Hacegana oturuluyor. İnsanları bu zamanda biraraya getirmek mümkün olmaksızın nasıl oluyor da mevkileri, makamları ve dünyalıkları bir tarafa atılıp aynı iklimde harman oluyor bunu anlamak mümkün değil. Sadat-ı Kiram'ın manevi tasarrufatını tabii ki, akılla izah etmek zor. Bunu ancak yaşayanlar ve iklimi iç dünyalarında hissedenler bilir. Allah Resulü'nün; "Ne Arabın Acem'e, ne de Acem'in Arab'a üstünlüğü var. Üstünlük takvadadır" sözlerinin tatbikatını Menzil de görüyor ve hissediyoruz. Tevhid yolunda birlikte yaşamanın bütün çizgileri Seyda Hazretleri'nin dairesinde mevcut...
Efendim güzel bir yazı günün sıkıntılarına ışık olacak düzeyde teşekkürelr
|