Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-04-2009, 15:08   #2
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Abdullâh b. Mes'ûd -radıyallâhu anh-:

"Biz Rasûlullâh'ın terbiyesinde öyle bir hâle gelmiştik ki, boğazımızdan geçen lokmaların tesbîhlerini duyardık." buyuruyor.

Bir aile saâdeti iklîminde yaşanan, istirahatli ve ihyâ edilmiş gecenin ardından, hayâtî kıymetleri hâiz bir maîşet sabâhı gelir. Nitekim gündüzlerin bir maîşet meşgalesi olduğuna ve vakitlerin insan için tanzîm edilmiş şekline, âyet-i kerîmede şöyle işâret buyurulur:

"Muhakkak ki gece (ibâdet için yatağından) kalkan kişi, neş'e bakımından daha kuvvetli, (Kur'ân'ı) okuyuş bakımından da daha sağlamdır. Doğrusu sana gündüz vakti uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin ismini zikret. Bütün varlığınla O'na yönel." (el-Müzzemmil, 6-8)

Gecenin sükûn ve bediî manzarasının câzibesi ve sırları, onu ibâdet ve tefekkürde derinleşerek geçirenlere âiddir. Bu sırra sahip olan kulların kalbî âlemleri, ulvî hasletlerle yerler ve gökler kadar genişleyip nice ilâhî tecellîlere ma�kes olur ve mârifetullâh libâsına bürünürler.

Muhterem üstâzımız Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-, rehber-i fâzılı olan sultânü'l-ârifîn Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Hazretleri'nin mârifetullâh ve kulluk yolunda bizlere bir nümûne-i imtisâl vasfındaki yüksek ahlâkı ile onun geceleri ihyâ hâlinden bir ânını şöyle anlatır:

"Muhterem üstâzımız Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu -kuddise sirruh- Hazretleri'nin, sîmâ-i âlî, vech-i mübârekleri mütebessim olmasına rağmen, için için, içden içden ağlarlardı. Ümmet-i müslimenin, zâlimlerin elinden necât bulmaları için ağlarlardı. Günahkârların kurtuluşu, afvı için ağlarlar, yaşlarını içlerine akıtırlardı. Kur'ân-ı Kerîm tilâvet edilirken huşû içinde dinlerler, bazen göz yaşları süzüle süzüle yanaklarına akardı. Bilhassa hac esnâsında Medîne-i Münevvere ile Mekke-i Mükerreme arasında vasıta içinde refîklerinin uyuduğu zaman, ay ışığı altında, gözlerinden inci daneleri gibi göz yaşlarının aktığı görülürdü. Tasvîre sığmayan bu lâhûtî manzara, şâir ve edîblerin tarifini yapmakta güçlük çekecekleri bir güzellikte idi."

Bu cümleleri nakleden Mûsâ Efendi -kuddise sirruh- Hazretleri'nin kendileri de aynı hâl ile mütehallî idiler. Bilhassa gece ibadetlerine olan iştiyâkları, âşıkın mâşuku ile buluşma anına olan arzu, hasret ve iştiyâkının târifsiz bir tezâhürü hâlindeydi. Bedenen sıkıntılı, muzdarip olduğu hastalık günlerinde dahî bu hâllerini muhâfaza ederler, böylece dâimâ ilâhî muhabbet ufkunun zirvesinde yaşarlardı. Nitekim geçirdikleri bir göz ameliyatı sonrası narkozdan henüz uyanmışlardı ki, etrafındakilere ilk sorduğu suâlleri:

"-Saat kaç oldu?"
cümlesinden ibaret olmuştu.

Kendisine:

"-Efendim! Saat üç olmak üzere!" denilince:

"-Gece ibadeti pek mühimdir; ihmâl edilmez!" diyerek yanındakilerin yardımıyla hemen teyemmüm almışlar, içinde bulunduğu ızdıraplı hâli âdetâ unutmuşçasına gönlünü Rabbine vererek tarifsiz bir mânevî zevk u şevk içinde îmâ ile iki rek'at teheccüd namazı kılmışlar ve mûtâd zikir ve tesbîhâtlarını îfâya koyulmuşlardı.
Bu hâliyle bizlere âdetâ:

"Korkuyla ve ümidle Rablerine yalvarmak üzere (ibâdet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allâh yolunda harcarlar." (es-Secde, 16) âyetinin sırrını anlatmışlardı.

Bu sırrı idrâk eden ehl-i gönül bilir ki, gecelerin feyzinden istifâdeyi ihmâl edenler, sabaha yorgun ve uyuşuk çıkarak gündüzün bereketinden mahrum kalırlar. Gecelerin nîmetini bilmeyen böyle kimseler için gündüzün hayrını düşünmek mümkün değildir. Dolayısıyla sabahın selâmetini elde etmek isteyen her insan, ilâhî ve mânevî manzaraların iklîmine girebilmek yolunda gecesini gâyeli kullanmak mecbûriyetindedir.

Bu itibarla Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyururlar:

"Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır."

"Ümmetime zor gelmese, iki rek'at gece namazını üzerlerine farz kılardım."

"Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allâh'dan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allâh ne dilerse verir."


"Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa, Allâh her ikisini de Allâh'ı çok çok zikredenlerden yazar."

"Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmâl etmeyin! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir. Geceleyin ibâdet etmek, Allâh'a yaklaştırıcı, günâhlara kefâret sebebi, vücûdu hastalıklardan koruyucu ve günâhlardan alıkoyucudur." (Tirmizî)

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine buyururlar:


"Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi ve şöyle dedi: "


Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Ebû Zerr'e şöyle buyurdular:

"Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut. Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rek'at namaz kıl. Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver. Ya haklı yere bir söz söyle, yahud kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!"

Hayâtı gün ve gece devreleri içinde görmek, ayrı bir ilâhî ihtişam ve ibret levhasıdır. Bir mü'minin gecesini tamâmen uykuda harcayarak ilâhî feyz ve rûhâniyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu içinde uykuya kurban etmesi büyük bir hüsrandır. Zîrâ bizler, fânî lezzetleri ellerinden alınacak âhiret yolcularıyız. Bir yaz bulutu hâlinde gelip geçen dünyâ hayâtı, âhiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gündüzü akşamsız telâkkî etmekten başka bir şey değildir.

Yâ Rabbî! Şu kısacık ömürde bizleri nefsimize zebûn eyleyerek geceleri gafletle geçirmek hüsrânına dûçâr eyleme! Gecenin esrârından bizlere bir nasîb ihsân eyle! İhyâ edilen gecelerin feyz yağmurlarıyla gönlümüzü âbâd eyle!


Yâ Rabb! Bir taraftan istirâhat iklîmiyle bedeni, diğer taraftan vuslat ve rahmet iklîmiyle rûhu engin ve müstesnâ bir lâhûtî huzûra kavuşturan geceleri kulluk vecdi içinde geçirebilmeyi nasîb eyle! Bir gece hükmünde olan şu dünyâdan bizleri de Sen'in rızâna ermiş bir âşık-ı sâdık olarak âhıret sabâhına ulaştır ve vuslatının lezzeti ile mütelezziz eyle!


Âmîn!
  Alıntı ile Cevapla