02-02-2009, 23:58
|
#7
|
|
Ve de, işte bu gerçeğin basına yansıması!
Görüldüğü gibi, kararda, askerlerin önerdiği 18 maddenin hiçbirinden söz e-dilmediği gibi, Erbakan'ın Anayasa'nın 2. maddesinin dikkate alınmasını iste*diği ifadeler aynen metne konulmuştu..
İki yıl önce yazdığım "Öncesi ve Sonrasıyla 28 ŞUBAT" isimli kitabımda (Sh. 36–43) MGK Toplantısı sonrası basına dağıtılan Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi metniyle, Sayın Erbakan'ın imzaladığı 406 sayılı Milli Güvenlik Kurulu Kararı metninin hemen hemen benzer olduğunu belirtmiştim. Kararın metni elimde olduğu ve aynıyla kitapta kullanma imkanım bulunduğu halde, üzerindeki gizlilik kaydına saygı duydum, yayınlamadım. 0 günlerde, Milliyet gazetesinin 27 Mart 1997 tarih*li nüshasındaki yazıdan da haberdar olmadığımdan, sadece, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davada, mahkemeye ibraz edilmiş olmasıyla, aleni hale gelmiş sayılan Karar metnini kitaba nakletmekle yetinmiştim.
Belge gizli, ben de gizliliğine saygı duyuyor, Başbakan'ın MGK'daki tutu*munu savunmak için de olsa elimdeki bu belgeyi özel arşivimde muhafaza ediyo*rum.
Şimdi soruyorum: Devletin bu gizli belgelerini açıklamak, ilgililere dahi yasak iken, rantiyeci medya için nasıl serbest oluyor?
MGK Genel Sekreteri, ilgililer hakkında, yetkili mercilere, neden suç duyurusunda bulunmuyor?
Bu, eleştiriyi yapmamın nedeni, o günlerde Dinç Bilgin Grubunun Sabah gazetesinde Erbakan hakkında oynanan oyundu:
19 Mart 1997 tarihli Sabah gazetesinde, "İşte 18 madde ve Erbakan'ı Atatürkçü yapan imza" baş manşetiyle ve altında imza olmayan 18 maddelik bir liste yayınlanmış, 8 gün sonra da 28 Mart 1997 tarihli nüshada bu kez üzerinde hiçbir yazı olmayan sadece MGK üyelerinin imzaları bulunan bir kupür. Sabah gazetesi böylece, bir hafta evvel yayınladığı listenin sanki MGK Tavsiye Kararı olduğunu bir hafta sonra yayınladığı soyut imzalarla ispata çalışıyordu.
Bundan maksat, kamuoyuna Başbakan Necmettin Erbakan'ı, İmam Ha*tip Okullarının orta kısmıyla, Kur'an kurslarının kapatılmasını öneren kararı imzalamış gibi göstermek ve Erbakan'ı kendi seçmenleri nezdinde, kendi icat*ları olan bir tabir ile takiyyeci durumuna düşürmekti.
İki yıl önce yazdığım, "Öncesi ve Sonrasıyla 28 Şubat" isimli kitabımı, başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere, bütün Kuvvet Komutanlıklarına, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne, MİT Müsteşarlığıma ve rantiyeci medyanın tüm yayın yönetmenlerine ve de tüm köşe yazarlarına gönderdim.
Kitabım hakkında şahsıma samimi görüşlerini ileten Milli Güvenlik Kurulu'nun o günkü Genel Sekreteri Hv. Org. Sayın Cumhur Asparuk'tan dahi bu imzalar hususunda yazdıklarımın doğru olmadığına dair en ufak bir itiraz gelmedi.
Gelmemesinin sebebi, doğruları, sadece doğrulan yazmış olmamdır.
Sayın Asparuk'un kısa ve özlü mektubunda, yazdıklarıma tek itirazı, irtica tehdidi konusundaki şahsi kabullerim hakkındaydı. Asparuk'un o itirazlarla ilgili düşüncelerinin yanlışlığını da II. Bölümde "Refah Partisi ve Terör" başlığı altında cevaplandırmıştım.
|
|
|