|
Dünya Bir İmtihan Yeridir...
İmâm-ı Rabbâni hazretleri bu mektubu, Kılîcullah oğlu Kılîc Han’a yazmıştır.
Bu mektup;
• Dünya ve dünya ehlinin zemmedilmesi,
• Faydasız ilimlerin tahsilini terk etmek,
• Gereksiz mubahlardan kaçınmak
• Hayırlara ve Salih amellere teşvik etmek ve buna münasip olan bazı hususlardan bahseder.
Sübhân olan ALLAH bizi, Şeriat-ı Mustafaviyye caddesi üzere istikâmetle rızıklandırsın. Salât selâm ve tahiyye, ebeden ve dâimen o şeriâtın sahibi üzerine olsun.
Ey Oğul!
Bu dünya bir imtihan ve ibtila yeridir. Onun zâhiri, envâi çeşit süslerle süslenmiş ve tezyin edilmiştir. Onun sûreti; zülüfleri yapılmış, renkli çizgilerle yanakları boyanmış, renklendirilmiş (yaşlı ve çirkin bir kadın gibi)dir. İlk bakışta göze tatlı ve hoş gelir, taze ve parıltılı hayal edilir. Fakat o hakikatte üzerine (kötü) koku serpilmiş bir leşe, kurtların ve sineklerin doluştuğu bir çöplüğe benzer. Su gibi gözüken bir seraptır. Şeker sûretinde zehirdir. Onun bâtını (içi) harap ve bereketsizdir. Bu çirkinliği ve hayâsızlığıyla beraber, kendi ehline olan muamelesi de, söylenen ve anlatılanların tümünden çok daha şerlidir.
Ona âşık olan beyinsiz ve büyülüdür. Ona tutulan delidir ve aldatılmıştır. Her kim onun zâhirine (aldanıp) tutulursa, hiç şüphe yok ki, ebedî hüsran damgasıyla damgalanır. Her kim onun tadına ve tazeliğine bakar (dünyanın geçici güzelliklerine aldanır)sa, onun nasibi ebedi pişmanlıktır.
Kâinatın Efendisi, Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’ın Sevgilisi -Salât ve Selâm O’nun ve Âli’nin üzerine olsun- şöyle buyurmuştur. “Dünya ve ahiret iki kuma gibidir. Biri razı olsa diğeri darılır.” Dolayısıyla her kim dünyayı râzı ederse ahireti kendisine darıltmış olur. Şüphe yok ki (bu durumda) onun ahiretten nasibi olmaz. Sübhan (Noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf) olan ALLAH, dünyaya ve dünya ehline muhabbet etmekten bizi ve sizi korusun.
Ey oğul!
Dünya nedir bilir misin?
Kadınlar, evlatlar, mallar, şöhret, riyâset, oyun ve eğlence gibi, Sübhan olan ALLAH-ü Teâlâ’dan seni uzaklaştıran ve (ALLAH-ü Teâlâ’ya) ulaşmanı engelleyen her şey Dünya’dır. (Ayrıca ne dünyaya ne ahirete faydası olmayan) boş şeylerle meşgul olmak da, Dünya tarifine dâhildir.
Ahiret işleriyle ilgisi olmayan ilimler de aynı şekilde Dünya’ya dâhildir. Eğer Nücûm ilmi (Astronomi), mantık, hendese, hesap ve buna benzer kendisinde fayda olmayan ilimleri tahsil etmek menfaat verseydi, felsefeciler kurtuluş ehlinden olurlardı.
Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “ALLAH-ü Teâlâ’nın kulundan yüz çevirdiğinin alâmeti, kulun faydasız şeylerle meşgul olmasıdır”
Şiir
Kimin kalbinde olursa hardal tanesi kadar
Hak’dan başka bir şey, bil ki o hastalıktır.
“Namaz vakitlerini bilmek için astronomi ilmini öğrenmek lazımdır” diye söyleyenlerin bu sözünün manası; “astronomi ilmini bilmeden namaz vakitlerini bilmek mümkün değildir.” demek değildir. Bilakis bunun manası şudur: Astronomi ilmi vakitleri anlama yollarından bir tanesidir. İnsanların pek çoğu vardır ki, astronomi ilminden haberi yoktur, bununla beraber namaz vakitlerini astronomi âlimlerinden daha iyi bilirler. Yine bu manaya yakın olarak; mantık, hesap ve bunlar gibi ilimleri tahsil etmenin, umûmî manada bazı şeriat ilimlerinin anlaşılmasına katkısı olduğunu belirtmişlerdir.
Hulasa olarak; bu ilimlerle meşgul olmanın cevâzı, ancak pek çok zorlama yollar arandıktan sonra bulunabilir ki, bu da şu şarta bağlıdır: Bu ilimlerin öğrenilmesi, şer’î hükümleri anlamak ve kelâmî delilleri kuvvetlendirmek maksadıyla olmasıdır. Aksi halde bu ilimlerle meşgul olmak asla câiz olmaz.
İnsaflı olmak gerekir; Mübah bir işle meşgul olmak, vâcib olan bir emrin kaçmasına sebep oluyorsa, (o takdirde) bu iş mubah olmaktan çıkar mı, çıkmaz mı? Şüphe yok ki, bu ilimlerle meşgul olmak da, zarûrî olan şer’î ilimlerle meşgul olmayı bıraktırır.
Ey oğul!
Şüphe yok ki, Hakk Subhânehû sonsuz inâyetinin kemâliyle seni rızıklandırdı ve gençliğinin baharında tövbe etmeye seni muvaffak kıldı. Yine, Nakşîbendiyye-yi Âliyye silsilesinin dervişlerinden –ALLAH o yolun ehlinin sırlarını mukaddes kılsın- birinin eliyle (bu yola) intisap etmeye seni muvaffak etti.
Şimdi bilemiyorum, ettiğin tövbede sebat ediyor musun, yoksa çeşitli süslerle (geçici güzelliklerle) nefsin seni aldattı mı?
Tövbede sebat edip istikâmet üzere olmak zordur, biliyorum. Çünkü gençliğinin baharındasın. Ve dünya malına ulaşma sebepleri de kolaydır. Arkadaşlarının çoğu da, (tövbene sadık kalabilmene yardım) konusunda uygun değildir.
Ey oğul!
Asıl önemle üzerinde durulacak iş; mübah olan şeylerin fuzûlî olanından kaçınmak ve zarûret miktarıyla yetinmektir. Bunu da kulluk vazifelerini yerine getirebilmek için kuvvet hâsıl olması ve cem’iyyet kazanmak niyeti ile yapmalıdır.
Mesela; yemekten maksat ALLAH Teâlâ’ya itaat edebilmek için kuvvet hâsıl olmasıdır. Elbise giymekten maksat avret mahallini örtmek, sıcağa ve soğuğa karşı korunmaktır. Diğer zarûrî mübahlar da bu kıyas üzeredir.
Nakşîbendiyye büyükleri azîmetle amel etmeyi tercih ettiler ve mümkün mertebe ruhsattan kaçındılar. Zarûret miktarı ile yetinmek de azîmetler cümlesindendir. Eğer bu devlete ermek nasip olmazsa, o takdirde mübah dairesinden çıkıp şüpheli ve haram dairesine girmemek gerekir.
Sübhan olan ALLAH-ü Teâlâ sonsuz keremiyle, pek çok nimeti yeterli bir şekilde mübah kılmıştır. Ve bu nimetlerden faydalanma alanını da bir hayli geniş tutmuştur.
Bütün bunlar bir tarafa, bu nimetlerden hangi yaşam, kulun fiillerinden Mevla’nın razı olmasına denk olabilir? Ve hangi cefâ, kulun yaptığı işler sebebiyle efendisinin gazabına uğramasına benzeyebilir?
ALLAH Teâlâ’nın cennetteki rızası, cennetten daha hayırlıdır. (Aynı şekilde)ALLAH-ü Teâlâ’nın cehennemdeki gazâbı, cehennemden daha şerlidir. Babanın, evladını her istediğini yapması hususunda başıboş bırakmayacağı hükmünde olduğu gibi, insan da bu hükme mahkûm Mevlâ’nın bir kuludur.
Tefekkür etmek, kalbe dayalı ameller yapmak gerekir. Aksi halde, yarın (kıyamet gününde) pişmanlıktan ve zarardan başka hiçbir şey hâsıl olmaz. Amel etme vakti şüphesiz gençlik dönemidir. Akıllı olan bu dönemi zâyi etmez ve bu fırsatı ganimet bilir. Çünkü mesele mübhem (aşikâr değil)dir. Belki de (insan) yaşlılık çağına kalmayacaktır. Kalsa (yaşlılık çağına ulaşsa) bile, belki de ona cem’iyyet müyesser olmayabilir. Bunun müyesser olduğunu farzetsek bile, acziyetin ve güçsüzlüğün kuşattığı (bu ihtiyarlık) döneminde, insan amel etmeye güç yetiremez. Hâlbuki cem’iyyeti elde etme sebepleri şu an kolaydır. Hele anne ve babanın hayatta olması da yine Hakk Subhânehû’nun nimetlerinden biridir.
Çünkü senin maişetin onların üzerindedir. Mevsim fırsat mevsimidir, kuvvet ve gücün yettiği zamandır. Öyleyse bu günün işini yarına bırakmanı ve geciktirmeyi tercih etmeni, hangi özür mümkün kılabilir.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “İşleri geciktirenler helak oldu.”
Evet, bugün ahiret işleriyle meşguliyetten dolayı, denîy olan dünyevî işleri yarına geciktirirsen, bu gerçekten çok güzel olur. Ancak bunun aksi bir durum gerçekten çok çirkindir.
Şu gençliğin baharında, nefis ve şeytan gibi din düşmanlarının insanı istîlâ ettiği dönemde yapılan az bir amelin itibarı, bu dönemin dışındaki vakitlerde yapılan amellerden kat kat üstündür.
(Bu durum şuna benzer ki) Askeri kâide de; cesur ve kahraman askerlerin, bilhassa düşman istîlâsı esnasındaki itibarları daha fazladır. Hatta o zaman, onların basit bir gayret ve sebatı bile büyük itibar görür. Hâlbuki aynı hareket, düşmanın şerrinden emin olunduğu zaman böyle bir itibar görmez.
|