|
Suyu getiren de bir, testiyi kıran da... | ÇETİN ALTAN

Sakallı Celal’e sorsalardı: - Üstad, nedir bu karşılıklı kutuplaşmalar, suçlamalar, çatışmalar? Dikkat edersen birbirine yumruk sallayanların hepsinin de geçim standardı aynı düzeyde; yoksa bir kayıkçı kavgası mı bu, diye.
* * *
Sakallı Celal’in yanıtı belki de şöyle olurdu:
- Kayıkçı kavgası değil, börekçi kavgası...
- Nasıl yani?
- Say bakalım bildiğin börek çeşitlerini.
* * *
Sakallı Celal’e, fokurdayan siyasal kazanlar hakkında fikrini soranlar da, sayarlardı:
- Tepsi böreği, kol böreği, çiğ börek, su böreği, puf böreği.
Sakallı Celal de:
- Şimdi, derdi; sadece böreklerin adlarını sıralayalım.
* * *
Böreklerin adları da sıralanırdı:
Tepsi...
Kol...
Çiğ...
Su...
Puf...
* * *
Ve sakallı Celal gülerek:
- Kutuplaşmalardan her birine bunlardan birini yakıştırın, derdi; hangisi “tepsi”, hangisi “kol”, hangisi “çiğ”, hangisi “su”...
Sonra kendisi de, hepsine birden neyi yakıştırdığını söylerdi:
- Puf...
* * *
Evde telefon çalmıştı. Telefonu 6 yaşındaki Özgün açtı.
Telefondaki ses:
- Sayın Zencefiloğlu siz misiniz, diyordu.
Özgün:
- Hayır, dedi; babam yok evde.
- O zaman anneni ver.
- Annem de yok, birlikte sinemaya gittiler. Ben yalnızım evde kız kardeşimle.
- Telefonu verir misin kız kardeşine?
Özgün:
- Bir dakika, dedi; gidip bakayım.
* * *
Telefon bir süre açık kaldı. Sonra yine Özgün aldı telefonu:
- Çok uğraştım ama, dedi; getiremedim kız kardeşimi, bir türlü kaldıramadım kendisini beşiğinden.
* * *
59 siyasal partiden her birinin; hatta militerlerin bile iddiası, demokrasiyi getirmek...
Ama galiba hiç biri, kaldıramıyor beşiğinden.
* * *
Dünyadaki en kısa hortlak hikâyesi de şuymuş:
- Dün bizim Keltoş’a rastladım, dul kalmış karısıyla birlikteydi.
* * *
Şöyle de siyasallaştırılabilir, o en kısa hortlak hikâyesi:
- Dün bizim Anayasa’ya rastladım; dul kalmış iktidarı ile birlikteydi.
* * *
2 akıl hastası, duvarlarla çevrilmiş bir çıplaklar kampının yanından geçiyorlardı.
Bir tanesi, ötekine:
- Merak ettim bu duvarın arkasında ne olduğunu, dedi; biraz eğil, sırtına çıkayım da bir bakayım ne olduğuna.
* * *
Ve eğilen arkadaşının sırtına çıkarak baktı içeriye.
Arkadaşı soruyordu:
- Ne görüyorsun?
- Çırılçıplak insanlar var burada...
- Kadın mı, erkek mi?
- Bilemiyorum, giyinik değil hiç biri.
* * *
Bizdeki nutukçularla demeççilerin ise durumu tam tersine; hangisi çağdaş, hangisi faşo, hangisi gizli darbeci hiç belli değil.
Hiç biri soyunuk değil çünkü.
* * *
Kadınlar üstüne değişik toplumlardaki atasözleri:
Kadın öylesine bir kaptır ki, içinde her türlü bitki pişebilir.
“Rus atasözü”
* * *
Kadın sırt üstü uzanmadan önce, nabzını yoklamaya kalkmaz hiç.
“Arnavut atasözü”
* * *
Genç bir kadın, sıcak bir fırındır; sürekli altını üstüne getirmek gerekir.
“Fransız atasözü”
* * *
Teke ne kadar çok kokarsa, dişi keçi o kadar gönülden görür onu.
“Belçika atasözü”
* * *
Kadın, üstü mermerden bir sobadır
“Rus atasözü”
* * *
1 âşık aşktır; 2 âşık, cilve gösterisi; 3 âşık ise ticaret.
“Fransız atasözü”
* * *
Av. Taner Aktop’dan da, bir fıkra.
Temel ölüm döşeğinde karısı Fadime’ye:
- Karıcığım ben öleyrum, der; seni çok seveyrum ama, bir o kadar da seni başka karılarla aldattum, affet beni nolur.
Fadime:
- Bileyrum hayvan, der; seni boşuna mı zehirledim sanıysun!
* * *
Şükran Kurdakul’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Yorgun Yürek
Bir solukta yaşadım ve tükettim tümünü,
Bir solukta gördüm elli üç yılda gördüğümü.
Sonunda yorgun yürek “duy..” dedi işte,
Sessiz sedasız gidilecek günü.
MİLLİYET
19.04.2009
|