|
15- MİSAFİRİN (= YOLCUNUN) NAMAZI
Kendisinde, hükümlerin değiştiği mesafenin en azı, üç gün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lük yolculuktur. Tebyîn´de de böyledir. Sahih olan budur. Cevâhirü´I -Ahlatî´de de böyledir. [2]
Seferle Değişen Hükümler :
Seferle değişen hükümler şunlardır :
1- Namazın kısa kılınması,
2- Orucu yemenin mubah olması,
3- Mesh müddetinin üç güne uzaması,
4- Cum´a ve bayram namazlarının düşmesi,
5- Kurban kesmenin düşmesi,
6- Hür olan kadınların, mahremsin yola çıkamamaları, Itâbiy-ye´de de böyledir.
Sefer müddetinde, orta halli yolculuğa itibar edilir. O da, deve yolculuğu ve senenin en kısa gününde yaya yolculuğudur. Teb(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yîn´de de böyledir.
Her gün, geceye kadar yo´ yürümenin şart olup olmadığı hususunda görüş ayrılığına düşülmüştür. Sahih olan ise, bunun şart olmamasıdır.
Meselâ : Bir kimse, sabahın erken saatinden Öğleye kadar yü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rüyüp, merhalesine varsa ve oraya konaklasa; orada yatsa ve gece-Jese; sonra ikinci ve üçüncü günlerde de böyle yapsa, bu kimse misafir (= yolcu) olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.
Sefer müddetince, gidilen vola itibar edilir. Bahrü´r -Râık´ta da böyledir.
Gidilmek istenilen yere ulaşmak için iki yol bulunsa, bu yollardan biri, geceli gündüzlü üç günlük, diğeri de bundan daha aşağı olsa, bize göre, uzak olan üç günlük yoldan giden kimse misafir (seferi, yo3cu) olur. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.
Fakat, bu kfmse kısa yoldan giderse, namazlarını tam kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.
Bir yerin, hem sudan (denizden, ırmaktan), hem de kara(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan olmak üzere iki yolu bulunsa ve buraya, su yolu ile giden üç günde, kara yolu ile giden ise iki günde-varacak olsa; su yolu ile gi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den şahıs, namazlarını kasreder. (Dört rek´atli farzları ikişer rek´at kılar.) Karayolu ile giden ise kasretmez. (Tam kılar.)
Şayet, kara yolundan giden üç günde, su yolundan giden işe iki günde varsa; bu durumda da kara yolundan giden namazlarını kas(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reder; su yolundan giden ise kasretmez.
Su yolunda da üç güne itibar edilir. Rüzgarın hızlı esmesi,, ya- • vaş esmesi veya tamamen durması halleri de müsavidir.
Dağda da durum aynıdır. Yani dağ yollarında da üç güne itibar edilir. Aynı mesafeye, kayalıklardan gidilip üç günden, önce varılsa j bile, üç güne itibar edilir.
Adet olan, yolculukla üç günlük mesafede bulunan bir yere-süratli yürüyen bir at Üe iki günde ve hatta daha az bir zamanda varılmış olsa bile, yine namazlar kısaltılırlar. Cevheretü´n - Neyyi-re´de de böyledir.
Misafire farz olan, dört rek´atli namazları ikişer rek´at kıl- ´ maktır. Hidâye´de de böyledir.
Bize göre, namazı kısaltmak farzdır.
Bir kimse eğer seferde dört rek´at kılar ve ikinci rek´atten sonra teşehhüd miktarı oturmuş olursa, —son iki rek´at nafile ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak üzere namazı caiz olur. Bu durumda, bu kimse, selamı te´hir ettiği için günahkâr olur.
Şayet, iki rek´at kıldıktan sonra oturmaz ise, namazı batıl olur. (Caiz olmaz.) Hidâye´de de böyledir.
Keza, bir kimse, bu durumda, iik iki rek´atte veya bunların birinde, kıraati terk ettiği zaman, bize göre namazı bozulur. Tatar-hâniyye´de de böyledir.
Kasr (= Dört rek´atli farzları iki rek´at olarak kılmak), bü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tün misafirler (= yolcular) için sabittir. Yolculuk, ister ibadet yol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)culuğu olsun, ister kabahat yolculuğu olsunJ bu mes´elede müsavi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Muhıyt´te de böyledir.
Keza, yolculuğun at ile veya yaya yapılması da müsavidir Sünnetlerde kısaltma yoktur.
Bazıları : «Misafir, sünnetleri terk eder.» demişlerdir. Muhtar olan görüş ise : Sünnetlerin korku zamanlarında terkedilebilece&i emniyet ve istikrar zamanlarında ise kılınmalarının uygun olacağı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır, Vecîzü´l - Kerderi´de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.) : Bir yolcu, şehrinden ve şehrinin evlerinden çıktığı zaman namazını kısaltır.» demiştir. Gıyâsiyye´de de : «Beğenilen ve seçilen görüş budur; fetva da buna göredir.» denilmiştir. Tatarhânîyye´de de böyledir.
Bu hususta sahili olan, şu kavildir : Gerçekten, ancak şeh(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rin ma´mur olan yerlerini geçip çıkmaya itibar olunur.
Ancak, şehrin etrafında bulunan bir köy veya müteaddit köy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ler şehre bitişini şlerse, bu takdirde, o köylerin geçilmesine İtibar olunur. Şehre bitişmeyen köy ise, bunun hilaf madır. Ve, bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)daki köy, geçilmeden de kasr-i salât yapılır. (= namaz kısaltılır.)
Keza, bir kimse, şehrine döndüğü zaman, şehrin ma´mur yerle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine ge-meden, namazlarını tam kılamaz.
Bir kimse, şehrinden çıkmadıkça, sadece —sefere— niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mekle misafir olamaz. Fakat, sadece niyyet etmekUe mukîm olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.
Seferin başlamasında, kişinin çıktığı tarafın ma´mur yerle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rini geçmesine itibar olunur.
Bir kimse, şehrin, kendisinin çıktığı tarafının ma´mur yerlerini geçmiş olsa fakat bu durumda, şehrin baksa bir tarafının evleri(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin hizasında bulunmakta olsa, yine namazını kısaltarak kılar. Teî>-yîn´de de böyledir.
Bir kimsenin çıktığı tarafta, önceden şehre bitişik iken daha sonra ayrılmış bulunan bir mahalle var ise, bu kimse, mahal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)leyi geçene kadar, namazını kisaltamaz. Hulâsa´da da böyledir.
Sefere çıkan bir kimseye, misafire tanınan ruhsatın tanın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması için, o kimsenin üç günlük yolculuğa kasdetmesi gerekir. Böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)le olmazsa, ;bu ruhsat, kendisine katiyyen tanınmaz. Niyyeii olmadan dünyayı dolaşmış olsa bile, durum yine aynıdır. Niyyet etmeden, yi-
tiğini arayan veya alacağını toplayan kimselerin yo-culuklan da böyledir.
Kasıtta, zamanın galebesi kâfidir. Kişinin zanm, misafir olaca(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğına, yani üç günlük yola gideceğine galebe çalarsa, bu şahıs misa-fir olur. Bu hususta, kişinin kesin bilgi sahibi olması şart kılınma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mıştır. Tebyîn´de de böyledir.
Yolculukta, bir kimsenin niyyet ehli olması da şart kılın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mıştır. Meselâ ; Bir çocuk veya bir hırisıtiyan yola çıksalar; iki gün yol yürürseler; sonra çocuk bulûğa erse; hıristiyan da raüslüman ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, bu durumda, çocuk namazı tamam kılar; müslüman olan kimse ise kısaltır. Zâhidî´de de böyledir.
Bir beldede, on beşgün veya daha fazla ikamete niyyet edil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)medikçe, seferin hükmü kaybolmaz. Hidâye´de de böyledir.
Bu hüküm, üç gün yol yürünmüş olduğu zaman geçerlidir. Fakat, üç günlük yol yürümemiş o5an bir kimse, geri dönmeye az~ metse veya ikamete niyyet etse, —kişi sahrada olsa bile— mukîm olur.
1- Yolculuğu terk etmek. Meselâ : Bir kimse, yolculuğu de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vam ettiği halde, ikamete niyyet etmiş olsa bu sahih olmaz.
2 - Yer Selahiyeti, Meselâ : Bir kimse, bir yere yerleşmeden —karada veya denizde veya çölde— ikamete niyyet etse, bu sahih olmaz.
3- Yerin bir olması,
4 - Müddetin bir olması,
5- Kişinin re´yinde hür olması. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böyledir.
Şemsü´l - Eimme Halvâni: «Müslüman askerler, bir yerde kalmaya kasdetseler de yanlarında taşımakta oldukları haymalarını Cçadırlanm), inmiş bulundukları sahraya kursalar ve orada onbeş gün kalmaya azmetseler; yine de bu durumda mükîrn olamazlar. Çünkü : Taşınabildikleri için, o çadırlar, mesken hükmünde değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dirler. Muhıyt´te de böyledir.
Müteahhirin âlimleri, çadırlarda yaşryan a´rabîler, türk-menler ve göçebeler hakkında; onların niyyetleri sebebi ile mukim olup olamıyacakları konusunda ihtilafa düşmüşlerdir.
Bu hususta, İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ´tan iki rivayet vardır; İkinci rivayette değil de, birinci rivayette : «Onlar mukim olurlar.» demiştir. Fetva da bunun üzerinedir.
Şayet, on beş günden az ikamet etmeye niyyet ederlerse, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazlarını noksan kılarlar. (Yâni, mukim sayılmazlar.) Hidâye de de böyledir.
Bir kimse, bir işini görmek için geldiği Mr şehirde, on beş gün kalmaya azmi ve niyyeti oimadan ve İşinin bitmemesi yüzün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den, senelerce kalmış oİsa bile namazlarını kısaltarak kılar. Tehrib´-de de böyledir.
Haccetmek için yola çıkmış bulunan kimseler, Bağdad´a vardıkları zaman ikamete niyyet etmeden, arkadan gelecek kafileyi beklemek ve onlar gelene kadar yola çıkmamak azminde olsalar; . o kafilenin gelip, kendileri ile Bağdat´ta birleşerek yola çıkmaları Üe, kendilerinin buraya gelmeleri arasında da on beş gün veya daha fazla vakit olduğunu da bilseler, bu kimseler namazlarım tam kılar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar.
Bu kimseler, eğer Mekke ve Mina veya Küfe ve Hıyre gibi her biri kendi başına bir yer olan, iki ayrı yerde onbeş gün kalmaya niyyet etmiş olsalar, bu kimseler mukim sayılmazlar. Ancak, bu iki yerden biri, ıdiğerine bağlı ve orada oturanlara cum´a kılmak vacip ise, bu kimseler, bu durumda mukim sayılırlar.
Bu kimseler, on beş gün ikamete niyyet etseler ve bu müddeti de, —önbeş gündüzü bir köyde, onbes geceyi de diğer köyde olmak üzere— iki ayrı köyde geçirecek olsalar, mukim sayılırlar. Gecele(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek niyyeti ile girilmiş olunan köyde —ikinci köye Önce girilmiş olması sebebi ile mukim olunmaz. Hulâsa´da da böyledir.
Menâsik isimli kitapta : «Ayın başında Mekke´ye giren ve ayın ortasına kadar orada ikamete niyyet etmiş olan hacıların bu niyye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ti, —Arafat´a muhakkak çıkacak olmalarından dolayı sahih olmaz. Çünkü şart tahakkuk etmez.
«Bu mesele, İsâ bin Ebân´ın fıkıhla uğraşıp, bu ilimde derinleş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesine sebep olmuştur.» denilmiştir.
Aslında îsâ bin Ebân, hadîs ilmi ile iştigal´ediyordu. Fıkıh ilmi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ne geçişini şöyle anlatıyor :
Ben Zil~hicce´nin başında Mekke´ye girdim. Yanımda bir de/ arkadaşım vardı. Bir ay ikamete azmeyledim ve namazımı tamam kılmaya başladım Ebû Hanîfe (R.A.) ´ıûn arkadaşlarından bazdan bana mülâki oldular ve : «Hatâ ettin; çünkü sen Mina ve Arafat1» çıkacaksın.» dediler. Arafat´tan döndüğüm zaman, arkadaşını çıkma hazırlığına başladı. Ben de ona arkadaşlık etmeye azmeyledim ve namazımı kısaltmaya başladım. Yine, Ebû Hanîfe (R.A.)´nin arka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)daşı bana : «Hata ettin, çünkü sen Mekke´de mukimsin. Buradan çıkmadığın müddetçe misafir olamazsın.» deldi. Ben de : «Bir mese(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lede iki yerde hata ettim.» dedim. Ve İmâm Muhammed (RA.) ´İn meclisine giderek fıkıhla meşgul olmaya başladım. Bu mesele Bah-rü´r - Kâık´ta zikredilmiştir.
Dâr-ı harbte bir şehri kuşatan veya İslâm diyarında eş kıya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları, isyankârları kuşatmış oîan kimseler, orada on beş gün kalmaya niyyet etseler bile, namazlarını kısaltmazlar. Çünkü durumları, kaç(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)makla durmak arasında mütereddittir. Bu kimseler, karşı taraftaki kimselerin evlerinde oturuyor olsalar bile, durum yine aynıdır. Ti-muriâşî´de de böyledir.
Bundan dolayı, bilginlerimiz : «Bir tüccar ihtiyaç için bir şehre gitse ve gerekli şeyleri alabilmek için orada on beş gün kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maya niyyet etse, bu kimse de mukim sayıhnaz. Çünkü, tereddütlü* dür ve niyyetinde karar yoktur. îşi bitip gidecek rru\ yoksa işi bitme-yip orada kalacak mı, belli değildir.
Yukarıda söylenilen şeyler, bir yere gitmek ve yolculuğun ruh-. satında faydalanmak isteyip de, asıl gideceği yere değil de daha uzak bir yere niyyet eden kimsenin sözüne karşı bir hüccettir. Bu kimsenin böyle yapması galattır ve niyyeti boş bir niyyettir. Mi´râ-cü´d - Ddrâye´de de böydedir,
Küffâr memleketine, emniyyet (= güvenlik) içinde giren bir kimse, orada ikamete niyyet eylemiş olsa, bu niyyeti sahih ölür. Hulâsa´da da böyledir.
Bir kimse, küffâr memleketinde müslüman olsa ve kendisi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ne islâmiyet öğretilmiş bulunulsa; bu arada kâfirler onu öldürmek için arasalar, o da üç günlük yol gitmek üzere firar etse, bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da o kimse —muhtelif yerlerde bir ay veya daha fazla kalmış olsa bile misafir olur. Çünkü bu şahıs, kâfirler için muharip olmuş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tur.
Keza, müste´men olan bir kimse 15= dar-ı harbde kendisin» emân verilmiş olan kişi) de gadre uğradığı veya ölmümü istendiği zaman durum yine böyledir. Bu durumda olan bir kimse, bir küffâr şehrinde yaşarken, kendisini yakalayıp öldürmek isteseler, o da bir yere gizlenmiş olsa, namazlarını tamam kılar. Çünkü, bu kimse o memleketten çıkmadan misafir sayılmaz, orada mukimdir.
Keza, küffar şehirlerinden bir toplum, müslüman olsa ve ehl-i küfür de onlara harb açsa, müslüman olan kimseler orada bulunduk(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları müddetçe namazlarını tamam kılarlar. Keza, kâfirler galip gel(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)seler de, müslümanlan bir günlük mesafedeki bir yere sürseler, müslümanlar yine namazlarını tamam kılarlar. Ancak, bu durumda üç günlük mesafede olan bir yere gitmeyi murad ederlerse, namaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)larını kısaltırlar. Şayet, kendi şehirlerine geri gelirlerse, yine na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazlarını tamam kılarlar.
Müşrikler, müslümanlan yenseler ve şehirlerinde kalsalar; son(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ra müslümanlar oraya geri dönseler ve o şehir müşriklerden boşal-sa; müslümanlar o şehri yurt veya menzil edinseler ve orada bir baskı ve zahmet kalmasa, bu şehir, dârü´l - İslâm olur. Ve, müslü-manlar, orada namazlarını tamam kılarlar.
Ancak, müslümanlar, bu şehri yurt edinmek istemezler ve eğer bir ay kalıp, İslâm diyarına gitmek üzere oradan çıkacaklarsa, bu durumda, bu şehirde namazlarını kısaltarak kılarlar. Muhıyt´te de
böyledir.
Küffâr memleketinde esir olan bir kimse, esaretten kur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tulsa ve bir mağara veya benzeri bir yeri on beş günlük vatan edin-se, bu kimse, orada mukim sayılmaz. Huiâsa´da da böyledir.
Tecnîs´de : «İslâm askerleri, kâfirlerin elinden, bir şehri al(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)salar, eğer orayı yurt edinirlerse, orada namazlarım tamam kılarlar. Fakat, orayı yurt edinmeyeceklerse, bir ay veya daha fazla orada kalmak isteseler bile, namazlarını misafir olarak kılarlar. Bahrü´r -Râık´ta da böyledir.
Başkasına tabi olan her şahsın, tabi olduğu kimseye itaat etmesi gerekir. O ikamet edince mukim; o sefere çıkınca da misafir olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.
Asker, şehirde olan komu´tanımn ikamet niyyeti sebebi ile, sahrada bilemukim olur. Kâfi´de de böyledir.
Aslolan : İkameti, kendi arzusu ile mümkün olan kimsenin, ile mukim olmasıdır. Kendi arzusu ile ikameti mümkün olmayan bir kimse, niyyeti ebebi ile mukim olamaz.
Meselâ : Yolculukta, kocası ile beraber olan bir kadın, efendi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)si île beraber olan bir köle, hocası ile beraber olan bir talebe, iş vereni ile beraber olan bir işçi, komutanı ile beraber olan bir asker, İçendi niyyeti ile mukim olamaz. Zâhirü´r-rivâye budur. Muhıyt´te de böyledir.
Kendisine, mehr-i muaccele ödenmiş olsa bile, kadın, koca(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sına tabi olur. Fakat, mehr-i muacceli verilmemiş ise, duhulden ön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ce kocasına tabi değildir.
Asker, emiri (= komutanı) tarafından yidirilip içiriliyorsa, ona tabidir. Tebyîn´de de böyledir. Fakat, asker, rızkını kendi maların(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan temin ediyorsa, onun niyyetine itibar olunur. Zahîriyye´de de böyledir.
Borcundan dolayı hapsolunan kimse, eğer fakirse alacaklı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sının niyyetine itibar olunur. Fakat, borcunu ödemesi istenilen kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se zenginse, borçlunun niyyetine itibar olunur. Fakat, bu kimse, borcunu ödemeye azmetmemiş olursa, o zaman, bu kimse de fakir gibi olur. Muzmarât´ta da böyledir.
«Yolculuk esnasında, iki´ efendisi bulunan kölenin, efendi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerinden birisi ikamete, diğeri de sefere niyyet etse, köle, ikamet niyyet eden efendisine hizmet ettiği gün, namazını tam kılar; diğe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine hizmet ettiği gün ise, namazını kısaltır.
Köle, bu durumda, günlük hizmeti müşterek yapıyorsa, aslına itibar ederek, namazını tam kılması münasip olur.» denilmiştir.
Köle, bu durumda, ihtiyaten ve şüpheye mahal kalmaması için, her iki rek*a*t başında oturur. Gıyâsiyye´de de böyledir.
Metbû ( = tabi olan kimse), tabi olduğu kimsenin ikamete niyyet ettiğini bilmezse, bu durumda aslolan, onun mukîm olma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sıdır. «Mukim olmaz» deyinlerde vardır. Esahh olan da budur. Çün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kü, bir şeye, bilmeden önce hükmetmekte, zorluk ve zarar vardır. Bu ise şer´an yasaktır.
Efendisi ile birlikte sefere çıkan bir köîe, efendisine sorar, =o da —niyyetinin ne olduğunu— bildirmezse, köle, namazmı tamam kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar.
Eğer bu köle, iki rek´at başında oturmadan bir gün namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar, sonra da efendisi ona, yolculuğa çîktığı andan itibaren sefere niyyet etmiş olduğunu haber verirse; asloîan, bu durumda bu köle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin, o namazları iade etmemesidir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.
Köle, efendisine ve bir cemaate imam olduğu zaman, iki rek´ati kılınca, efendisi ikamete niyyet etse> bu niyyeti, hem kendisi hakkında hem de köfesi hakkında samlı olur. Bu hususta cemaatin durumu ise açıklanmamıştır.
İmâm Mubammed (R.A.) ´e göre, köle, iki rek´at kılar ve selam veımesi için, misafirlerden birim ileri geçirir." Sonra, köle üe efen(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)disi kalkıp namazlarını tamamlarlar.
Köle, efendisinin niyyetini nasıl bilebilir?
Bu konuda bazıları: «Efendi, kölenin hizasına kalkar; önce iki parmağını kaldırıp onlarla işaret yapar; sonra da dört parmağını kaldırıp onlarla işaret yapar.» demişlerdir. Muhiyt´te de böyledir.
Seferi bir imâmın arkasında, seferi olarak namaz kılmaya başlamış olan bir misafir, namaz içinde ikamete niyyet etmiş olsa, bu kimse o namazı yalnız başına tamamlar. Bu kimse, mesbûk bir muktedî olsa bile durum aynıdır.
Bu kimse, lâhık olur ve imâm namazı bitirdikten sonra, niyyet ederse, namazını —dört rek´ate— tamamlamaz. Fakat, imâm nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını bitirmeden önce, niyyet etmiş olan kimse, bunun hilâfmadır. (Yani o namazını tamamlayabilir.)
Lâhık, —vaktin içinde— ikamete niyyet ettikten sonra konu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)şursa, namazı dört rek´at kılar; vaktin dışında ise iki rek´at kıllar. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.
"Bir kimse, seferî olarak namaz kılarken vakit çıkmış olsa ve bu kimse, vakit çıktıktan sonra —namaz içinde— ikamete niyyet etse, bu namaz dört rek´ate çevrilmez. Hulâsa´da da böyledir.
Misafir olan bir kimse, selamdan sonra ve sehiv secdesin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den Önce, —imâma uymaya— niyyet etse, o kimsenin, bu namazla ilgili aiyyeti sahih olmaz. Çünkü, imânı namazdan çıktıktan sonra, o kimse ndyyet etmiş olur. Ve bu kimseden sehiv secdeleri de sakıt olur. Bu, İmâm Ebû Haffiife (R.A.T ve İmâm Efcû Yûsuf (R-AVilın görüşleridir.
Bu kimse, eğer sehiv Isecdeüerine dönerse, ikamete niyyeti sahih ve namazı da dört rek´at olur. Secdesi namazın içinde olmuş olur," Ve bu sebepten dolayı namazı bata! olur.
Bu kimse, eğer sehiv secdesini yaptıktan sonra, ikamete niyyet ederse, bu niyyeti sahih olur. Namazı da dört rek´at olur. Bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da, T-^sehiv için— iki secde yapmış olması ile bir secde yapmış
Bu kimsenin, sehiv secdesinde ikamete niyyet etmesi de sahih olur. Çünkü o, sehvi için secdeye döndüğü vakit, namazın hürmeti geri döner ve o kimse, namaz içinde niyyet etmiş gibi ölür.
Misafir olan kimse, namazını vaktin başında kılmış ve sonra da mukim olmuş bulunsa, namazı değişmez. Fakat, bu kimse, na-mazını kılmamış oîur ve vaktin sonuna kadar ikamete niyyet eder-´ se, namazı tamam kıllar. Şayet, bu durumda, namazın tamamını d ğil de, bir kısmını kılacak kadar vakit kalmış olur ve niyyetini de o zaman yaparsa, namazım iki rek´at kılar. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.
Bir kimse, öğe namazını kılar ve vakit çıkmadan da yolcu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)luğa çıkarsa; sonra da vaktinde ikindiyi kılar ve güneş batmadan da yolculuktan vaz geçerse; bundan sonra da öğle ve ikindiyi afo-destiz kıldığını hatırlarsa, öğleyi iki, ikindiyi dört rek´at kılar.
Bir kimse, mukim iken, öğle ve ikindiyi kılmış olsa, sonra da yolculuğa çıksa, güneş batmadan önce de bu namazları abdestsû kıldığım hatırlasa; öğleyi dört, ikindiyi ise iki rek´at olarak kılar. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.
Misafir olan bir imâm, misafirlerden meydana gelen bir cemaate namaz kıldırırken, abdesti bozulsa ve cemaatten birini ye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine geçirse, bu kimse de ikamete niyyet etse, arkasında bulunan cemaatin, farzlarında bir değişiklik olmaz.
Fakat, -ilk imâm, abdesti bozulmadan veya abdestî bozul(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duktan sonra fakat camiden çıkmadan önce ikamete niyyet etse, kendisinin de, cemaatın da farzı dört rek´at olur. Zâhîriyye´de d* böyledir.
Bir misafir, diğer bir misafire uysa ve imâm olan kimsenin abdesti bozulsa, yerine de mukîm bir imâm geçirse, misafir oîan kimsenin namazını dört rek´ate tamamlaması lazım gelmez. Serâh sî´nin Muhıyt´inde de böyledir,
Mukim bir imâma uyan misafir, namazını tamam kılar. Şayet, bu namazı bozulursa, —tek başına— iki rek´at kılar. İmâmın arkasında, nafile kılan seferinin, namazının bozulması halinde, onu dört rek´at kılması gerekir. Tebyîn´de de böyledir.
Misafir olan bir imâmın, cemaate : «Ben misafir imamım, siz namazınızı tamamlayın» demesi müstehap olur. Hidâye´de de böyledir.
Halîfe, misafir olduğu zaman, namazını seferi olarak kılar. Zehıyre´çfe de böyledir.
Cum´a günü, zevalden önce veya sonra yolculuğa çık(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak mekruh değildir. Namaz vakti çıkmadan, şehirden çıkamıyaca-ğuıı bilen bir kimsenin, Cum´ayı kılması gerekir. Bu durumdaki bir kimsenin Cum´ayi kılmadan gitmesi mekruh olur. Serahsî´nin Mu-hiyt´inde de böyledir,
Kadın, mahremsiz olarak, üç günlük veya daha fazla mesa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)fedeki bir yolculuğa çıkamaz. Aldı yetmeyen çocuk mahrem olmaz. Deli de mahrem olmaz. Aklî muvazenesi yerinde olan yaşlı kimse mahrem olur. Muhıy´te de böyledir.
Misafir (= yolcu), kendi şehrine girdiği zaman, ikamete niyyet etmese bile, namazlarını tam kılar. Yolcunun kendi şehrine, isteği ile veya bir ihtiyacından dolayı girmiş olması halleride müsa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vidir. Cevheretü´n - Neyyîre´de de böyledir.
Bütün âlimlerin görüşüne göre, vatan üç nev´idir :
1- Vatan-ı Aslî (= Asıl vatan) : Bu, bir kimsenin doğduğu veya evlendiği yerdir.
2- Vatan-i Sefer (= Yolculuk vatanı) : Buna, vatanı ikâme de denir. Seferi bir kimsenin on beş gün veya daha fazla kalmaya
niyyet ettiği yer, demektir.
3- Vatan* Süknâ : Bir kimsenin, içinde on beş günden daha az kalmaya niyyet ettiği yerdir.
Âlimlerimizden, tahkik ehli olanlara göre ise :
Vatan iki nev´i(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir :
1- Vatan-ı Aslî,
2 - Vatan-ı ikâme, Vatan-ı süknâ, vatan iti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bar edilmez. Sahih olan budur. Ktfâye´de de böyledir.
Bir kimse, aile - fertleri ile vatan-ı aslîsinden ayrılıp, ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci bir vatan-ı asli edinirse, birinci vatan-ı asli, vatan-ı aslî olmak-tan çıkar.
Fakat, bir kimse, vatan-ı aslisinden ailesi Üe birlikte ayrılmaz; ancak ikinci bir yerde yeniden aile edinirse; önceki vatan-ı aslisi, vatan-ı asliHkten çıkmadığı gibi, bu şahıs, her iki asli vatanın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da da namazını tamam kılar.
Vatan-ı asli, yolculuk yapmakla veya vatan-ı ikamet üe, va(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tan-ı asillikten çıkmaz. Vatan-ı ikame ise, yolculuk yapmakla veya ikinci bir vatan-ı ikame ile, vatan-ı ikame olmaktan çıkar. Vatan-ı ikame, vatan-ı asli ile de, elbette vatan-ı ikame olmaktan çıkar. Tebyîn´de de böyledir. 0 «Ailesi ve eşyası ile birlikte başka yere göçen kimseler için, geride bıraktıkları vatan-ı asli sayılır.» denilmiştir. Buna İmâm Muhammed (R.A.), Kitab´mda işaret etmiştir. Zahidi´de de böyledir.
Vatan-ı asli´nin sabit olması için, bil-icmâ, oraya yapılan yolculuğun eski olması şart değildir, Muhıyt´te de böylödir.
Yolculuğun önce olmasının vatan-ı ikame´nin şartlarından olup olmadığı hususunda da iki rivayet vardır :
1- Vatan-ı ikame, ancak yolculuktan üç gün sonra olur.
2- Sefer tekaddüm etmez; bir kimsenin kendisi ile ailesi ara(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sında üç günlük mesafe yoksa, vatan-ı ikame de olmaz. Sirâcü´l -Vehhac´da da böyledir. Bu, Zahiru r - rivâyedir. Bahra´r - Râık ta ve Şerhü´l-Münye´de de böyledir.
Misafir t = yolcu) hırsızlardan veya yol kesicilerden kor-karsa, arkadaşlarını beklememesi ve namazını tehir etmesi de caiz olur. Çünkü, bu durum, kendisi için mazerettir. FetâvâyiJl - Garâib´-de de böyledir. [3]
Gemide Ve Hayvan Üzerinde Kılınan Namazlarla İlgili Hükümler
Hayvan Üzerinde Kılınan Namaz :
Şehir haricinde, hayvan üstünde, nafile bir namazı, —hay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)van, hangi tarafa giderse gitsin, kiîmak caizdir. Serahsî´nin Muhıyt´-inde de böyledir.
Bu kimse, bu nafile namazı, hayvanın gittiği yöne doğru kılmazsa, namazı caiz oîmaz, Sarâcül - Vehhâc´da da böyledir.
EbûHanife (R.AJ´ye göre, şehirde, hayvan üzerinde namaz kılmak caiz olmaz. Serahsî´nîn Muhıyt´inde de böyledir,
Şehir haricinde, hayvan üzerinde namaz kılmak hususunda misafir olanlarla, mukim bulunanlar müsavidir. Sahih olan budur.
Meselâ : Bir kimse, yiğitini aramak için şehir haricine çıksa da, hayvanı üzerinde nafile namaz kılsa, bu şahıs misafir olmasa bile, namazı caiz olur. Muhiyt´te de böyledir.
Hayvan üzerinde, namaz imâ ile kılınır. Hulâsa´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.
Huccet´de : «—Hayvan üzerinde namaz kılan kimse— eğerin veya semerin üzerine oturur. Kıraat ederek, rükû1 ve secdeleri ya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)parak, teşehhüdü okuyarak namaz kılar ve selam verir.» denilmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Tatarhânİyye´de de böyledir.
Bu kimse, secdelerini rükû´dan daha aşağı —eğilerek— yapar. Yürümekte olan hayvanın üzerinde bulunan bir şeyin üstüne başını koymaksızm imâ üe namazını kılar veya hayvanını durdura(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak kılar. Hulasada da böyledir.
Hayvanın üzerine konulmuş olan bir şeyin üzerine veya eğer üzerine secde etmek caiz olmaz. Bahrü´r - Râıkta da böyledir.
Hangi hayvan olursa olsun, üzerinde namaz kılan kimse, imâ ile kılar. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.
Hayvan üzerinde nafile namaz kılmakta olan kimsenin, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maza başlarken, kıble istikâmetine dönüp dönmemesi müsavidir. Muhıyt´te de böyüedir.
Hayvan üzerinde namaz kılan kimseler, namazlarını. tek başlarına kılarlar; cemaatle kılacak olsalar, sadece imâm olan şahsın namazı caiz olur; diğerlerinin namazları caiz olmaz.
Şehir haricinde, hayvan üzerinde —nafile— namaz kılan kimse, hayvanını sürebilir mi?
Şeyhü´l - İslâm, Şerhü´l - Siyer´inde : «Meselenin tafsilâtı şu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur : Eğer hayvan kendi basma yürüyorsa, onu sürüp sevketmek doğru olmaz. Fakat, hayvan kendiliğinden yürümüyor da sahibi sü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rüyorsa, onun namazı fasid olur mu? Bu kimse eğer yanında bulu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nan kamçı ile vurarak sürüyorsa, namazı fasid olmaz. Çünkü bu, amel-i kalîMir.» demiştir. Zehiyre´de de böyledir.
Bir kimse, şehir dışında hayvan üzerinde namaz kılmaya başlasa da, namaz bitmeden şehre girmiş olsa, âlimlerin çoğuna gö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)re, bu kimse, hayvanından iner ve namazını yeride tamamlar. Alınıp kabul edilen görüş budur. Gıyâsiyye´de de böyledir.
Yerde başlanılan bir nafile namazı, bir hayvana binerek ta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mamlamak caiz olmaz.
Fakat, bir hayvan üzerinde başlanılmış olan nafile namazın, ondan inilerek tamamlanması caizdir, Mütûn´da da böyledir.
Aynı hayvan üzerinde bulunan iki kişiden biri, diğerine uy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş olsa, kıldıkları nafile bir namaz ise, caiz olur. Sirâciyye´de de böyledir.
Bu kimselerin, ikisinin de bir mahmil (= devenin üzerine konulup, içine oturulan sandık veya sepet gibi şeyler) de olması ile mahmilin ayrı ayrı taraflarında bulunması arasında bir fark yoktur. Çünkü, bu durumda, aralarında ikamete mani bir hal yoktur. Ve bu durumda cemaatle namaz kılmaları caizdir. Eğer, başka başka hay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vanların üzerinde bulunurlarsa, o zaman cemaat olmaları caiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz. Çünkü, iki hayvan arasında yol vardır. Ve bu yol, iktidânm sıh(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hatine manidir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.
Özürsüz olarak, hayvan üzerinde farz namaz kılmak caiz de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.
Keza, vitir namazları, nezredilmiş (= adanmış) namazlar ile cenaze namazları da mazeretsiz olarak,- hayvan üzerinde kılın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazlar. Mazeretsiz olarak, hayvan üzerinde tilâvet secdesi de yapıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz. Aynî´de de böyledir .
Bu namazları, hayvan üzerinde kılmayı meşru kılan maze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)retler şunlardır :
Hayvanından inmesi halinde hayatından korkması, Elbisesini veya hayvanını, hırsızın çalmasından korkması, Vahşi hayvanın kendisini yemesinden korkması, Düşmandan korkmak,
Hayvanın serkeş olup, onun, yardımcı olmadan bindirmemesin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den korkmak,
Kişinin, inince geri binmeye gücü yetmiyecek kadar yaşlı olup, bindirecek başka bir kimsenin bulunmaması,
Her tarafın çamur olup, inecek kuru bir yerin bulunmaması, gibi şeylerdir. Muhıyt´te de böyledir.
Yerin çamur olmasındaki ölçü, bu çamurun çok cıvık olup, üzerine düşen şeyi veya basılınca ayağı, içinde kaydedecek şekilde olmasıdır.
Fakat, böyle olmaz da, yer sadece çamurla ıslanmış olursa, bu durumda, hayvan üzerindeki kimse, inerek namazını yerde kılar.
Bir kimse, hayvan üzerinde kıînıış olduğu bir namazı, inme im(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kanı bulduğu zaman iade eylemez. Slrâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.
Ma´zur olan bir kimse; eğer hayvanını durdurma imkanı bulursa, durdurur ve namazım imâ ile kılar. Eğer, bu durumda, hay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vanını durdurmadan kılarsa, namazı caiz olmaz. Muzmarât´ta da böyledir.
Araba üzerinde kılman namaz, eğer arabanın bir tarafı hayvanın üzerinde ise (yâni, hayvan arabada koşulu ise), hayvan yürüsün veya yürümesin— hayvan üzerinde namaz kılma hükmün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dedir. Ki, bu hükümler yukarıda geçmiştir.
Eğer, arabada hayvan koşulu değilse, bu şerir hükmündedir.
Ke/â, mahmilin altına bir odun konularak, mahmil yere konul(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş olsa, yani yerde dursa ve hayvan üzerinde olmasa, bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da, mahmil de yer hükmündedir. Tebyîn´de de böyledir.
Hayvanın üzerinde pislik bulunması, namaza zarar ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mez. «Pislik eğer üzengide ve eğerde olursa, namaza mani olur» de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nilmiştir. «Üzengilerde olursa namaza mani olmaz.» diyenlerde olmuşsa da, esahh olan bunun asla mani olmamasıdır. Aynî´de de böyledir. [4]
|