|
Vakfiyelerin tahlilinden anlasildigina göre, baslangiçta Osmanli dönemi vakiflarinda hizmet gören mütevellilerin müstakil bir idare binasina sahip olmadiklari, bu is için kendi evlerini kullandiklari görülür. Ancak XVIII. asnn ikinci yarisindan itibaren Sultan III. Osman, Sultan III. Mustafa ve Sultan I. Abdülhamid Han kendi vakiflari için idare binalari ihsa ettirmeye basladilar. Onlar, bu binalar için kapicilar (bevvâb) ve bekçiler (mustahfiz) tayin ettiler. Böylece bu vakiflarin her biri, gerçek mânâda birer idarî merkeze kavustu. Söz konusu idare binalarinin ihdas edilmesi, Osmanlilardaki vakif idaresinin merkezîlestirilmesi için atilmis bir ilk adim olarak kabul edilebilir.
Osmanli Devleti'nin ortadan kaldirilisina kadar devam eden Evkaf Nezâreti, 3 Mart 1924 tarihinde çikarilan 429 sayili kanunla ilga edilerek Basbakanliga bagli bir Umum Müdürlüge havale edildi. 429 sayili kanunla Vakiflar Umum Müdürlügü de kurulmus oldu. Bununla beraber bu kanun, vakiflarda fazla bir degisiklige sebep olmuyordu. Cumhuriyetten sonra vakif mevzuatinda ilk mühim degisiklik, 5 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayili kanunla yapildi. Bu kanun 5 Aralik 1935 tarihinde yürürlüge girdi.
Vakiflarin kurulusu, kurulus sartlari ve idaresi gibi hukukî özelliklerine isaret ettikten sonra bir vakfin resmen tesis edilmis oldugunu gösteren belgeden (vakfiye) bahs etmemek, konu için bir eksiklik olarak kalacakti. Onun için biz de fazla teferruata girmeden bu hukukî belgeden söz etmek istiyoruz.
VAKFIYE
Vakfiye, vakfin vâkifi (vakf eden, vakfi tesis eden) tarafindan hazirlanmis nizamnâmesine verilen bir isimdir. Vakfiyeler, kadilik siciline kayd edilip islendikten sonra kesinlesirlerdi.
Islâm tarihinde ilk vakfiyenin Hz. Ömer tarafindan yazildigi söylenmekle birlikte bunun, Hz. Peygamber devrinde mi, yoksa Hz. Ömer'in halifeligi zamaninda mi olduguna dair kesin bir bilgiye sahip degiliz. Büyük bir ihtimalle bu, Hz. Ömer'in halifeligi döneminde olmustur.
Tarih boyunca vakfiyeler, tas, deri ve kagit gibi yazi için elverisli bulunan malzeme üzerine yazilarak günümüze kadar gelmislerdir. Sayet vakfin mevzuu bir bina ise, bazan vakfiyenin özeti binanin duvarlarindan birine kazilirdi. Nitekim Türkçe ile vakfiye olan Germiyanoglu II. Yakub Bey (ö. 1428) vakfiyesinin tas üzerine yazildigini biliyoruz.
Tarih ve medeniyet açisindan bakildigi zaman vakfiyeler, büyük bir önem tasirlar. Çünkü bunlar, bize milletin muayyen bir zamanindaki hayat ve kültürüne ait muhtelif olaylari ile sekilleri görme imkâni verirler. Keza vakfiyeler, Müslümanlarin ekonomik ve sosyal hayatlarinda önemli rol oynamis olan vakif tesisinin nasil çalistigim, kimlerin bunlari idare ettigini, kimlerin vakif gelirinden istifade ettigini vs. gibi hususlari ögrenmemize yardimci olurlar. Bunlardan (vakfiyelerden) vakfin büyüklügüne göre hacimli olup defter gibi olanlar bulundugu gibi, muhtasar ve tek sayfa seklinde olanlar da vardir. Bu arada rulo seklinde uzun ve kalin varaklar halinde olanlar da bulunmaktadir. Mufassal olanlar uslûb bakimindan edebî degeri yüksek olan eserlerdir.
Vakfiyelerde, Allah'a hamd ve senâ, Resûlüne salât ve selâmdan sonra hayir yapmaya tesvik edici, sadakanin sevabindan bahs edici âyet ve hadisler verilir. Bazan konuyu daha cazip hale getirmek, insani tesvik etmek ve edebî san'at yapmak bakimindan âyet ve hadisler, siirlerle de desteklenir. Bütün bunlar vakfiyenin mukaddimesi kabilinden olduklari için hukukî bünyeden sayilmazlar. Bu mukaddimeden sonra vakfiyelerde genellikle su hususlar yer alir:
1- Vakf olunan mallarin neler oldugu.
2- Vakf olunan bu mallarin nasil idare edilecegi.
3- Vakif gelirlerinin, nerelere ve kimlere hangi sekillerde verilip sarf edilecegi.
4- Vakfin kimler tarafindan idare edilecegi, müessesede kaç kisinin çalisacagi, bunlara ne miktarda ücret ödenecegi, bu ücretlerin hangi gelirlerden elde edilecegi, esyanin fiyati vs. gibi konular, teferruatli bir sekilde açiklanir.
5- Hakimin (kadi), vakfin sihhat ve lüzumuna dair olan hükmü.
6- Sonunda da tarih ile kadinin mührü bulunur.
Vakfiye, eb'ad, bakimindan ister büyük, ister küçük olsun, mahiyet itibari ile içindekiler üç ana bölümden meydana gelir. Bunlar:
a. Dîbâce (Giris): Vâkifin, vakfi kurma sebep ve gayesinden bahs eden bu bölüm, âyet ve hadislerle kuvvetlendirilir.
b. Vakfin Hizmet Sartlan: Gelir kaynaklan ve masraf yerlerini gösteren bu bölüm, vakfiyenin en uzun kismidir.
c. Sonuç: Bu kisimda müessesenin seriata uygunlugu belirtilerek, hiç bir kimsenin bu vakfa müdahale edemiyecegi anlatilir. Bundan sonra da tarih ve sahidlerin imzalari bulunur.
Farkli dönemlerde kurulan vakiflarin vakfiyelerinde, gerek basta ve gerekse sonda pek çok dua bulunur. Vakfiye metninde geçen dualari iki kisma ayirmak mümkündür. Bunlardan biri hayir dua, digeri de beddua seklindedir. Vakfiyelerde bu neviden dualarin bulunmasi normaldir. Zira vakif hizmetlerinin yürütülmesinde, dogru ve dürüst çalisan, hizmetin görülmesine yardimci olan yönetici ile görevlilere, bu hizmetlerinden dolayi vâkifin hayir duada bulunmasi bir çesit sükran ve minnet borcu olarak kabul edildigi için tabii bir harekettir. Bundan baska, vakfiyede belirtilen hizmetleri yerine getirmeyen, ona ihanet eden, onu gayesinin disinda kullanan idareci ve görevlilere de beddua edilmektedir. Vakfiyenin sonunda bulunan beddua kismi, düsünen ve basiretli kimseler için tüyler ürpertecek sekildedir. Bu bedduada vakfi kötüye kullanan, onu degistiren, bilerek ona zarar veren, gelirinin azalmasina sebep olan, haksiz olarak onun malindan yiyen vs. gibi, vakfa kötülügü dokunacak olanlar hedef alinmislardir.
Gerçekten, ebediyet (devamlilik) sarti üzerine kurulan vakiflarda, vâkifin seneler sonra (ölümden sonra) ona müdahale edenlere baska türlü karsi koymasi mümkün degildir. Bunun içindir ki o: "Allah'in, Peygamberlerin, meleklerin, insanlarin ve bütün mahlukatin lâneti"nin, vakfi degistirenin üzerine olmasini dilemekten baska bir sey yapamaz. Bu sebeple vakfiyelerin sonuna bakildigi zaman, böyle bir beddua kismi görülür ki bu, insanlar için manevî bir tehdid olmaktadir. Gerçekten inanan ve muvahhid (Allah'in birligine iman eden) olanlar, böyle bir bedduaya maruz kalmak istemezler.
Osmanlilarda vâkif, vakfiyesini Istanbul'da Defterhâne'nin bu islerle ilgili bürolarindan birine kayd ettirirdi. Defterhanede sicillere geçirilmis olan bu vakfiyeler, bugün Ankara'da Vakiflar Genel Müdürlügü Arsivinde bulunmaktadirlar. Bu arsivde 26300 kadar vakfiye oldugu belirtilmektedir. Bununla beraber bunlar, vakfiyelerin tamamini temsil etmekten çok uzaktirlar. Ancak muhtelif vilayet mahkemelerine ait bütün ser'iyye secilleri ve tahrir defterleri tarandiktan sonradir ki, Osmanlilar döneminde kurulmus bulunan vakiflarin sayisi yaklasik olarak tesbit edilebilir. Belli bölge veya belli zamanlardaki vakiflarin sayisi konusunda ancak iki örnek zikr edilebilir. Bunlardan biri 927-1005 (1519-1596) yillari arasinda Istanbul'da tesis edilen vakiflarin sayisidir ki, bunlarin yekûnu 2868'dir. Bu konuda baska bir örnek te 1718-1800 yillari arasinda Haleb'te kurulmus vakiflarin sayisidir. Buna göre belirtilen tarihte Haleb'te 485 vakif kurulmustur.
Vakfiyelerin en eski tarihi tasiyanlarindan, en yenilerine kadar tedkik edilecek olursa bunlarin kültür ve medeniyet tarihimizin bir çok özelliklerine isik tuttuklari görülecektir. Nitekim, bunarin; tarih, kültürel gelismeler, folklorik özellikler, sanat tarihi ve sosyolojik yönleri ile toplumun bilgilendirilmesine de yardimci olduklari görülür. Vakfiyelerin bu özelliklerine kisaca temas ederek, bu vesikalar üzerinde uzmanlarin hangi yönleri ile arastirma yapabileceklerine isik tutmaya gayret edecegiz.
Vakfiyeler, düzenlendikleri dönemin tarihine isik tutan önemli belgelerdir. Bilhassa hükümdar, bey, zengin ve bunlarin yakinlarinin düzenledikleri vakfiyeler, bu sahislarin hem hayatlari, hem de sahsiyetleri hakkinda bilgi sahibi olmamizi saglarlar.
Vakfiyeler, birer müessese olan vakiflarin, ilk elden incelenmesi gereken kaynaklaridir. Gerek dinî, gerek sosyal, gerekse ilmî müesseselerde çalisan insanlarin hangi isleri yaptiklari, çalisma sartlarinin nasil olduklari ve hatta yetisme ortami bakimindan bize bilgi veren yegane kaynak o müessesenin vakfiyesidir.
Vakfiyeler, birçok özellikleri yaninda döneminin iktisadî hayati hakkinda da faydah bilgiler verirler. Gerek fiyat hareketleri, gerekse insanlarin geçim standartlarini tesbit etmemize yardim edecek bilgiler, vakfiye metinlerinde mevcut bulunmaktadir. Bu bakimdan, dönemin iktisadî tarihini yazacaklar için vakfiyeler, basta gelen kaynaklar arasinda zikredilebilir. Keza vakfiyeler, sehir tarihçiligi ile ugrasanlar için de birer kaynaktirlar. Zira vakif müessesesi, kuruldugu sehrin bir parçasidir. Dolayisiyle vakif müessesesinin tarihi, o sehrin tarihi ile iç içedir. Özellikle sehrin yerlesim durumu ile halkinin dagilimi hakkinda bilgilerin yer aldigi vakfiyeler, bize, bölgenin cografyasi, siyasî ve fizikî haritasi, hatta iklimi bakimindan da bilgi sahibi olma imkani veren yardimci vesikalar hüviyetindedirler.
Vakfiyeler, kültürel özellikleri bakimindan da önemli birer vesika olarak karsimiza çikmaktadirlar. Nitekim vakfiyelerde kullanilan dil ve uslûb, gelisi güzel degil, belli bir sistem ve usûle bagli olarak kullanilmaktadir. Bu sebeple vakfiyelerin kendilerine ait özel bir dili bulunmaktadir.
Vakfiyeler, halkin günlük yasayislari hakkinda bilgiler vermekle, toplumun folklorik özelliklerine de isik tutarlar. Kara Ahmed Pasa vakfiyesinde Ramazan ve Kurban bayrami ile mübarek gün ve gecelerde halkin yasayisi hakkinda bilgiler bulunmaktadir. Giyecek ve yiyecek satin alinabilmesi için kayitlar konulan vakfiyede bu günlere mahsus yemeklerin pisirilmesi için gerekli malzemenin alinmasi gayesiyle vakif gelirlerinden tahsisatlar ayrildigi görülmektedir. Keza vakfiyelerde devrin isinma kültürü bakimindan da bilgilerin bulunduguna tesadüf edilmektedir. Kisin odun ve kömürün yakildigini gösteren metinler, bunun açik birer delilidir.
Misafir karsilama ve ugurlama âdetleri ile bineklerin kullanimi hakkinda bilgiler buldugumuz vakfiyelerde, sünnet geleneginin Anadolu'da nasil oldugunu gösteren ifadeler de bulunmaktadir.
2. VAKIFLARIN HIZMET SAHALARI
Allah'in rizasini kazanmak gayesiyle, baskalarina karsiliksiz yardim etmek gibi bir prensipten dogan vakiflar, toplumun hayir ve iyiligine olan her yerde saglam birer sigorta teskilâti gibi vazife görüyorlardi. Günümüz sigorta sirketlerinden daha üstün olduklarini söyleyebilecegimiz bu müesseseler, "sadaka-i câriye" denilen hayir çesitlerinin basinda gelmektedirler. Bu bakimdan, Islâm âleminin hemen her yerinde rastladigimiz vakiflarin yardim elini uzatmadigi bir saha görmek mümkün degildir. Dünyanin, her dönem ve bölgesinde görülebilen yoksullarin elem ve izdirabini gidermek, yollar, köprüler, çesmeler, su bentleri, okul, cami, hamam, hastahane, tekke, zâviye vs. gibi daha nice hizmetleri yerine getiren bu müesseselerin pek çok çesidi bulunmaktadir. Bu bakimdan, "toplumda birer sigorta vazifeleri görüyorlardi" derken bir gerçege isaret ediyorduk. Hatta bir mânâda sigortalardan daha ileri seviyede bir hizmet ifa ediyorlardi denebilir. Çünkü sigortalar belli bir süre aidat yatiranlara bu katkilarindan dolayi hizmet verirler. Fakat vakiflar için böyle bir sey söz konusu degildir. Onlar, tamamen karsiliksiz hizmet ediyorlardi. Asagida verecegimiz birkaç örnek, bütün bu söylediklerimizde ne kadar hakli oldugumuzu gösterecektir.
Fakir, dul, öksüz ve borçlulara para yardimi yapmak; ögrencilere elbise ve yemek vermek; evlenecek genç kizlara çeyiz hazirlamak; her günün ihtiyaçlari yanisira efendileri azarlamasin diye kâse ve bardak gibi kapkacak kiran hizmetçilere verilmek üzere para vakiflarinin yapildigini biliyoruz. Bu vakiflari kuran hayirsever insanlar, sadece bununla da yetinmiyorlardi. Onlar, divitinde mürekkeb kalmayanlarin divitlerine mürekkeb koymalari için "Mürekkeb Vakfi"ni da kuruyorlardi. Halka meyve ve sebze verilmesi, çalisamayacak derecede yaslanan kayikçi ve hamallarin bakimi için vakif tesis edilmesi, çocuklarin emzirilmesi gayesiyle kurulan vakiflar, sehirlerdeki cadde ve sokaklarin temiz tutulmasi için ecdad tarafindan yapilan vakiflari bütün bu söylediklerimiz için sahit gösterebiliriz. Bilhassa temizlik bakimindan günümüz insaninin düsünemeyecegi ve fakat anlatildigi zaman da hayrette kalacagi bir vakiftan söz etmek yerinde olacaktir. Buna göre sokaklara atilan tükrük ve balgamlar ile insani tiksindiren diger maddeler, üzerine kül döktürülmek suretiyle çirkin manzaralarini ve zararlarini gidermek için para tahsis edip adamlar tayin eden hayir sahipleri (vâkif) de vardir. Osman Nuri Ergin bu konuda su örnegi verir: "Ser'î mahkeme sicillerinde söyle vakif ve vakfiyelere rastlamak mümkündür. Söz gelimi Serez'deki vakfiyeye göre her gün iki adam bir kaba kül koyarak sirtlarina alip çarsi ve pazari geziyor, nerede bir tükrük veya balgam görürlerse üzerlerine bir miktar kül serpip geçiyorlarmis. Külün antiseptik bir madde oldugu düsünülürse atalarimizin tatbik ettikleri usûl daha dogru ve daha iyi degil midir?" Keza, oyuncagi bulunmadigi için arkadaslari ile oynayamayan çocuklara oyuncak alinmasi ile ilgili vakiflari tesis edip meydana getiren hayirseverlerin yaptiklari, bu kadar da degildir. Selçuk Hatun gibi, biraktigi vakif bahçe ve tarlaya her yil muhtelif cinsten 100 meyve agacinin dikilmesini sart kosanlar da vardi. Abdullah oglu Haci Ibrahim, Yeni Cami'de duran leylekler için yilda 100 kurus yem parasi vakf etmisti. Yorganci Ismail Çelebi, Beykoz'daki tekkeye vakf ettigi mandirada çalisan esirlerin (köle ve cariye) münasipleri ile evlendirilmesini sart kosar ve "gence kari, kariya genç tezvic olunmaya ve evladlari dahi uslûb-i mezkûr üzre tezvic oluna" diyerek yaslari birbirine yakin olmayan gençlerle yaslilarin birbirleri ile evlendirilmemesini ister. Bunlardan, vakfa 10 yil hizmet edenlerin de azad edilmesi, vakfiyenin sartlari arasinda yer almaktadir. Sonuç olarak sunu diyebiliriz ki Osmanli toplumunda vakiflarin hizmet götürmedigi bir sahayi görmek hemen hemen mümkün degildir. Bununla beraber biz, vakiflarin hizmet sahalarini asagida görülecegi sekilde bir tasnife tabi tutabiliriz:
a) Dinî hizmetinm ifasi için yapilmis bulunan vakiflar: Cami, mescid, tekke, namazgâh vs.
b) Egitim ve kültürle ilgili vakiflar: Mektep, medrese, kütüphâne, dâru'l-hadis, dâru'l-kurra vs.
c) Sivil ve askerî sahada hizmet eden vakiflar: Evler, saraylar, kislalar, tophaneler, silah saraylari, bahçeler.
d) Ekonomik sahada hizmet veren vakiflar: Çarsilar, bedestenler, arastalar, hanlar, kapanlar, dükkânlar vs.
e) Sosyal hizmetler için kurulmus bulunan vakiflar: Hastahaneler, dâru's-sifalar, kervansaraylar, imâretler, dâru'l-acezeler, kör evleri, çocuk emzirme yurdu, cüzzamlilar yurdu vs.
f) Su hizmetleri ile ilgili vakiflar: Çesme, sebil, sadirvan, su kemerleri, bentler, hamamlar, kaplicalar vs.
g) Spor hizmetleri için yapilmis bulunan vakiflar: Pehlivan ve kemankes (okçuluk) tekkeleri, ok meydanlari, spor âbideleri.
Bundan baska vakiflarca kurulan tesislerde vazife yapan ve bundan dolayi ücret alip geçimini saglayan nisanlarin meydana getirdigi yekûn, büyük rakamlarla ifade edilmektedir. Bunlara ödenen meblagin büyüklügü düsünülürse vakiflarin ne denli birer hizmet unsuru olduklari anlasilir.
Osmanli toplumunun sosyal hayatinda önemli rol oynayan bu müesseselerin tamamindan bahs etmek mümkün degildir. Zira Osmanli toplum hayatinda dogum ile ölüm arasindaki hayat çizgisinin bütün köse baslarinda vakiflari görmek mümkündür. Bunun için "Kisi vakif bir evde dogar, vakif bir besikte büyür, vakif bir müesseseden beslenir, vakif bir evde ikamet eder, vakif bir müessesede çalisir, vakif bir evde ölür, vakif bir tabuta konur ve vakif bir mezarliga defn edilir" denilmistir. Gerçekten, Osmanli toplum hayatinin bütün sinif ve safhalarinda tesirleri görülen bu müesseselerin tamamindan ve yeterince teferruatli bir sekilde bahs etmek mümkün degildir. Bununla beraber biz, bu eserlerin çesitlerine göre bazi örneklerinden ana hatlari ile söz etmek istiyoruz.
|