çok yönlü bir sevdanın içsel çöküşündeki hiçliğin
sitemlere yazılmış serenatlarının tutuşturduğu bir yangında
kırılan yürek parçalarından sızan kanla çizilen bir tablo
içimdeki aşkın dışavurumu
kutsal suyun tılsımında soyunuyor mahremiyeti dil değmemişliğin
ve ellerim kan kokuyor toprağın bağrında
içimde sırnaşan pespaye arzular dağladıkça yaraları
yalanlar dökülüyor düşleri inkar eden
kandırılmış öğretilerden sıyrıldıkça
daha da çirkin geliyor hayat
hiçbir sözle temizlenmeyecek karalıkta
gece çökmüş üstüne
oysa ki geceleri bile yıldızlar aydınlatıyor
kangren olmuş bir suskunluk koy verip akıyor damarlarımda
yaklaşıyor orağını almış azrail’in adım sesleri
kemiriyor içimi sen kokan yalnızlığımın son saniyeleri
hiçliğin kokusu yayılıyor ortalığa yavaş yavaş
son meyveydi dalımdan koparılan
eline aldığın
içinin çürümüşlüğünde dibine düşen bir son oldu
ekşimtırak tadını iyi belle
yüreğim sana karşı çürüyor
ve
sen sinmiş sensizliğin üzerinde bu aşk ölüm kokuyor
ATILLA GULER