Din ve Dünya
Din ile dünyayı bir arada toplamak, birbirine zıt olanları toplamak gibidir. Öyleyse, ahireti isteyenlerin dünyayı terk etmeleri gerekir. Bilhassa dünyanın terk edilmesinin hakikaten zor olduğu böyle bir zamanda, dünyayı terk etmek hükmen zorunludur.
Dünyayı hükmen terk etmek demek; dini hususlarda şeriatın gerektirdiği hükümlere mahkum olmak, yeme, içme, mesken edinme gibi işlerde şeriatın hududuna riayet edip onu aşmamaktır. Değer kazanan malların ve yayılan hayvanların farz kılınan zekatlarını vermektir.
Eğer şeriatın hükümleriyle süslenmek gerçekleşirse, dünyanın zararlarından kurtulma vaki olduğu için, dünya ile din o zaman birleşmiş olurlar.
Dünyayı bu anlatılan şekliyle terk edemeyenlerin kurtuluşu diye bir şeyden bahsetmek imkansızdır. O zaman ona münafık hükmü verilir. Onun görünürde ki imanı, ahirette kendisini kurtarmaz. Ancak canını ve malını korumaya yarar.
Söyledim sana işin özünü,
İster sıkıl ister dinle sözümü...
Dünyanın bunca gösterişli, şaşalı hizmetçileriyle, ihtişamıyla beraber, leziz yemeklerin ve cazibeli elbiselerin karşısında, bu doğru söze kulak verip dinleyen, hangi bahtiyar insandır, hangi babayiğittir?
O kimseki sağırdır duymaz kulağı,
Hoşnut olmaz ağlamamı sızlanmamı...
(72. Mektup)