İnsan herhangi bir şefkat hissi gösterirken mukâbelesiz olarak yaparsa ALLAH’a daha çok yanaşır.
O işi ALLAH hesabına yapmış olur.
O anda tehlike olsa bile ya Hafız esmâsı yanındadır...
İbrahim’i ateş bundan dolayı yakmadı.
Hakiki şehid olanlar bu gibi ahvalde mertebe kazanmaları için ecelleri tacil edilmişlerdir...
Öyle ruhî, ilâhî bir arzu içinde bulunurken, Cenab-ı Rabbülâlemin büyük bir memnuniyet duyar, derhâl kendisinde erimesi muradı tezahür eder.
Bütün esmâlar derhâl çekilirler. O kül derhâl aslına rücu’ eder.
Ve ismine şehid denir.
Fakat bu hakihi şehidliğin târifidir, insanların uydurduğu teselli edebiyatı ile süslenmiş mânâlardaki değil...
Târifimiz ALLAH'ın târif ettiği şehidliktir.
Bu mertebelerin öyleleri vardır ki, Ruh yed'-i ilâhî ile kabzedilir, araya El KABIZ esmâsının memuru Azrail bile giremez.
Bu hâl ân-ı vahidde fenafillâh olup, eriyip derya-yı vahdete dalmak demektir.
Hem de giderek değil çekilerek...
“Bunlar ölmemişlerdir. Daima diridirler..”
“Âyeti Kerimeyle sabittir...”
Diri olmaları, bütün esmâların silinip yed'-i ilâhî ile kabz edilen ruhlarının ya HAYY olan Cenab-ı ALLAH’ta erimeleri ve HAYY esmâsına bürünmeleridir.
HAYY'da eriyen daima HAYY'dır, diridir.
Ölüp dirildikten sonra hesap vardır, ölmeyene daima diri olana hesap yoktur, fânilere aittir.
Böyle bizim ölüm dediğimiz hududa diri gidenlerin bazılarının inanabilirseniz cesedlerine toprak dokunmaz.
Zira toprağa HAYY girince toprak topraklıktan çıkmıştır.
Ancak hatıra olarak cesedin terkibinde, kimya bakımından terkib olarak kalmıştır.
